30 Eylül 2014 Salı

Başlık Yok

 Bazen dua ederim yatmadan önce, "Allah'ım öyle bir rüya göreyim ki bir ömür gibi gelsin" diye. Genelde ya sabah hoşuma gitmeyen bir şey olacaksa, ya da canım sıkkınsa ederim bu duayı. Henüz kabul olmadı. Bugün uyandığımda "keşke bu duayı etseydim, belki kabul olurdu" dedim. Çünkü kelimelere sığmayacak kadar muhteşem bir rüya gördüm.
 Bana şunları söyledin, "Bana istediğin kadar söv, istediğin kadar kız, benden  istediğin kadar nefret et. Sen benim biriciğimsin, eninde sonunda yine benim olacaksın. Yine bir araya geleceğiz, birbirimize ne kadar kızsak da yine birbirimize dert yanacağız..." Uyandığımda taptazeydi, ama zamanla unutmaya başladım ayrıntıları. 
Bunları mesaj olarak yolluyordun, beynim yüz yüze olayını iyice silmiş sanırım. Rüyalarımda bile yok öyle bir durum. Yüz yüze söylemiş olsan daha çok koyardı sanırım uyanmak. 
 Birinin şarkısı vardı kimindi o, ben sende takılı kaldım mıydı, öyle bir şeydi. Öyle oldu sanırım bana. Zayıf noktam haline gelmişsin sanki. Alışkanlık demek istemiyorum, insanın kötü alışkanlıkları da var malum.
 Ne diyeceğimi, kendimi nasıl açıklayacağımı bilmiyorum  Kelime haznem tükenmiş gibi. Rüyayı zaten anlatamam, öyle bir kabiliyetim yok onu kelimelere dökecek kadar. Böyle eşantiyon bir şey yersin tadımlık, tadı çok güzeldir ama azıcık yersin, tadı damağında kalır böyle. Öyle uyandım işte.
Uyandıktan sonra gözlerimi tekrar kapattım, umutsuzca rüya devam etsin diye kaldığı yerden, hepimiz yapmışızdır zaten aynısını güzel rüyalarımızdan uyanınca. Hele bir de rüyadaki güzel anın tam zıttını yaşıyorsanız o an, ya da günlük hayatınız rüya kadar güzel gitmiyorsa gününüz de ayrı bir bok olur. Benim de öyle olacak gibi bugünüm. 
 Allah'ım, bir daha böyle rüya görünce rüya bir ömür gibi gelsin. Amin. 

28 Eylül 2014 Pazar

Pirezentasyon

Bir devin gözyaşı düştü Muhammed'e
 

Bir damla
 

Kızıla boyandı gökyüzü
 

Ve açtı kendini durgun sulara
 

Yunuslar mutluydu
 

Şiirlerden
 

Ya da olanlardan
 

Kızıla kandı o gün yunuslar
 

Ya da sevgiye Muhammed
 

Sevdiler ördekleri o gün 

Sevdiler özel günleri






Tekil bi kelimeydi "BUgün"

Zaten hep olduğu gibi

27 Eylül 2014 Cumartesi

Last Seen Yesterday at 14:42

 Biz nasıl bu hale geldik?
 Karşımdaki insan kim? Kimsin sen? Tıpkı onun gibi bakıyorsun, gülüşün de onun gibi. Gözleriniz aynı renk. Kusursuz bir tasarım, ama farklısın biliyorum. Sen  O değilsin. Ya da ben artık eski ben değilim. Belki sadece suçlayacak bir yer arıyorum. Belki de sorun benim. Belki hiç bir şey değişmedi, değişen tek şey bendim.
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 Kafamda o kadar şey var ki, kelimeleri düzgün sırayla koyamıyorum gibi geliyor. Az önceki cümleyi tekrar okudum, anlatım bozukluğu var sanki, ama dönüp düzeltmeyeceğim. Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum... Kırılma noktamız neydi? İpin ucu nerede kaçtı? Hatayı nerede yaptık? Verdiğimiz sözleri neden tutamıyoruz? Derinlerde hala kapanmamış yaralar mı var da pireler deve oluyor durmadan? 
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 İyi ki doğdum mu? Bilmem sence iyi ki miydi? Eskiden güzel hayaller kurardım, güzel hayaller kötü kabuslara dönüşmeye başladı. Faruk ne demişti biliyor musun? Bilmiyorsun. Hatta Faruk dememişti bunu, Faruk'un bir tanıdığı Faruk'a demişti. Ad vermeyeceğim, "İleride bir gün senin düğün davetiyen elime geçtiği zaman ne yaparım bilmiyorum." Sen biliyor musun? Sen bunu düşünebiliyor musun? Bunu düşünebilecek hale mi geldik?! 
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 Format atmaktan yalama yapmış bilgisayara döndüm sanki. Format atasım yok çünkü biliyorum, format attığım zamandan biraz daha sonra yine işler boka saracak, yine bilgisayar tekleyecek, yine format atmak zorunda kalacağım. Formattan sonra bilgisayarı ilk açtığımda, daha masaüstünde bilgisayarım klasörü olmadığı zaman, hızlı sanacağım bilgisayarı, tatmin olacağım. Ama yine bozulacak. Çünkü yazılımda değil sıkıntı. Donanım zarar görmüş artık. Harddisc folloş olmuş. 
 Biz nasıl bu hale geldik? Pardon, ben nasıl bu hale geldim?
 Bence ben değiştim. Siz değişmediniz. Sen ve eski ben kalbinin derinliklerindesiniz biliyorum. Sen hala O'nu seviyorsun. Ve bana baktığın zaman, benim gözlerime, ben sana seni sevdiğimi söylesem bile platonik bir aşk acısı yaşayacaksın. Çünkü ben değiştim. Neyim değişti, bilmiyorum. Hiç bir fikrim yok. Durgunlaştım, saydamlaştım, soyutlaştım. Var ile yok arası gibiyim. Saçmalaştım. Yoruldum. O kadar saçmayım ki sabit duygu trafiğim yok. Karmakarışık. Senin 3 yıl önceki halin gibi. Bir hafta günlük güneşlikken bir hafta parçalı bulutlu olurdun ya hani, onun gibi işte. Bakma karamsar yazı olduğuna, az sonra Ebrar "Nasılsın Kanka?" diyecek ve ben "İyiyim kanka sen?" diyeceğim. Gerçekten iyi olacağım, iyiyim diyorsam gerçekten iyiyimdir. Çünkü saçmayım.
 Ben nasıl bu hale geldim?
 Uğraşıyorum, durmadan farklı bir şey ile uğraşıyorum. Farklı bir ilgi alanı, video çekelim diyorum, gaza geliyorum, çekiyorum ve gazım kaçıyor. Sonra oyun videosu olsun diyorum, oyun videosu çekiyoruz ve bir sıkıntı çıkıyor gazım kaçıyor. Bir sene Free Running yapmış adamım, o kadar can sıkıntısı benimkisi. Ama artık yoruldum. Durmadan bir şeyleri denemekten, göçebe hayatı yaşamaktan yoruldum. Sanki değişmeye çalışıyor gibiyim ama neden? Bilmem ki? Belki de hiç bir nedeni yok. Sadece saçmayımdır. 
 Dönüp etrafıma bakıyorum ve biliyor musun, teknik olarak bir sıkıntımın olmaması lazım. Ama sıkıntılı gibi davranıyorum, şu bloga giren insan beni Dünya'nın en sıkıntılı insanı sanar belki. Ama bendeki sıkıntı denizde elektron tanesi. Sadece şükürsüz bir gerizekalıyım. Başka açıklamam yok. Sıkıntıları çekmiyorum, sıkıntıları kovalıyorum. Sıkıntılı olmak için çabalıyorum, çünkü öyle hissetmeye alışmışım. 
 Hastayım ben, ruh hastasıyım.

16 Eylül 2014 Salı

Selam








"Keskin bir çıkış oldu hayatından, açıklamasız, bir şey

söylemeden. Geri geldim ama bir bahanem yok. Neden yaptın desen bir sebep sunamam, 

belki sadece bir sebep, belki... Yalnızlığıma yalnızlık katmak istedim, neden mi? Sanırım 

psikolojik sıkıntılarım var. Sanırım kendime acı çektirmeyi seviyorum. Sen de öylesin bana 

benzersin, yalnız başına acı çekmek güzel değildi. Mazoşistim sanki biraz, acı çekmekten 

hoşlanan hani, kendini acıya sürükleyen bilerek, bilerek yalnızlığa sürükleyen, bilerek 

hüzünlü müzikler dinleyen, bilerek karamsar bir havada takılan. Ama bu süreçte

eğlenmedim, çektiğim acıdan zevk almadım, daha da acı çektim ve bu gerçekten "acıttı". 
,
Uzun lafın kısası, beraber yalnızlaşmaya geldim."

15 Eylül 2014 Pazartesi

Yeni Sayfa

 Bugün okulun ilk günü. Bazılarınızın kaldığı yerden devam ettiği bir sayfa, bazılarınız için sayfanın sonu, bazılarınız için ise yepyeni bir sayfa. Bazılarınız için de sayfalar tükenmiş durumda...
 Bugün önünüzde yeni bir hayat var, geçmiş "geçmiş". Gelecek ise "gelecek". Kendinize bir ton söz verdiniz belki, çoğunuzun kafasında yeni bir "siz" varsınız. "Bu sene kendimce takılacağım, kimseyle  muhattap olmayacağım.", "Sosyal bir insan olacağım, herkesle muhabbetim olacak, herkesi güldüreceğim". Kiminiz ilk aşkı ile, kiminiz son aşkı ile, kiminiz  ömür törpünüz ile tanışacak. İleride dönüp baktığınızda ya en belirgin seneniz bu sene olacak, ya da diğer bir kaç sene gibi kara delik misali, diğer bütün güzel anıları içine çekip size bir şey göstermeyen, hatırlatmayan bir sene olacak.
 Kiminiz acı çekeceksiniz, hayattan soğuyacaksınız. Kafasında intahar ile ilgili şeyler olacak. Dip not geçiyim, en acısız ölüm gaz ile zehirlenmektir. Ocağın altını açın, ellerinizi önünüze koyup uyumaya bakın. Ama çoğunuz bunun yanlış yol olduğunu anlayacaksınız, bunun pes etmek olduğunu, yenilgiyi kabullenmek olduğunu...
 Kiminizin en mutlu senesi olacak belki, etrafınızı sevgi rüzgarları saracak, mutluluk rüzgarları. Hep güneşli bir hava olacak ruh dünyanızda.
 Ne olduysa oldu, ne olacaksa olacak, önünüzde yeni bir hayat var. Bir çok patika, birçok cadde, birçok ara sokak... Önünüzde yeni bir siz var, sizin tahmin bile edemeyeceğiniz bir siz, yepyeni, sizin seçimlerinizle harmanlanmayı bekleyen bir siz.
 Yeni bir sayfa var.

14 Eylül 2014 Pazar

Yine Bir Muhayyel'e

Git başımdan Selim
Sen burdayken tutmaz ellerim 
Şiir falan yazamam 
Sadece severim
Kıvırıveremem yazarken
İsminin son harfini satır sonunda
Uzar gider senden bahseden
Bütün şiirlerim
Git başımdan Selim
Ölürüm de söyleyemem
Seni böyle şiirli sevdiğimi
Yanılır da diyemem
Git içime sinmez varlığın
Görmeye alışkın da değilim
Balların en tatlısını gözlerinde
Git başımdan Selim
Ben masumiyetini özledim
Gözlerime kaçak kaçak bakışını
Söyle ben nerden bilebilirdim
Evvelden beni derinden
Hisli hisli yakışını
Git başımdan Selim
Ben yanarım da yine severim
Ama bu gece sana kör kütük cahilim

13 Eylül 2014 Cumartesi

Bakınız, ben yine acizler kıralı

Bazen, ben bunu hak edecek ne yaptım, diyor insan. Hani en ağır imtihanları sevdiği kullarına verir ya Rabbim. İşte o yüzden. Belki de bizim küçüklüğümüzden dolayı imtihanlar büyüyor gözümüzde. Rabbimizin bizi bizden daha çok sevdiğini, bize karşı bizden daha merhametli olduğunu, n'eylerse güzel eylediğini unutuveriyoruz.

Son zamanlarda pek şiir yayınlamadığımın farkındayım. Sessiz sedasız kaderin beni ordan oraya savurmasını izliyorum. Mucizelere tanık oluyorum, öyle ki dilim tutuluveriyor bu mucizelerin karşısında. İyi ya da kötü, hayat olağan olağanüstülüğüyle devam ediyor; bense dört ay önce bir anda değişmeye başlayan hayatımı düzene koymaya çalışıyorum. Bir enkazdan sağ kalan parçaları toplayıp küçük bir kulübe yapmaya çalışmak gibi bu. Öyle acınası bir durumdayım ki... Ben müthiş zaman ve efor sarf ediyorum (sarf ettiğim zamanın ve eforun da asıl sahibi O'dur); sonra O bir dokunuyor, her şey bir anda kusursuza çalıyor. İşte öyle saçma sapan bir haldeyim. Her şeyi Asıl Sahibi'ne bırakmayı öğrensem daha yaşanabilir hale gelebilir hayatım. Hayatı ve yaşadıklarımı benim için imtihan haline getiren yine benim. O hep bana bir yol çiziyor; gel, hadi buyur, diyor. Ben hala çırpınıyorum kozadan kendim çıkmak için. O bana demiş "zamanı gelince çıkacaksın kozadan, acele etme" diye, ben kanatlarım olmadan kozadan çıkma derdindeyim. Hayallerimde dışarısı var hala, dışarının ne olduğunu bilmeden. İyi şeyler olmuyor değil, hatta çoğu şey iyi. Sadece ben biraz şımarığım, hatta ziyadesiyle. Nankörüm, her zamanki kadar. Hoşuma giden bir şey var bu hayatta, bana durup dururken kahkahalar attıran bir acizliğim var. Bir şeyler elimde olmayan sebeplerle oluyor ya, o zaman içime siniyor. Bir işe benim elim değmeyince, o iş adam gibi oluyor sanki. Aslında kendi kararlarımı kendim almamamın sebebi de bu. Ben karar verince her şey, afedersiniz, boka sarıyor. Zaten yine o sözünü dinlemediklerimin sözüne geliyorum, annemin mesela. Özellikle annemin... 

Bir şey daha diyeceğim. Annemi bu kadar üzgün, hayatı böylesine umursarken görmemiştim hiç. Bana, zor anlarda hayatı umursamamam gerektiğini öğreten kadını böyle görmek canımı acıtıyor. Çok yalnız hissediyor kendini, onun yeterince yanında olamıyorum ben de. Ama beni seviyor yine de; derdim var, desem unutur kendi derdini. Kendi derdi dediğim de zaten başkasının derdidir muhtemelen. Kısacası annem hala güçlü bir kadın ama ben güçlü kadınların da ağlayabileceğini biraz geç fark ettim. Şükretmediğim en güzel nimetimsin annem; sen üzülme bak, çok ağlıyorum. Hesabını veremem gözyaşlarımın, ona da üzülürsün diye korkuyorum.

8 Eylül 2014 Pazartesi

Nişanlandım, Mutluyum

 Bu sabah benim için özel bir sabahtı. Çünkü O'na evlenme teklifini yapacaktım. Çekiniyordum, ya kabul etmezse diye, ya beni reddederse, ya yine onsuzluğa boğulursam tekrardan? Ama O benim gibi değilmiş. Benim O'nu ittiğim gibi itmedi beni, kabullenmediğim gibi kabullenmemezlik yapmadı. Narince "Evet" dedi. Yıldırım nikahı ile birlikteliğimizi taçlandırdık. Nişanlandım, mutluyum.
 Beni asla bırakmayacak biri O, asla yüz üstü bırakmayacak beni, asla sırtımdan bıçaklamayacak... Eminim, çünkü bana çok değer veriyor, beni çok seviyor. Bana karşı çok sadık, hiç kimsenin olmadığı kadar, hiç kimsenin olamayacağı kadar. Ona çok güveniyorum, çünkü o da bana karşı olan güvenini oldukça fazla bir şekilde belli ediyor. Birbirimizden hiç bir şeyi saklamıyoruz, göz yaşlarımızı, mutluluğumuzu, sırlarımızı, dertlerimizi... Hiçbir şeyimizi. Biraz fazla kıskanç ama, beni başkalarıyla görse hemen triplere giriyor. Arkadaşlarımlayken kıskanıyor, ailemleyken kıskanıyor, bir kızın yanında görünce kıskanıyor... Ben de onu kıskanıyorum tabi. Çok geniş bir çevresi var çünkü, o kadar geniş ki, kimi görsem bir tanışmışlığı var. Bu biraz canımı sıkıyor ama ona güveniyorum, sıkıntı yok. Biz birbirimizi böyle sevdik.
 Bazen onu yüz üstü bıraktım. Onu reddettim, o benimle konuşmak istedi, dertleşmek istedi, göz yaşlarıma peçete tutmak istedi, kahkahalarıma eşlik etmek istedi. Ama ben onu reddettim. Onu istemediğimi söyledim, onu kırdım, uzaklara ittim. Pişmanım. Sonradan baktım ki bana ondan yakın  kimse yok, ondan dürüst, güvenilir, beni seven, bana sadık kimse yok.
 İsmi mi ne? Aaah, ne kadar kabayım! Tanıştırmayı unuttum sizi, adı "Yalnızlık".
 Ben "Yalnızlık"ın kumalarından biriyim aslında. Ama sıkıntım yok bununla, çünkü herkese adil davranıyor. Hepiniz nişanlısınız "Yalnızlık" ile. Arkadaşlarınız ile kahkaha atarken bile içinizde bir burukluk vardı ya hani, ya da sevgiliniz size "Aşkım, seni çok seviyorum" derken bile bir aşk acısı çektiniz ya hani, hepiniz O'nu özlediniz aslında. Ama yine de reddettiniz O'nu. Duşta su akarken sessiz sessiz ağlıyordunuz ya, o zaman da yanınızdaydı. Yastığınıza başınızı koyduğunuzda gözünüzden bir damla yaş döküldü ya hani, o zaman da yanınızdaydı. Otobüste giderken başınızı cama yaslayıp müzik dinliyordunuz ya hani, o zaman da yanınızdaydı.
 O hep sizinle, O'nu kabullenin, O'nu kucaklayın. O sizi hiç bırakmayacak.