30 Haziran 2017 Cuma

DE'LERİ HER ZAMAN YANLIŞ YAZARIM !



Bugün benliğime olan yolculuğumun ikinci günü. Pekte iyi gittiğini söyleyemem. Bu bir kendim ile yüzleşme bir hesaplaşma olduğundan, korkarım ağırdan alacağım. Şuan da koltukta oturmuş bu cümleleri peş peşe sıralarken kendi mahkememim sırasını bekliyorum. Soğuk ve kasvetli koridoru güçlük ile geçip vicdanım ile mahkemem başlıyor. Yöneltilen ilk soru “ Neden ?” oluyor. Neden mi? Emin olun siz de benim yerimde olsanız başka bir dünyada yaşamak istediniz. Beni diğerlerinden ayıran şey; renkleri, rüyaları, doğayı farklı bir biçimde yaşamam. Güneşin herkesten daha farklı bedenimi yaktığını, rüzgârın daha farklı estiğini düşünmem beni sizden farklı mı kılar? Sizin dünyanızda yaşamak bana ağır ve külfetli gelirken, kendi iç dünyamda kuş tüyü gibi hafif olmam sizi kırmaz lakin beni yıpratıyor. Sizin dünyanızda sırtımdaki yüklerle yürümekten belim kırılırken, benim dünyamda sırtım, omzum dik yürüyorum. Vicdanımı susturmak her geçen gün daha da zorken her şeye kayıtsız kalmak eskisinden de zor geliyor. Sevgi büyük bir deniz iken, birini denizler, okyanuslar kadar sevebilirken, ben suyun buharlaştıktan sonra dibinde kalan tuzları seviyorum. İnsan herkesi sevebilir ama ben herkesi sevemem bunu kendime yapamam. Herkes seni sever, ama senin için sıcaklığa katlanabilen, yok olmayı gözüne alabilenler sayesinde dipteki tuza ulaşabilirsin. Sevgi tuzdur. Yakar, iyi gelir, seni toparlar. Asla tatlı değildir. O yüzden Hâkimim, ben kimseyi sevmem.

27 Haziran 2017 Salı

Kanatsız Melek

            Her zaman olduğu gibi yine heyecanla başlıyor satırlarım çünkü bu defa gerçek okuyucusuna ulaşacak yazdıklarım. Bu his çok farklı çok güzel ama yanlış anlamayın aşktan dem vurmayacağım bu defa ya da yalnızlığıma intizar etmeyeceğim. Bana kendimi şanslı hissettiren, nice güzel anılar biriktirdiğim o insan için yazacağım dostum için yazacağım.
 
            İnsan hiç bilmez yaşadığı anın kıymetini hep ya öncesini düşünür özleriz ya da geleceğe nice hayal kurar kendi kendimize o hayallere imreniriz. Oysa bu satırları yazmama sebep olan insanın güzel bir sözü vardır :" Geçmişti gelecekti derken anı yaşamıyoruz be Büş ileride bu zamanları özleyeceğiz." Ne kadar haklı olduğunu her geçen gün anlıyorum. Şöyle bir bakıyorum okuduğum bu şehri sevdiren, yurt hayatını sevdiren , yurtta kalmamıza rağmen elleriyle bana sahurlar hazırlayan , ben terasta ağlarken yaslandığım omuz olan o güzel...
             Daha iki sene oldu benim yazmakla bitiremeyeceğim nice anımızın biriktiği ama bakıyorum da senelerimde inci tanesi gibi hep olsun istiyorum. Kimi zaman meyvemi elleriyle soyan annem, hastalandığımda doktora götüren babam, dertlestiğim ablam oluveriyor hayatımda. Kan bağı olmadan kardeş olabildiğini öğreten biri daha girdi hayatıma.
              Benim duygularımı ne kalem ne kağıt anlatabilir aslında. Bugün onun doğum günü arkadaşlar hediyeler, pastalar hepsi teferruattır aslında insan sadece hatırlanmak istiyor. Muhtemelen şu an unuttuğumu düşünüyor ama ben ona bu satırları yazmakla meşgulüm.
              Evet bana bunları yazdıran bu güzel kızın adı Şifa ve hepinizin huzurunda ona birkaç şey daha söylemek istiyorum (evlilik teklifi gibi oldu.😂)
Benimle nice Cana KAZAZ'ın şarkılarını dinleyip dilime dolandığı için kızdığın,ben patatesli krokandan binlerce yerken derin sohbetler yaptığın, bir sürü plan yapıp hepsinin bozulmasına bile güldüğümüz,hastalarımızı beraber iyileştirebileceğimiz, yaşlılığımızın bile birlikte geçtiği senelerimizin olması dileğiyle kardeşim iyiki varsın iyiki doğdunnn...






25 Haziran 2017 Pazar

Minuit à Ankara

Yazı yazmanın bir işçilik olduğunu düşündüğüm günlerdeyim.

Nazım Hikmet'i gördüm ilk önce. Hücresindeki küçük masasında, eşinin getirdiği uçlu kalemle yazıyordu. Onlarca kağıt buruşturulmuş. Onlarca kelimenin üstü çizilmiş, yenileri yazılmış kenarlarına, karmakarışık düşünceler yığılmış üst üste. Yalnız bir tanesi var ki yatağının üstünde duruyor. Birazdan postacıya verilmek üzere, eşine, biriciğine o günlerdeki, Pirayende'sine yazılmış. Özenle konduğu zarfın içinde, yatağın baş köşesinde iki sevgiliyi buluşturmayı bekliyor üzerindeki bir avuç kömürde. Arkadaşlarıyla konuşuyor yemek sırası beklerken, ya da avluda çayını yudumlarken. "Bu cümle durumu biraz yavanlaştırmış Nazım, hani şu geçen gün bana gösterdiğin bir tane vardı, onu koy buraya." diyor Kemal Tahir. Nazım "Olur." diyor. Biraz daha okuyor. Yeni bir şeyler, daha evrensel bir şeyler, herhangi bir şeyler arıyor ve okuyor, yazıyor, karalıyor, yırtıyor, siliyor, atıyor, yeniden yazıyor. Bazılarını seçiyor kenara koyuyor. "Bu oldu işte. Piraye'ye de okutmalıyım bunu."

23 Haziran 2017 Cuma

Aşk

Aşk nedir? Kimileri için fedakarlık, romantizm, midedeki kelebekler,  sevgililer günündeki ayıcık, öpücük, seks, kıskançlık..

UMUTLAR SÜRÜLMÜYOR MAVİLİKLERE ANNE

Renkler kör olmuş anne.Siyahla beyaz birbirine düşman olmuş.Mavi mesela umudun rengi ya hani siyaha çalıyor artık kurtar anne umutlar sürülmüyor maviliklere.Siyah hakim heryere.Yardım et bi gülümsesen düzelicek bu ahuzar biliyorum söyle onlara anne aksınlar birbirlerine.Zerrelerini karıştırmıyorlar,boğuluyorum.Gökkuşağı gitti, ya gökyüzü anne !
Hani nerden bakarsan bak maviydi...Renkler görmüyor anne kan dolu gözleri.Kan kırmızısı derler ya değil hani.Kuşlar desen ötmüyorlar eskisi gibi.Bi çocuk geldi anne kapıya dayandı dilendi,yalvardı elinde biraz ekmek vardı.Ekmek doyurur mu anne ölü ruhları ?
 Yardım et anne bi gülümsesen geçicek tüm bu yoksuzluk biliyorum.Sesim çıkmıyor galiba ağma oldum ya insanlar sağırsa anne? Araftayım gel kurtar nolur ya bu dünya çok renkli ya ben siyahım anne.

21 Haziran 2017 Çarşamba

ÖZGÜR

Tam tamına bugün sensiz geçen ; 107. gün.
Doğum günün geçeli ise 8 gün oldu.
Ardımda bıraktığın saye'ni özlediğim gerçeğini kabul ediyorum artık. Ne kadar geç olsa da. İnsanoğlu birini kaybedince anlıyor sevdiğini. Ne yazık ki ben de böyle farketmek zorunda kaldım. Benliğimizin hüküm giydiği bu dünyada iki ayrı hayata sürgün edildik. 28 yaşında olman seni ne kadar durduramıyorsa bilki 20 yaşında olmam da beni bir o kadar durduramıyor. ÖZGÜR olsa damarlarımdaki akan kan. Kanlarımız kavuşsa en azından. Ellerim seni özlüyor, gözlerim, gülüşlerim. Yetmiyor artık isyan ediyorum. Hafızamı yokluyorum , zaman su gibi akıp defolup giderken çehreni unutuyorum. Biliyor musun ? Bu senin için saçma gelicek belki ama ben senin doğum gününü dün gece yarısı hatırladım. Özür dilerim...
Acıyan yerlerimi artık gösteremez oldum. Acıtan sen olduğun için. Eskiden acıyan yerimi sana gösterip, gözlerimden yaşlar süzülürken senden sıcak bir öpücük beklerdim. Yaralarım artık mühürlü dudaklara. Sen, ben de öyle bir yarasın ki Annem'e gösterip ağlayamadığım. Bayram artık yok ben de. Hayatıma çarparken duvarlar, nasırlı ellerle kaldıramıyorum artık. Bunu okuyamayacaksın ama DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN! Tanrım'dan isteğim, gözlerinin rengini unutmamam. Gökyüzüne bakıp her seferinde seni hatırlamam. Kuşlar uçarken ÖZGÜR'ü hatırlamam. İçimden kopup gitti yine.
 Hoşgeldin 108.gün....
https://www.youtube.com/watch?v=W1gUrzujPt8


20 Haziran 2017 Salı

Göçebe Hayat

Sıradan bir hayat benim hayatım olamaz. Olmamalı. Sıradan bir hayat sürmek istemiyorum. Paranın kölesi olup, günde sekiz saat çalışan işçi olmak istemiyorum. Veya herhangi bir patron-işçi ilişkisini.

Yan sen güzel kardeşim.

Dışarıda kar kokusu var.

Daha 17 yaşında, herşeyin ta en başında. Bir şubat günü.
O günden sonra da tek kaldım zati.
Abi neden?
4 sene olacak abi.
hoş.
21 sene olacak.
her geçen gün birbirinden daha beter haberler,
her gün üzerime fırlatılan küfürler,
tam manasıyla siktir olup gidenler

Ahmet Kaya'yı gerçekten severim.
Nerden bileceksiniz parçası son 4 senemi öyle bir anlatıyor ki.
İnan öyle bir anlatıyor ki.

Gün gelir devran döner.
Gün gelir devran döner.

Hesap sorulur.

Çok üzülüyorum çok.

15 Haziran 2017 Perşembe

İYİ BAYRAMLAR

Kırmızı ayakkabı aldırdım Babama. Biliyor musunuz Annem derdi de inanmazdım ? Baş ucuma koyup uyudum dün gece. Özür dilerim, uyumuşum hemen. Sabah çocukluğumdan kalma tek yarama dokundum. Yüzümdeki tebessümü görseydiniz keşke. Aynada uzun uzun kendime baktım. Parmaklarım gözümden yaşlarımı saklarken güldüm. Bir pazar sabahı... Bir pazar sabahı daha sessiz sakin terketti ve huzursuzluk bıraktı geriye. Evde "çıt" çıkmıyor. Sayılı anılar bırakmıyor peşimi, an ve an ölüme terkediyor. Soğuk bir bıçak darbesi ayırıyor bizi. Gün geçtikçe hırçınlaşıyorum duvara karşı. Konuşmuyor, sorduğum sorunun karşısında yanıt alamayınca ellerim çok acıyor. Belki de demek istediğim ruhumun çok acıdığıdır. Ne kadar uzağa kaçsamda dönüp dolaşıp yine duvara dönüyorum. Her defasında daha sert vursam da ona, sevmekten vazgeçemiyorum. Duvarın sesini duymaları için daha da sert vurmaktan bıktım artık. Aramızdaki duvarı yıkamıyorum.
Beyaz elbisemi giydim, kırmızı ayakkabılarımla, Annem saçımı ördü. Duvara koştum. Saatlerce bekledim. Pes ediyorum artık ne kadar da istemesem de. Anladım ki aramızdaki duvar sevgiyi bile dinlemiyor. O sadece soğuk, sessiz ve vakur.
Kutlu olsun "KAVUŞAMAMANIN " Bayram'ı.

13 Haziran 2017 Salı

Bu Ne Şimdi

Zihnin çığlıklar atıyor, atacak da. 
Gözlerin, gözyaşların o kadar çok akacak ki, gözlerin mi uyuştu yoksa gözyaşların mı tükendi diye düşüneceksin. 
Her gün. Sonraki gün, sonraki gün, sonraki gün de; içini parçalayan o sözler, anılar, kalıntılar sarsacak seni. Yine. Kurtulamayacaksın. 
Yine. 

11 Haziran 2017 Pazar

Alçak Sağırlık

Gündüzsüz bir acının kollarını tanıyorum ben.
Siz, sizler duyuyor musunuz ne söylüyor teninize çarpan bu rüzgar, bu soluksuz hava, bu dingin zaman?
Siz duyuyor musunuz nelerle sınanıyor insan, ne acılara gebe sineler, ne hasretleri düğümlüyorlar boğazlarına bin kere?
Duyuyor musunuz türkülerin hikayesini?

9 Haziran 2017 Cuma

Değişik

Vuhuuğ.
Bugün hayattan bahsedeceğim biraz. Nasıl başlayacağımı da bilemiyorum pek. Üzgünüm.

Zor, Kolay; Kolay, Zor

Sevmek zor, nefret etmek kolaydı.

8 Haziran 2017 Perşembe

Hayalet Olana Dek.

Yıllardır kendimle boğuşuyorum. Kimsenin yap(a)madığı kötülüğü, hiç düşünmeden kendime yapmaktan her dakika, her nefes alışımda nefret ettim. Yıllardır; içimdeki bu yalnızlıktan, karanlıktan kaçtım.
 Kaçmaya çalıştım.