Gözlerim açık, ama görmüyorum. İnsanlar gülüyorlar, sohbet ediyorlar; gırgır, şamata...
Ben de ortamı bozmayayım diye gülüyorum, eğleniyorum, dalgamı geçiyorum. Ortam değişiyor sonra, insanlar yüz değiştiriyor. Başka insanların yanında bu sefer ciddi meselelerde somurtuyorum, 'fikrimi' belirtiyorum. Gün bitiyor bazen, eve gidiyorum. Ne yapsam ki? Aç bilgisayarın patlat bir-iki-beş saat. Yeri geliyor düşman gemilerini batırmak üzere bir filo komuta eden amiral oluyorum, yeri geliyor kılıcıyla sayısını sayamayacağım kadar çok düşman/yaratık kesen bir savaşçı. Bir bakıyorum ortaçağda kılıç sallıyorum, bir bakıyorum kıyamet sonrası dünyada uzaylı avlıyorum. Zaten hayal gücü deli gibi, oyna baba oyna...
Ben de ortamı bozmayayım diye gülüyorum, eğleniyorum, dalgamı geçiyorum. Ortam değişiyor sonra, insanlar yüz değiştiriyor. Başka insanların yanında bu sefer ciddi meselelerde somurtuyorum, 'fikrimi' belirtiyorum. Gün bitiyor bazen, eve gidiyorum. Ne yapsam ki? Aç bilgisayarın patlat bir-iki-beş saat. Yeri geliyor düşman gemilerini batırmak üzere bir filo komuta eden amiral oluyorum, yeri geliyor kılıcıyla sayısını sayamayacağım kadar çok düşman/yaratık kesen bir savaşçı. Bir bakıyorum ortaçağda kılıç sallıyorum, bir bakıyorum kıyamet sonrası dünyada uzaylı avlıyorum. Zaten hayal gücü deli gibi, oyna baba oyna...
Sabah bakıyorum elimde defter, derste zerresini anlamadığım notlar tutuyorum. Hoca bişiler geveliyor. Sonra arada gidiyorum morali bozuk bir arkadaşı teselli ediyorum. "Her şey düzelir be kızım, sıkma canını". Ama bunları, tüm bunları yaoarken ve günleri, ayları, yılları geçirirken değişmeyen bir kural var.
'Düşünmüyorum'.
Daha doğrusu düşünemiyorum. Bir akıl var, zeka var; havada bir presence var yani ama kullanamıyorum. Neden? Çünkü geliyorlar moruk. Fazla düşününce arka planda bir şeyler çalışıyor kafada. Hem asıl düşünceleri, hem de 'başka başka' şeyleri arkada o kadar uyumlu işliyor ki beyin. Yok böyle bir olay.
"Birine bir şey olur mu?" "Şunu yapamazsan şu ölecek!" "Şimdi şunu demezsen kötü bir şey olsun!"
Olsun amk olsun; geber amk.
E hal böyleyken, ben de rölantiye aldım beyni, bilmem kaç senedir öyle amip gibi yaşadım pek bir işe bulaşmadan. Etliye sütlüye karışmadan. O düşünceler hep bi yolunu bulmaya çalıştı dönmek için, ben de hep onları engellemeye. Kendimle çatışmaktan başka işe yer kalmadı anasını satayım ki; ne sosyalliği, ne aşkı meşki. Oyun oynayıp beynimi uyuşturmaktan başka adamakıllı bir şey yapamadım ergenliğim boyunca.
Neden sonra kötü bir haber aldım. Dedim ki bir gün kendime "Bak oğlum, hayat kısa işte; kimin ne zaman kalacağı, gideceği belli değil. Çat diye gidivermek var şu dünyada! Sevdiklerine bir şey olur korkusuyla kaç yılını çaldın zaten kimbilir... Kalan ömrünü kendi zihninden korkarak mı yaşayacaksın?" Dedim hayır aga yaşanmaz. Bu 10 (bazı kaynaklara göre 15) yıllık işkence bitecek. Bu savaş bitecek!
Demez olaydım amk.
Araftaydım, cehenneme düştüm. Hatta cehennemin en dibindeyim, ama hala düşüyorum. Kanat yapmayı öğrenemedim ki daha, uçup kendimi gerçekleyeyim örnek aldıklarım gibi. Zor olacağını biliyordum da gözünü açar açmaz düşmeye başlamaz bir insan be. Uyanıp gerçeklerin ve zihinlerin cehenneminde ayrı ayrı yanmaktansa ölü gibi yaşamaya devam etmek daha mı iyiydi acaba?
Uyanın gençler, uyanın. Özellikle o 'davetsiz düşünceler'i çok olanlar, uyanın yavrucum. Sizin benden mutlu yaşamaya hakkınız yok. Aslında hiçbirimizin yaşamaya hakkı yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder