Geçen gün bir oyuna gittim. Geçen gün. Bir. Oyuna gittim. Fuayede bir kalabalık vardı. Aralarında bazı tanıdık yüzler, tanıdık bakışlar… Bazılarına yaklaşıp ağzımı açtım. Yaklaşıp elimi kolumu sağa sola salladım. Yıllar öncesinden kalma yüzlerde, gözlerde, sözlerde çınladım. Sektim onlardan, olduğum yerde sıçradım. Daha salona girmemiştim, oyun başlamamıştı. Ama ben sıçradım. Allah allah, yoksa oyun başladı mı diye düşündüm. Tek sıçrayan ben miyim diye, etrafa şöyle bir bakındım. Tüylerim diken; gözlerden diken topladım. Başkalarını gördükçe, kendimi yine bir başka buldum. Gülesim geldi, aman dedim, toparlandım. “Oyun başlıyor!” dediler. Apar topar salona yuvarlandım.
Geçen
gün bir oyuna gittim. Geçen gün. Bir. Oyuna gittim. Sahne ile aramda bir çizgi
vardı. Çizginin ötesini görebiliyor ama girebilir miyim bilmiyordum. Bana bir
sınır çekilmiş, ama bana tek bir söz söylenmemişti. Alındım. Koltuğuma oturup,
ben de herkes gibi izlemeye başladım. Altı kişi çıktı aramızdan. O ince çizgiyi
geçecek yüreklilikte altı kişi. Aman geçecekler mi sanki gerçekten,
geçebilecekler mi? Hem bir çizgi, neyi benden ayırabilir, neyi benden uzakta
tutabilir en fazla. Tutuyor olsaydı bile, öyle her elini kolunu sallayan
geçebilir miydi sanki! Bu altı kişi, en azından görünürde, geçti gibi oldu. Aştılar
çizgiyi bir bir, çıktılar sahneye.
Geçen
gün bir oyuna gittim. Geçen gün. Bir. Oyuna gittim. Oyuncular sahnede büyüdü,
büyüdü, büyüdü, sahneye sığmaz oldular. Sahnenin çizgileri çatlayacak gibi oldu
da, seyirciler “biz bir el mi atsak” diye homurdanıp durdular. Kendilerini
çizginin ötesinde bulmaktan korktular. Ben rahattım, hatta içimden kıs kıs
güldüm. Zaten inanmıyordum o çizgiye, dedim bırakın çatlasın. Ne olacaksa
olsun. Ama çatlamadı, ön koltuklardakiler derin bir nefes aldı. Oyuncular
yeniden küçülmeye, sahne onlara bol gelmeye başladı. Derin bir nefes. Bir
büyüyüp bir küçüldü oyunun göğüs kafesi. Gözlerimin önünde, en az benim kadar
gerçek, bir şey yaşadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder