27 Eylül 2014 Cumartesi

Last Seen Yesterday at 14:42

 Biz nasıl bu hale geldik?
 Karşımdaki insan kim? Kimsin sen? Tıpkı onun gibi bakıyorsun, gülüşün de onun gibi. Gözleriniz aynı renk. Kusursuz bir tasarım, ama farklısın biliyorum. Sen  O değilsin. Ya da ben artık eski ben değilim. Belki sadece suçlayacak bir yer arıyorum. Belki de sorun benim. Belki hiç bir şey değişmedi, değişen tek şey bendim.
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 Kafamda o kadar şey var ki, kelimeleri düzgün sırayla koyamıyorum gibi geliyor. Az önceki cümleyi tekrar okudum, anlatım bozukluğu var sanki, ama dönüp düzeltmeyeceğim. Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum... Kırılma noktamız neydi? İpin ucu nerede kaçtı? Hatayı nerede yaptık? Verdiğimiz sözleri neden tutamıyoruz? Derinlerde hala kapanmamış yaralar mı var da pireler deve oluyor durmadan? 
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 İyi ki doğdum mu? Bilmem sence iyi ki miydi? Eskiden güzel hayaller kurardım, güzel hayaller kötü kabuslara dönüşmeye başladı. Faruk ne demişti biliyor musun? Bilmiyorsun. Hatta Faruk dememişti bunu, Faruk'un bir tanıdığı Faruk'a demişti. Ad vermeyeceğim, "İleride bir gün senin düğün davetiyen elime geçtiği zaman ne yaparım bilmiyorum." Sen biliyor musun? Sen bunu düşünebiliyor musun? Bunu düşünebilecek hale mi geldik?! 
 Biz nasıl bu hale geldik? 
 Format atmaktan yalama yapmış bilgisayara döndüm sanki. Format atasım yok çünkü biliyorum, format attığım zamandan biraz daha sonra yine işler boka saracak, yine bilgisayar tekleyecek, yine format atmak zorunda kalacağım. Formattan sonra bilgisayarı ilk açtığımda, daha masaüstünde bilgisayarım klasörü olmadığı zaman, hızlı sanacağım bilgisayarı, tatmin olacağım. Ama yine bozulacak. Çünkü yazılımda değil sıkıntı. Donanım zarar görmüş artık. Harddisc folloş olmuş. 
 Biz nasıl bu hale geldik? Pardon, ben nasıl bu hale geldim?
 Bence ben değiştim. Siz değişmediniz. Sen ve eski ben kalbinin derinliklerindesiniz biliyorum. Sen hala O'nu seviyorsun. Ve bana baktığın zaman, benim gözlerime, ben sana seni sevdiğimi söylesem bile platonik bir aşk acısı yaşayacaksın. Çünkü ben değiştim. Neyim değişti, bilmiyorum. Hiç bir fikrim yok. Durgunlaştım, saydamlaştım, soyutlaştım. Var ile yok arası gibiyim. Saçmalaştım. Yoruldum. O kadar saçmayım ki sabit duygu trafiğim yok. Karmakarışık. Senin 3 yıl önceki halin gibi. Bir hafta günlük güneşlikken bir hafta parçalı bulutlu olurdun ya hani, onun gibi işte. Bakma karamsar yazı olduğuna, az sonra Ebrar "Nasılsın Kanka?" diyecek ve ben "İyiyim kanka sen?" diyeceğim. Gerçekten iyi olacağım, iyiyim diyorsam gerçekten iyiyimdir. Çünkü saçmayım.
 Ben nasıl bu hale geldim?
 Uğraşıyorum, durmadan farklı bir şey ile uğraşıyorum. Farklı bir ilgi alanı, video çekelim diyorum, gaza geliyorum, çekiyorum ve gazım kaçıyor. Sonra oyun videosu olsun diyorum, oyun videosu çekiyoruz ve bir sıkıntı çıkıyor gazım kaçıyor. Bir sene Free Running yapmış adamım, o kadar can sıkıntısı benimkisi. Ama artık yoruldum. Durmadan bir şeyleri denemekten, göçebe hayatı yaşamaktan yoruldum. Sanki değişmeye çalışıyor gibiyim ama neden? Bilmem ki? Belki de hiç bir nedeni yok. Sadece saçmayımdır. 
 Dönüp etrafıma bakıyorum ve biliyor musun, teknik olarak bir sıkıntımın olmaması lazım. Ama sıkıntılı gibi davranıyorum, şu bloga giren insan beni Dünya'nın en sıkıntılı insanı sanar belki. Ama bendeki sıkıntı denizde elektron tanesi. Sadece şükürsüz bir gerizekalıyım. Başka açıklamam yok. Sıkıntıları çekmiyorum, sıkıntıları kovalıyorum. Sıkıntılı olmak için çabalıyorum, çünkü öyle hissetmeye alışmışım. 
 Hastayım ben, ruh hastasıyım.

1 yorum: