"Kusura bakma lütfen. Saatlerdir konuşuyorsun ama açıkçası hala şaşkınım ve durumu yavaş yavaş algılıyorum, o yüzden ağırdan alacağım. Şimdi...
Yaklaşık iki-üç senedir görüşmüyoruz ve bir anda hayatıma tekrar - belirtmem gerekir ki, diklemesine - girerek bana bir şeyler anlatıyor, benden tavsiye istiyorsun. Çektiğin acıları dinlememi, analiz etmemi, hatta (mümkünmüş gibi) anlamamı bekliyorsun. Sana karşı hissettiğim her şeyi - tekrar belirtmeliyim ki hiç çaba harcamaksızın - ilgisizliğinle yıllar içinde erittin ve şu anda benden medet umuyorsun.
Benden?
Bak, ben o çok sevdiğim şehre döndüm. Başardım yani. Havasını, yollarını, parklarını, insanını şöyle bir içime çektim. Arkadaşlarımı buldum, arkadaşlıklarımı tekrar kurdum. Derken bir baktım ki çoktan ayrılmak zorundayım. Şimdi, yine ve yeniden, kimsem yok. Arkadaşım dediğim, içimi dökebildiğim, "çıkalım şu şehrin tozunu atalım be!" dediğim bir Allah'ın kulu kalmadı etrafımda. Sahip olduğum - iyi kötü stabil giden - bir işten tamamen kendi sorumluluğumda olan sebeplerden ötürü, becerilerime güvenerek ayrıldım ve aylardır iş arıyorum. Başvurduğum hiçbir kapı açılmıyor, beni bir kez gören ikinciye yüzüme bakmıyor. Param yok. Becerim yok. Kendime güvenim yok. Kendime saygım yok. Can güvenliğim bile yok. Ne kendim için, ne ailem için. Bu lanet şehre döndüğümden beri geceleri şiddeti giderek artan kabuslar görüyorum. Sevdiğim her şeyi kaybettiğim deprem sahnelerinden haykırarak uyanıyorum. Her gün biraz daha bizi bizden ayıracak bir olaya yaklaştığımızı hissediyorum. Ne olduğunu bile bilmiyorum. Deprem? Savaş? Doğal afet? Nükleer felaket? Trafik canavarı (ki bizzat bilirsin, sayıları fazladır)? Dışarıdaki - sayıları yüzbinleri bulan - sabıkalı psikopatların birine denk gelmek? Allah'ın her sabahı yeniden çekilen bir piyango yarışması gibi. O kara piyango bugün vuracak mı acaba diye düşünüyorum sürekli.
İşin acı tarafı, o piyangonun bana vurması herkes için daha hayırlı olacak. Ailem dışında sevenim yok, bana üzülecek, arkamdan dua edecek bir insanım yok. Arkadaşım yok, sevgilim yok, sevdiğim yok, sevildiğim yok. Dışarıda "ben şunu yaptım" diyebildiğim tek bir dikili taşım yok. Bırak ailemi, kendime bile faydam yok. Onlara o kadar fazla yük oluyorum ki, istatiksel olarak hayatta olmadığım bir dünyanın onlar için çok daha ferah ve sorunsuz geçeceğini biliyorum. Hesapladım yani. İşsizlikten, sevgisizlikten, beyinsizlikten oturdum bunu hesapladım.
Aylardır her sabah uyanmak için başka bir sebep bulmaya çalışıyorum. Ne kendimin, ne de sevdiğim insanların yarınının ne olacağına dair zerre fikrim yok. Kaderimin üzerinde söz hakkım yok, o sözü söyleyebilecek, kendi dümenimin başına geçebilecek iradem de yok.
Ve sen, yaşamın amacının ne olduğunu bana soruyorsun."
Neden düşeriz?
YanıtlaSil