31 Temmuz 2017 Pazartesi

Eyyamgüder

Bir süredir düşünüyorum, bu hayatta ki amacım ne benim.
Neyin peşindeyim ve onu elde etmek için ne yapıyorum.

27 Temmuz 2017 Perşembe

teşekkür ederim

Bu kadar büyük acıların içinde kendimi düşündüğüm her gün kendime daha fazla acıyorum.

9 Temmuz 2017 Pazar

Dalında bir çiçek

Mektuplaşmak farklıdır.'Seni öyle kelimelerin uçup gidebileceği öyle herkesin sevdiği gibi sevmiyorum , ben seni eski usullerle gözüm gözüme değince kalbim duracak kadar , yazdığım her bir satırın bir izi bir yeri olmasını isteyecek kadar seviyorum' demektir mektuplaşmak.O kağıda eliniz değdiği zaman yüreğiniz kaleme mürekkep olmaya başlar.O sıradan kağıt sahibine ulaştığında belki de hiçbir kağıda böyle dokunulmamış hiçbir kağıt böyle güzel kokmamıştır onun için.Kağıtlar selüloz kokarmış, bunun sevdiğiniz en güzel koku olabileceğini bi düşünün... Bir kağıt için milyonlarca ağaç kesilir ya hani ona hürmeten bari hakkını verelim diye en azından,yazalım nolur bir mürekkebi suya değdirir gibi dağılsın kelimeler  bi anlam katsın varlığımıza bunca kıyım.Bir mektuplaştığınız olsun , ölmeyin birinden mektup almadan.Çünkü bu öyle telefon hafızası dolunca silinecek,herkesin yazma şeklinin aynı olduğu kelimelerin susuz kaldığı bir şey değil inanın.Bir mektupta kelimeler büyür,yetişir dalında bir çiçek açar o çiçek sizedir çok seversiniz ama asla kopartmaya kıyamazsınız...

8 Temmuz 2017 Cumartesi

Kadın gibi

Özledim seni
Yokluğuna sarılıyorum demişler ya öyle
Yokluğunla avunuyorum
Bir yerlerde nefesinle kainata can verdiğini umarak.
Sadece umuyorum
Gerisi benim gibi şairlerden uzak
Hasretin soğuk bir taş, yüreğime değiyor
Alıyor ateşini ruhumun, umut denen illetten ziyade
Ölüyorum sevgilim
Kadın gibi ölüyorum
Yaşadığım gibi ölüyorum

Yorgun bedenime fazla bu yaşlı ruh
Dokunuyorum o yüzden kaleme kağıda
Çiğ mısralara doydum ben, şair!
Şimdi bir fısıltı işitmek derdindeyim
Sesini duymayalı da yıllar olmuş ya
Olsun, yolları kulaklarımdan söktüm de geldim

Geçenlerde bir mayıs ayında öğrenmiştim
Sade kahvenin çarpıntı yaptığını
Keşke daha fazla kalsaydım yanında
Her an dokunsaydım saç uçlarına
Ama ölüyorum sevgilim
Her kadın kadar ölüyorum
Yaşadığın kadar ölüyorum

7 Temmuz 2017 Cuma

Işık

Gün doğuyordu, her zamanki gibi. Alacakaranlıktan sonra karanlık gökyüzü, güneşin önderlik ettiği bir ışık ordusu tarafından ele geçiriliyor ve gün göğü fethedilmesiyle başlıyordu. Uzaklarda bir yıldız tek başına belki de milyonlarca yıl uzakta olmanın getirdiği o kaygısızlıktan bir nebze olsun yararlanamadığını açığa vurur gibi gözümüzün önünde- uyanık olanların-kıpırdanarak bu tekrarlanan sonsuz- tam olarak sonsuz değil- döngüyü izliyordu. Sahi kim uyanıktı , kim uyuyordu, kim işe gidecek, kim iş arayacaktı? Bu da sonsuz bir döngüye benziyor değil mi binlerce yıldır tekrarlanan uyu,uyan sonraki yüzyılların ve yaşamın getirdiği iş bul, işte çalış, işin kölesi ol ve işini biz sana durabilirsin diyene kadar yap.
Sonsuz benzeri döngülerle çevrilmiş yaşamlarımızda çoğunlukla -bilinçsiz tüketici kesimden bahsetmemekteyim- sıradan olmamayı hedef biçip sıradan bir hayat sürdüğümüzü fark edene kadar mutlu veya mutsuz bir şekilde yaşayıp bunu fark ettikten sonra ise tamamen kendi içinde çökmeye başlayan bir yaşam oluşturuyoruz. Peki bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyor muyuz? Ah!Tabi ki de yapıyoruz, değişiklikler -yaşamda değişmeyen tek şey değişimin kendisidir!- diyen Herakleitos misali yaşamımıza girip çıkıyor. Her an her günün aslında önceki güne ne kadar benzese de ondan tamamen bağımsız bir varlığı olduğuna vardığımız anda bu düşünceye hak veriyoruz. Oysa değişim yaşanırken kazanılan, kaybedilen ve bu yüzden ilerideki değişimlere şekil veren bu eksi veya artılara çok dikkat ediyor muyuz? Bilmem ediyor muyuz? Sanırım ediyoruz.
Ne diyordum sonsuz benzeri bir döngü ve ışık.
Biz yaşıyoruz, yaşamaktayız, hiç yaşamıyoruz, yaşamamaktayız.
Günler aynı ve farklı, değişimler geçici ve kalıcı. Sıradan olan sıradan değil ve dediğimiz gibi sıradan. Kelime oyunu yapmak gibi bir niyetim yoktu ama anlaşılmaz durmadığına eminim.
Kontrol edebildiğimiz bir değişim ne kadar değiştirebilir, ne kadar değişimdir özünde?
Kontrol edemediğimizi bildiğimiz zaman ne kadar sonsuz ve sınırsız durur oysa ömür denen şey sayesinde ona bu özelliklerinin yanı sıra kısalık da eklenebilir.
Gün doğdu,ilerliyor saatlerimiz.Hep ileri doğru! Ah şu zaman, ölçüsüz bir zaman ister miydiniz hiç? Ne çalışacağınız saatin kişisel yaşam bazında kontrol edilemediği bir anlamda herkesin kendi saat diliminde yaşadığı.Sanırım sağlıksız olurdu. Yine de düşünelim gece çalışan, işe giden insanlar, şehirlerin gecenin ilerleyen saatlerinde oluşturduğu o koca sessizlik. Şehrin uyanışı. Bunların olmadığını düşünelim gece karmaşası, hayatın hiç durmadığı ve insanların geceye göre evrildiği- tabi ki yüz milyonlarca yıl sonrasına-evrilebileceğini düşünmek.
Saatinize bakın şu an dünyanın bir yerinde öğlen oldu. Öğlen- günün en sıcak saatlerinin işaretçisi.

2 Temmuz 2017 Pazar