Bugün benliğime olan yolculuğumun ikinci günü. Pekte iyi
gittiğini söyleyemem. Bu bir kendim ile yüzleşme bir hesaplaşma olduğundan, korkarım
ağırdan alacağım. Şuan da koltukta oturmuş bu cümleleri peş peşe sıralarken
kendi mahkememim sırasını bekliyorum. Soğuk ve kasvetli koridoru güçlük ile
geçip vicdanım ile mahkemem başlıyor. Yöneltilen ilk soru “ Neden ?” oluyor.
Neden mi? Emin olun siz de benim yerimde olsanız başka bir dünyada yaşamak
istediniz. Beni diğerlerinden ayıran şey; renkleri, rüyaları, doğayı farklı bir
biçimde yaşamam. Güneşin herkesten daha farklı bedenimi yaktığını, rüzgârın
daha farklı estiğini düşünmem beni sizden farklı mı kılar? Sizin dünyanızda
yaşamak bana ağır ve külfetli gelirken, kendi iç dünyamda kuş tüyü gibi hafif
olmam sizi kırmaz lakin beni yıpratıyor. Sizin dünyanızda sırtımdaki yüklerle
yürümekten belim kırılırken, benim dünyamda sırtım, omzum dik yürüyorum.
Vicdanımı susturmak her geçen gün daha da zorken her şeye kayıtsız kalmak
eskisinden de zor geliyor. Sevgi büyük bir deniz iken, birini denizler,
okyanuslar kadar sevebilirken, ben suyun buharlaştıktan sonra dibinde kalan
tuzları seviyorum. İnsan herkesi sevebilir ama ben herkesi sevemem bunu kendime
yapamam. Herkes seni sever, ama senin için sıcaklığa katlanabilen, yok olmayı
gözüne alabilenler sayesinde dipteki tuza ulaşabilirsin. Sevgi tuzdur. Yakar,
iyi gelir, seni toparlar. Asla tatlı değildir. O yüzden Hâkimim, ben kimseyi
sevmem.
Boşver sen içinden geldiği gibi yazmaya devam et güzelliğim... Zaten bu hayatta doğru diye bişey yoktur doğru olan tek şey insanın kendisidir..!
YanıtlaSil