30 Ekim 2014 Perşembe

Emeğe Saygı Dersleri 101

 Bu sıralar kendimi rayıma oturtma çabasındayım, arayış içindeyim bir nevi. Neyin bana gittiğini, hayatın hangi tonunun gözlerimle gittiğini bulmaya çalışıyorum. Öneririm hepinize. Daldan dala, hobiden hobiye, uğraştan uğraşa... Aslında sığ biraz ilgi alanım, denediğim her şey -genelde-  oyun ve videolar çevresinde oluyor, blog hariç.
 Twitch.tv diye bir site var, insanlar burada oyun oynarken yayın yapıyorlar, bir de üzerine gırgır şamata geyik muhabbet ekliyorlar ve oynayanla beraber izleyici de güzel vakit geçiriyor. Ben de niyetlendim bir iki yayın yapayım dedim oynadığım oyunla ilgili. Açtım yayını yaptım ayarları, paylaştım ilgili gruplarda. Bir arkadaştan rica ettim yayını paylaşır mısın diye, sağolsun kırmadı paylaştı. Ben de kendi imkanlarımla reklam yaptım falan... İzleyenlerin iki tepkisi: "Tipe bak.", "4 kişi izliyor". Tipe bir şey demeyeceğim, insan kendi kendine yakışıklı diyemez. Tipsizimdir, eyvallah. Ama 4 kişi izliyor derken? Adam şunu bekliyor, ben 1. yayını açacağım, 2. yayında da Pewdiepie ile co-op oyun oynayacağım.(Pewdiepie 30 milyon takipçiye sahip ünlü bir Youtuber)
 Adama da kızamazsın ki, anası babası bir kere zor durumda bırakmamış bebeyi, bebe ev ödevi yapmaktan başka zorluk çekmemiş, ya da hayatı artık nasılsa gök kuşakları arasında mı geçiyor ne oluyorsa, bebe emek nedir bir şey üzerine emek harcamak nasıl olur, olaylar lak diye gelişmez, sabrın sonu selamettir falan yok yani bilmiyorlar. O isteyecek, iki ağlayacak "Anneeeeeğ! Berkecan'ın da ayfon 6'sı var ben de istiyorum!" "Yavrum senin 5s'in var, daha yeni aldık." "6 istiyom ben 6, nasıl hava atıcam sonra kızlara, ortamlarda millet 6 ları masaya koyarken ben nasıl 5'i koycam anne x'(" Anne de alıyor tabi. Sonra neden emeğe saygı yok? Emek kavramını öğreten yok ki saygı olsun. 5S var onu verelim.
 Diğer nokta da saygı. Saygının tanımı:Bizim insanımızda olmayan şey. Nokta net. Bizim insanımız için emek mi harcadın, bir şeyler yapmaya mı çalışıyorsun, bir yerlere gelmeye mi çalışıyorsun, kolay gelsin o zaman. Bizim insanımızın gözünde bir yerlere gelmek istiyorsan, ya bir kaç ay öncesindeki kız gibi gözün kör ama sesin çok güzel olacak, ya da Yetenek Sizsiniz'deki Bilal gibi gözün kör olup enstürmanı güzel çalacaksın. Bizim insanımız acıtasyondan anlıyor abi. Yanlış anlaşılma olmasın ben o temiz insanların engellerine laf atmıyorum, ben insanların emekler karşısındaki saygısızlığına dikkat çekiyorum. Duygusal düşünüyoruz, çok duygusal. Adam demiyor ki " Bak bu insan zamanını harcamış, şu kadar şu kadar saat uğraşmış" falan yok yani. Matematiksel hesaplar yani mantıksal hesaplar, rakamlar falan yok. İlla kolumuzu bacağımızı keseceğiz, illa yaşlı bakım evlerindeki yeşilçam oyuncularına döneceğiz.
Cem Yılmaz diyor ya abi, bizim insanımız artist acı çeksin istiyor. Anca birilerinin sırtından geçinerek bir yerlere gelen yalakalara saygı var: Kime saygı duymamız gerektiğini bilmiyoruz abi. Adam çıkıyor diyor ki "Bana 30bin lira verin Eminem olayım." Ulan o adam bizim gecekondu mahalleleri gibi sefalet içinde olan yerden, daha da beteri karavanın içinden geldi lan. 30 bin lira versek karıya kıza yedirmekten albüm yapamazsın gelmişsin 30 bin liradan bahsediyorsun.
 Her şey para olmuş gözlerde, saygı dediğin şey para olmuş. O kadar emek, o kadar harcanan zaman kimsenin umurunda değil ki! Paran mı var? Mercedes'in Bmw'en Audi'n mi var? Profil fotoğrafında birden fazla karı kız mı var? Alem de sensin kral da sensin. Kızsan daha kolay. 60 derecelik açıyla eğil kamera karşısında, fotoğrafın altına da "Popicanlar Photography" yazdım mı tamamdır. Hepiniz aptalsınız diye video çeksen bin like'in garanti.
 Bir yerlere kendi emeğinle gelmek mi istiyorsun abi? Dişinle tırnağınla çaba mı harcıyorsun? Afedersin ama sıçtın. Çünkü ne kadar olumsuz eleştiri var seni bulur. Eleştiri mi dedim, çok pardon! Eleştiri olsa başımın üstüne, onu okur dersimi alır elimden geleni yaparım! İnsanların yaptığı direk hakaret. "Sen çekme kardeş", "Sen konuşma kardeş", "Sen yazma kardeş". E kardeş sen bir götündeki boku sil, taharet nedir, taharet musluğu nasıl kullanılır onu öğren de öyle kimin neyi bırakacağına, kimin neyi yapmayacağına karar ver.
 Sonra memleket niye bir yerlere gelmiyor.

29 Ekim 2014 Çarşamba

Başka Bu Kez

Duymaya doyamadığım bir ses: sen.
Sen, yüzüğü parmağına geçirince kanuncu
Yüreğimde inceden bir inilti: sen.
İlk nota sen dudaklarımı titreten
O sabah içimde bir huzurla
Uyanmışsam nedenini bilmeden
Sonradan fark etmişsem sokağın başında
Bir akordiyon sesi huzur veren
Huzur da sen, ses de sen.
Ondandır akordiyon sesini her duyduğumda
-Ya da herhangi başka güzel bir sesi
Damarlarımda huzurun raks etmesi,
Kalbime hücum etmesi her nefeste
Ve kalbimin çaresiz, seni pompalaması
Tüm hücrelerime.
Ondandır her sabah aklıma gelmen,
Her gece yatağımın başında beni beklemen
Kalbimden müsaade alıp birkaç saatliğine.

Baksana, uzun zamandır böyle uzun süre
Kimse kaldı ne aklımda ne kalbimde
Hayalime kılıf giydirip koymuşlar karşıma
Şu sıralar, ne ilginçtir; kılıf da sen, hayal de sen!
Ne zamandır hasret kaldığım masumiyet
Sen, kirletemem seni hayallerimle;
Benim olmanı hayal edemem.
Adına şiir yazacak kadar cesur da değilim
Kafiyelerden kaçışım ondandır.

Sen 
İnanır mısın?
İlk kez gözlerinin rengi 
Umrumda olmadan sevdim birini.
Kaçtım kafiyelerden
Sadece onu istedim ilk kez
Kafiyelerle kirlenmeden.
Başkası onu okusun istemedim;
Kıskandım onu gözlerden,
Kendi yazdığım şiirlerden.
Ama yine beceremedim aşkı gizlemeyi
Yakalandım kafiyelere bir yerinde
Ellerine düşemedi aşkım, ne yazık!

Seni görmemeliyim bir daha.
Masumiyetine öyle inandım ki
Bir günahını görürüm diye ödüm kopuyor.
O günah ben olurum diye
Yaşamak -seni düşünerek- zor geliyor.

Başkalarının Hayatını Yaşayanlara

Ne pislik insanlar olduk be?! Ne egoist insanlar olduk be?! Tek düşüncemiz "adım çıksın, fame olayım, popi olayım, paylaşacağım resmi kaç kişi beğendi, durumuma su kadar yorum geldi, arkamdan şu kadar konuşuldu, bu benim eserim, Burak değil, Prof.Dr.Ebesinin.Ünvanı Burak..."
 Ya abi bir insan her gördüğü yansımada kendisine bakar mı ya?! Bu neyin egosu bu neyin artist görünme çabası?! Bir insan neden sanki herkes kendisine bakıyormuş gibi her saniye kendini düzeltme ihtiyacı hisseder!? Ne bu ego ne abi!? 
 Bi kendimi salıverip kendim olamıyorum ya. Yiyosa bi evde olduğun gibi ol. Bi tek başına nasılsan öyle ol. Bi rahat ol, sokakta olmak istediğin gibi ol! Varsın saçın düzgün olmasın, varsın ayakkabın marka olmasın, iki saniye kendini rahat bırak, beynini boşalt. Yok! 
 Bırak modayı takip etme, dinleme popüler müzikleri, twitterinda #directioner #belieber #navy #stan yazmasın!
 Soruyorum, kendime ve sizlere: Yaptıklarımızdan kaçını gerçekten ama "gerçekten" kendi iyiliğimiz, mutluluğumuz, rahatlığımız için yapıyoruz. Kaçımız götümüzü başımızı kendi mutluluğumuz, rahatlığımız için toplu düzgün tutuyoruz? Kaçımızın istediği meslekler bizim iyiliğimiz için, bizim mutluluğumuz, huzurumuz için. Kaçımız yaptığı seçimlerde makam mevki ünvan umursamaksızın mutluluğumuzu huzurumuzu düşünüyoruz?
 Kaçımız başkalarının pohpohlayacağını düşünmeyerek seçimlerimizi yapıyoruz? 
 Bu bencillik mi? Mutluluğu içimizde yaşamadan nasıl başkalarının mutluluğuna vesile olacağız? Kendi içimizde rahatlığa erişmeden nasıl başkalarını rahata eriştireceğiz? Kendimize yardım edemiyoruz başkalarına nasıl edeceğiz?! Ben bencil pislik bir insan olalım demiyorum, ben önce kendimizi sonra insanları düşünmeliyiz, yoksa ikisinide yapamayız diyorum. 




 Diyorum diyorum, ben bile yapmıyorum!

26 Ekim 2014 Pazar

Beni Şair Eden Gök

Sevgili ben,
İki dakika dur ya!
Az soluklan. 
Bak! 
Aşık olduğun şehirdesin. 
Bu gök az evvel seni şair eden değil midir? 
Evet, yanında aşık olduğun insanlar yok, 
Özlem bi hücren gibi içinde yaşamakta.
Ama yeniden sevmek için bi kalbin hala var.
Yeni gözlerde hayat bulmak için
Başka renkleri sevip onlara şiirler yazmak için
Bak, hayat maviden ibaret değil!
Kendini bulacağın başka şiirler de var.
Attila İlhan’dan sonra
Gerçekten sevip şair olan serseri çok.
Görmez misin her an yeni bir ilham
Ve kaybedecek vakit yok aslına bakarsan?
Sevmek lazım öyleyse
Sana ne gözle baktığını umursamadan
Karşındakinin her yüzünü apayrı
Sevilmeye layık olmasa da artık
Kalbin zekatını vermek lazım
Gözlere yakışır aşkı göstermek
Ama satırlar da boşuna değil ya
Şiirler de yazmak lazım
Bi şehri ona armağan etmek
Çok sevip
Önce sen, önce sen deyip
Yaşamak, yaşamak onun için
Yaşatmak onu bir aşk ile
Bir satır ile
Her nefeste
Yine
Yine

22 Ekim 2014 Çarşamba

Awareness of "Fishness"

Sorduğum tüm sorular bana dairmiş

Dile getirdiğim tüm önermeler beni anlatıyomuş

Dairesini bende tamamlıyomuş tüm sözlerim

de farkında değilmişim

de bakmamışım sözlerime, bu gözden

Balık mı imişim lan ben ?!

20 Ekim 2014 Pazartesi

Milyarlarca Parçalı Puzzle

 Kendime soruyorum, "Bu Dünya'ya ne kadar insan geldi? Bu Dünya'dan ne kadar insan gitti?" diye. Soruyu sordukça soru içinde kayboluyorum, gittikçe küçülüyorum. Ben kimim ki? Milyarlar arasında ben kimim? Sadece oksijen tüketmeye mi geldim buraya, bir işlere yarayacak mıyım acaba? 
 Kocaman bir puzzle hayal ettim, milyarlarca parçası olan bir puzzle: Dünya Puzzle'i. Puzzle'in sahibi O, biz de etrafa saçılmış parçalarız. Ne kadar parça var bilmiyoruz, bitiş ne zaman bilmiyoruz, Puzzle'daki yerimiz neresi onu da bilmiyoruz. Kendimizi bir yerden başka bir yere sürükleyip duruyoruz. Uygun yeri bulmaya çalışıyoruz, bizi tamamlayan parçaları arıyoruz.
 Kendimizi alıyoruz, nereye ait olduğumuzu arıyoruz. Önce bir yanımızı çevirip deniyoruz diğer parçayla birleştirmeyi, o olmuyor diğer yanımıza dönüyoruz, o da olmuyor başka yerlere gidiyoruz.    Başkaları gelip kendini bizim girinti çıkıntılarımıza oturtmayı deniyor, uymuyor gidiyorlar. Kimisini uydu sanıyoruz, aradaki boşlukları görmezden geliyoruz, ama bütünü bozduğu için istemesek de yanımızdan kayıp gidişlerini izliyoruz. 
 Kimimiz de ait olduğumuz yeri bulamadan kaybolup gidiyoruz...
 Eninde sonunda bir yerlerde buluyoruz kendimizi. Sessizce Puzzle sahibinin eserini bitirmesini bekliyoruz...

9 Ekim 2014 Perşembe

İşid Olayları Hakkında

 Gündem kalabalık, ülke (yine) karışık, üzerine İslam alemi de karışık. Beni bilirsiniz, genelde aşk meşk, geyik ve atar üzerine yazılar yazarım. Ama o kadar da boş bir insan değilim esasında. Ehehehe. Baktım gündem iyice birbirine giriyor, elin Amerika'sında gündemi İşid illeti meşgul ediyor, ve Müslümanlık zedelenmeye başlıyor, bir iki laf ediyim dedim.  Olur da etrafınızda İşid'den dolayı Müslümanlık'a Terrörist Din'i yaftası yapanlar olursa, bir iki çift laf edebilelim diye.
 Bu olayları ben 2. 11 Eylül saldırıları olarak yorumluyorum. Yine bir şeyler patlak veriyor ve yine suç Müslüman'lıkın üzerine kalıyor. "Cihad" adı altında masum insanlar katlediliyor, çoluk çocuk demeden canlara kıyılıyor... Bunun (bence) tek bir sebebi var, o da eğitim eksikliğidir.
 Bu konuda insanların geneli "Onlar Müslüman değil yeaaa" diye karşılık veriyorlar. Hiç bir insanın hiç bir insanın Müslümanlığı hakkında konuşmaya hakkı yoktur, Müslüman olan birine Müslüman değil dersen de dinden çıkarsın, aman diyim. Annem'in çok güzel bir lafı var: "Rehberin yanlış olursa, yolun da yanlış olur."
 Şurada anlaşalım, biz mükemmel varlıklar değiliz, hepimizin kusuru var, kafamızın basmadığı meseleler var. Her şeyi kendimiz çözemeyiz, her şeyin üstesinden tek başımıza gelemeyiz, bizim bizden daha tecrübeli olan ve daha çok bilen insanlara ihtiyacımız var. Eğer böyle olmasaydı Dünya'ya kendi kendimize gelirdik değil mi? Anamız Babamız olmazdı, tek başımıza yürümeyi öğrenir kendi bokumuzu tek başımıza temizlerdik. Ve bu olay zincirleme devam eder, bugün Annem Babam bana öğretir, ben yarın kendi çocuklarıma öğretirim... Yani bizim bir rehbere bir yardıma ihtiyacımız var. Dini öğrenmek için de yardıma ihtiyacımız var.
 Kitap kiminle geldi usta? Peygamberle değil mi? Peki neden Peygamberle geldi? Eğer biz tek başımıza dini öğrenebilecek, tek başımıza dini yorumlayacak kişiler olsaydık Peygamber gelmezdi değil mi? Kitap inerdi tek başına gökten, zaten gökten kitap indiğini gören de Müslüman olur herhalde düşünsene gökten Kitap iniyor yani, biz de kendi kendimize öğrenirdik. Ama öyle olmadı, Peygamberle geldi kitap, çünkü bizim rehbere ihtiyacımız var, anlatana yorumlayana ihtiyacımız var.
 "İyi usta güzel diyorsun, hoş diyorsun, o zaman ne gerek var hacılara hocalara şehylere yeaaa?" Çünkü Peygamber ne zaman geldi usta, 571 yılında geldi. Yıl kaç usta şu an? 2014. İnsanlar değişti, olaylar değişti, sıkıntılar değişti... Bu Kitap ki, senin daha yeni keşfettiğin yıldıza işaret ediyor. (Doğrusu, ‘Şi’ra (yıldızı)nın’ Rabbi O’dur. (Necm Suresi, 49. Google'a yazın Sirius Yıldızı diye okuyun) Böyle binlercesi var, Yani Kuran, ebediyete kadar canlı olacak, ama insan öyle değil. İnsanlar gelecek insanlar geçecek, fikirler değişecek, dertler sıkıntılar değişecek. Ve insanların her dönemlerde bu fikirleri yorumlayacak insanlara ihtiyacı olacak.
 "E usta iyi diyon hoş diyon, yıldız mıldız diyon da, bir sürü hacı hoca şeyh var. Hangi birine inanalım biz?" Usta senin aklın fikrin var değil mi? "Usta zaten rehberler varmış onlar şaapar yeaaa" demeyeceksin. İraden var değil mi senin? İyiyle kötüyü, yanlışla doğruyu ayırt edebilirsin değil mi? Okursun, seçersin. O senin mantığına, vicdanına kalmış bir şey.
 Şimdi gelelim sebebi ziyaretimize. Bizim burada civardaki Türklerle haftalık toplanmalarımız oluyor. Bu toplanmalar sırasında dini sohbet de oluyor. Dünki sohbette abi şöyle dedi "Rehberimiz diyor ki, Cihad, Allah ile kul arasındaki engeli kaldırmaktır." Ve ekledi "Ve bu engel  her zamanda, her yerde  farklıdır. Bazı yerlerde alkoldür, bazı yerlerde karı kız fuhuştur, bazı yerlerde makam şöhret aşkıdır, bazı yerlerde paradır, rüşvet almaktır." Bunları ortadan kaldırmak cihad demektir. Amaç aynı, yorum farklı ve güncel. Last Update: 8/10/2014.
 Cihadın tarih boyunca değişik metodları olmuştur. "Usta vaktinde Efendimiz savaşmamış mı, kafiri kesmemiş mi, öldürmemiş mi?" Dün Abi ekledi "Efendimiz 6bin küsür gününün  27 gününü savaşta harcamıştır. Ve bir Düşmanı bile öldürmemiştir. Yaralamıştır. Yaralananlar başkaları tarafından öldürülmüştür. Bunun haricinde hep insanlarla muhabbet yoluyla, ikram yoluyla dini anlatmaya çalışmıştır." Ulan yüzüne tüküren, O'nu taşlayan insana dönüp tekrar tekrar anlatmış. Biri sana tükürsün bakalım ağzı noluyor onun? Madem kesen yakan yıkan bir insan, madem Cihad o şekilde, Efendimiz bu zulmü ona yapanı öldürmez miydi başta? (İnanmayanınız var ise, araştırsın bu meseleyi güzelce. Adam anlatırken dipnot geçmiyor, ama anlatan adam bir sürü tefsir kitabı, dini kitaplar okuyan imam hatip mezunu bir abi.) Bu demek değildir ki o zaman öldüremezsin. Hayır, o zamanın Cihad'ı bu idi! Çünkü Din elden gidecek, adamlar savaşa geliyor, senin yapman gereken de savaş! Savunma savaşı! O zamanın Cihad'ı o idi. Çünkü karşı taraf bunu yapıyordu.
 "E peki hacı hoca biz bu devirde ne yapacagız?". Bu devirde sen adamı karılarla yatıyor kalkıyor, alkol içiyor, rüşvet alıyor, ya da Müslüman değil diye kesersen, öldürürsen güzel kardeşim, Müslümanlık hakkında bilgisi olmayan, yarım yamalak şeyler bilen insanlar, haberleri açtığı zaman senin "ALLAHU AKBAAAR" diyip kafa kestiğin, çocukları katlettiğin videoları gördüğü zaman "Aaa bak Müslümanlar bunu yapıyormuş demek ki" der.Halbu ki ayet var "Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir" diye. Böyle bir şeyi savunan din nasıl masumları öldürmeyi Cihad olarak kabul eder?  O insanın Müslüman olacağı varsa da, o yol kapanmış olur. Neden? Rehberin yanlış olduğu için, yanlış yorumladığın için, yanlış uyguladığın için. Sonuç olarak ne yapmış olursun? Allah ile kul arasına engel koymuş olursun, bir kişinin Müslüman olmasını engellemiş olursun, bunun mesuliyetini sıkıntısını da anlatmama gerek yok bence.
 "Oku!" demiş usta Yaradan. İlk emri "Oku!" "Seni Yaratan Rabbinin adıyla Oku!" Oku, araştır düşün, doğruyu bul, doğruyu anlat, doğruyu yay. Vesselam.

7 Ekim 2014 Salı

Blog'un en çok yazan yazarından

   Evet arkadaşlar gerçekten de bu Blog'un en çok yazan yazarı benim. Neredeyse her gün yazıyorum hem de sayfalarca. Uzun uzun anlatıyorum; derdimi, yalnızlığımı... Haykırıyorum; nefretimi, sevgimi... Ama okuru yok işte o yazılarımın yani henüz yok. Hepsini okuyacak bir okur arıyorum ama bulamadım daha, ee sabırlı biri olması lazım hepsini okuması için; kolay değil öyle birini bulmak değil mi?
   Ben hiç içime atmıyorum biliyor musunuz? Bir sürü olumsuzlukla karşılaşıyorum gün boyu ama gerçekten bak hiç atmıyorum içime. Devamlı yazıyorum; otobüste, metroda, akşam eve yürürken... Sonra ilham alıyorum bazen birilerinden, 'çiftlerden özellikle' çok daha fazla yazıyorum o zaman. Kıskanıyorum bazen, bazen iğreniyorum bazıları var beni güldürüyor her seferinde. Bir cümle yazacaksam o iki oluyor, üç oluyor. Sonra hayaller baş gösteriyor, ondan sonra film kopuyor zaten.
   Ama yazmayı hiç bırakmıyorum özlerim diye. Bazen şiir yazmaya çalışıyor, çizgilere takılıp düşüyorum. Bazen ağlıyorum, göz yaşlarım kelimelere dönüşüyor sel olup taşıyor satırlarım. Bazen uzaklara dalıyor gözlerim, nefessiz kalana kadar bakıyorum öylece. Yazıyorum, paylaşmıyor olabilirim ama doluyum çok. Anlatıyorum, hem de her gün ama hiç olmamış birine.

4 Ekim 2014 Cumartesi

Yeterince İyi Olmayan İyi Bayramlar Mesajı

Dün uzun bir aranın ardından şiir yazdım, yazmayı denedim. Samimiyetsizliğin zirvesinden selamlar, oldu şiirin ismi. Delicesine uyduruk ve duygusuz oldu. Aşktan anlamayan biri aşık olmaya çalışmış gibi. Gibisi fazla. Sorunum hala çözülmedi anlayacağınız. Ben girdiğim yeni ortama hala alışamadım. Sevemedim. Bambaşka birilerini tanımak iyi geliyordu bana ama bu kez yapamadım işte. Değişen ben değilim bence, benim istediğim bu değildi. Eski günleri özlemek sorun değil, o anılarda yaşayan insanlar yanınızdaysa eğer. Ama benim yanımda değiller. Sadece anılarda yaşayan insanlar var hayatımda. Kilometrelerce uzakta beni benden daha çok düşünen, beni sevdiğinden hiçbir zaman şüphe duymadığım, bakışlarını hiç sorgulamadığım, her hallerini sevdiğim ve benim her halimi seven insanlar var. Bu teselli etmiyor hiçbir şekilde. Ben Buse'yle her gün saçma sapan dedikodular yapmak, Beyza'nın dizine yatıp ağlamak, Kerime'yle ölümüne didişmek, Zeynep'i sabah namazına kaldırmak, Jijim'in gözlerine bakıp hayaller kurmak istiyorum. Hiç kimse, hiçbir mesaj, hiçbir içten gülümseme, hislerime tercüman olan hiçbir şiir bu acımı azaltmaz ya da ertelemez. Ancak ve ancak kabuk bağlamış yaramın üzerinde yara bandı olur, her hareketinde yeniden acıtır beni. Şimdi herkes işine baksın. Çünkü gerçekten benim için yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Bayramı bayram olanlara iyi bayramlar.   

1 Ekim 2014 Çarşamba

Sahipsiz Yalnızlığım Üzerine

Bugün aylardan sonra sabah etütü yaptım. Yanımda Zeynep olmadığı için biraz geç başladı bu etüt. O an bilmiyordum bugün yaşayacağım duygusal devinimleri. Bu da bence hayatın bize sunduğu en büyük mucizelerden biri; bir an sonramızı bilememek. Yanımda envai çeşit yollarla beni ayık tutmaya çalışan bir Zeynep yoktu. Bugünün yalnızlığı orda başladı. Kitap almaya gittim dersten önce, sonra ders, sonra kulüp toplantısı derken okuldan çıktığımda akşam ezanı okunuyordu. Cebeci'de gece hayatının içinde buldum bir an kendimi, boşuna dememişler "...Ulus, Cebeci, Çankaya. Gardaş deriz gankaya..." Sonrasında metro falan, hep bi ağlıyorum nedense şu sıralar metroda, otobüste. Bu şehir -aşık olduğum, hasretle beklediğim şehir- çocukken mızıkçılık yapıp ağlamalarımdan sonra ilk kez gözyaşlarıma şahit oluyordu. Neden ağlamaklı olduğumu anlamadım başta. Metrodan inip ego saatine baktım, akşam namazının vakti geçmek üzereydi, bekleyemezdim 132'yi. Karşıya geçip dolmuşa bineyim dedim. Karşıya geçmek için üst geçidin merdivenlerini çıkarken anladım gözlerimin nemini. Ve artık gizlemedim gözyaşlarımı, sakınmadım kimseden. Ağlayınca çok çirkin olduğumu umursamayarak koyverdim kendimi. Gözyaşı değildi bu kez kirpiklerimde bitiveren ışıltı -Yalın'ın deyişiyle hüznün yağmurları- hayatla savaşımdı benim; ilk şahitliklerim, ilk tecrübelerim, hayata ilk karşı gelişimdi.. zayıflığımın farkındayken bir yanım, diğer yanımın aptalca güçlü durmaya çalışmasıydı. 

"Hayata karşı yalnız savaşmaktan yoruldum. Bu yükü tek başıma taşıyamıyorum." dedim gayr-i ihtiyari. Unutmuşum Rabb'imin beni yalnız bırakmadığını.  Ezildim, altında kaldım. Yine bir dert rüzgarı başımda esen, Rabb'im O'nu bulayım diye vermiş bir meltem; onu nankörlüğümle kasırgaya çevirmişim ben. Savruldum.

Son olarak da günün hediyesinden bahsetmek istiyorum. Rab bize Kendini yalnızca imtihanlarla değil, bazen güzelliklerle de gösterir. Dolmuşta gördüğüm basket şortu altına klasik ayakkabı giyinmiş abimiz de Rabb'imin bana Kendini hatırlatmasıydı adeta. Başımı kaldırıp yüzüne bakmadım ama o ne güzel ellerdi Allah'ım!

Bundan 100 Yazı Önce

 Bundan 100 yazı önce, "Gülü Seven Misali" diye açmışım blogu. Allah bilir noldu da (yine) çok dolup yazdım o yazıyı. Az çok tahmin edebiliyorum gerçi ne olduğunu... 100. yazıyı da yazdık yine öyle böyle. Daha edebi bir şeyler olsun isterdim, yazarken hiç bakmadım "100. yazı mı olmuş ya, hadi 3 yıllık birikimimi patlatayım ehehe" tarzı bir kafa yapım olmadı. 50.de de öyle bir şey yapmadım. 200'de de yapmayacağım. "Ee bu yazı ne ayak" demeyin, konumuz bu değil çünkü. Yavrum kapat o telefonu, arkadaki, oynaşmayın yavrum.
 "Gülü Seven Misali, dikenine katlananlardanım ben de" diye başlamış ergen yazılarım. Sonra bir sisteme atarlanmışım, sonra yavukluma atarlanmışım, sonra yine sisteme atarlanmışım derken buralara gelmişiz işte. "Bütün Olumsuzluklara İnat, Hadi sen de gülümse" demişim, reklam kampanyası gibi başlamışım yazıya resmen. Ondan sonra zengin olanları çekemeyip fakir edebiyatı yapmışım "Parazit"de. Nasıl bir çelişkiyse bendeki de...
 Sonra yazılar seyrekleşmiş, demek ki sıkıntılar seyrekleşmiş, daha doğrusu anlatacak kişiler varmış ki buraya anlatmamışım. Hala var gerçi çok şükür, ama kelimelere dökmenin tadı farklı usta, yazmayan bilmez, demeyeceğim. Çünkü hepiniz yazıyorsunuz, herkes yazıyor, yazmayan mı var? Bu devirde herkes yazar arkadaş; ebeveyne atarlanıyoruz twit atıyoruz, sevgili tribi yiyoruz facebookta durum paylaşıyoruz, tumblrda resimlerin üzerine özlü sözler yazıp paylaşıyoruz falan. Herkes yazıyor yani, bizim bir artizliğimiz yok.
 Sonra bakmışım olmuyor, böyle kendi kendime havlıyorum koskoca sitede, Faruk kardeşim de katılmış bana. Beraber saçmalamaya başlamışız. Ahiret dostu derler ya, mezara kadar, hakikaten öyle görüyorum O'nu, Ebrarı, Mustafa'yı. Sonra Abimiz Kurtarıcı'ya başlamış, kendi kitlesini toplamış iyice, sonra ben çok bi bok biliyormuş gibi Lise Notları'nı yazmışım ehehe. Bir tripler falan, "Oturun etrafıma size liseyi anlatacağım, Efendim Osman? Hı yok ya Lise'de de kızlar teklif etmiyor maalesef..."
 Sonra bakmışım siteyi afedersiniz bok götürüyor, bi kadın eli değmesi lazım, Nur Banu ablamız (Bahar Kelebeği(Bahar Kelebeği demesem anlamayacaktınız)) aramıza katılmış. Edebiyat dersinde soğudumuz şiirleri bize sevdirmiş.
 Eskiler derler "Her köyün bir delisi olur, köyü kötü ruhlardan cinlerden korur". Baktık biz de büyüyoruz siteye musallat oluyorlar, bize bir deli lazım diyip Bir Küçük Bok Böceğini sitenin delisi olarak almışız...
 Var Mısın Yok Musun ailesi olarak... şaka şaka böyle bitirmeyeceğim. Daha nice yüz yazıl... şaka yaptım şaka.