7 Temmuz 2017 Cuma

Işık

Gün doğuyordu, her zamanki gibi. Alacakaranlıktan sonra karanlık gökyüzü, güneşin önderlik ettiği bir ışık ordusu tarafından ele geçiriliyor ve gün göğü fethedilmesiyle başlıyordu. Uzaklarda bir yıldız tek başına belki de milyonlarca yıl uzakta olmanın getirdiği o kaygısızlıktan bir nebze olsun yararlanamadığını açığa vurur gibi gözümüzün önünde- uyanık olanların-kıpırdanarak bu tekrarlanan sonsuz- tam olarak sonsuz değil- döngüyü izliyordu. Sahi kim uyanıktı , kim uyuyordu, kim işe gidecek, kim iş arayacaktı? Bu da sonsuz bir döngüye benziyor değil mi binlerce yıldır tekrarlanan uyu,uyan sonraki yüzyılların ve yaşamın getirdiği iş bul, işte çalış, işin kölesi ol ve işini biz sana durabilirsin diyene kadar yap.
Sonsuz benzeri döngülerle çevrilmiş yaşamlarımızda çoğunlukla -bilinçsiz tüketici kesimden bahsetmemekteyim- sıradan olmamayı hedef biçip sıradan bir hayat sürdüğümüzü fark edene kadar mutlu veya mutsuz bir şekilde yaşayıp bunu fark ettikten sonra ise tamamen kendi içinde çökmeye başlayan bir yaşam oluşturuyoruz. Peki bunu değiştirmek için hiçbir şey yapmıyor muyuz? Ah!Tabi ki de yapıyoruz, değişiklikler -yaşamda değişmeyen tek şey değişimin kendisidir!- diyen Herakleitos misali yaşamımıza girip çıkıyor. Her an her günün aslında önceki güne ne kadar benzese de ondan tamamen bağımsız bir varlığı olduğuna vardığımız anda bu düşünceye hak veriyoruz. Oysa değişim yaşanırken kazanılan, kaybedilen ve bu yüzden ilerideki değişimlere şekil veren bu eksi veya artılara çok dikkat ediyor muyuz? Bilmem ediyor muyuz? Sanırım ediyoruz.
Ne diyordum sonsuz benzeri bir döngü ve ışık.
Biz yaşıyoruz, yaşamaktayız, hiç yaşamıyoruz, yaşamamaktayız.
Günler aynı ve farklı, değişimler geçici ve kalıcı. Sıradan olan sıradan değil ve dediğimiz gibi sıradan. Kelime oyunu yapmak gibi bir niyetim yoktu ama anlaşılmaz durmadığına eminim.
Kontrol edebildiğimiz bir değişim ne kadar değiştirebilir, ne kadar değişimdir özünde?
Kontrol edemediğimizi bildiğimiz zaman ne kadar sonsuz ve sınırsız durur oysa ömür denen şey sayesinde ona bu özelliklerinin yanı sıra kısalık da eklenebilir.
Gün doğdu,ilerliyor saatlerimiz.Hep ileri doğru! Ah şu zaman, ölçüsüz bir zaman ister miydiniz hiç? Ne çalışacağınız saatin kişisel yaşam bazında kontrol edilemediği bir anlamda herkesin kendi saat diliminde yaşadığı.Sanırım sağlıksız olurdu. Yine de düşünelim gece çalışan, işe giden insanlar, şehirlerin gecenin ilerleyen saatlerinde oluşturduğu o koca sessizlik. Şehrin uyanışı. Bunların olmadığını düşünelim gece karmaşası, hayatın hiç durmadığı ve insanların geceye göre evrildiği- tabi ki yüz milyonlarca yıl sonrasına-evrilebileceğini düşünmek.
Saatinize bakın şu an dünyanın bir yerinde öğlen oldu. Öğlen- günün en sıcak saatlerinin işaretçisi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder