Karanlıkta kalmak istemiyorum. Karanlıkta kalsınlar istemiyorum. Dumanlı dehlizin soğuğu tenime işliyor. Nereye gittiğimi bilmeden titreyerek yürüyorum bir süre. Ayağım bir şeye takılıyor. Bir paspas. Alışkanlıktır, ayakkabımı sürtüp dehlizin pisliğini sıvıyorum üstüne. Bir demir kapı var sonra. Ben önüne gelince, “zızzzt” diyor açılıyor kilidi. Giriyorum kapıdan. Solda bir asansör var. Düğmesine basınca açılıyor kanatları iki yana. Rengârenk ışıklar aydınlatıyor birden her yanımı. Girip bekliyorum asansörün kalkmasını. Dört duvarındaki aynalardan seken renk renk ışık gözlerimi kamaştırıyor. “Bu dehlizin pavyonu da burası herhalde”, diye espri yapıyorum kendi kendime. Asansör durunca soldaki daireye giriveriyorum. Girişte, dağınık çıkarılmış erkek ayakkabıları yan yana üst üste duruyor. Balkondan sesler geliyor. Sese doğru seğirtiyorum hemen. Heh, işte buradalar. Sandalyeler çekilmiş, sofra serilmiş, ilk kadehlerin dibi görülmüş. Hemen köşeye bir yere geçip dikkatle izlemeye koyuluyorum. Tışık götünün kenarıyla oturuyor sandalyeye. Zaten götü yok gibi ya, nasıl yapıyor bunu anlayamıyorum. Uzun bacakları sehpayla arasındaki tüm alanı dolduruyor. Ortamdaki sessizlikten istifade, sigarasının dumanıyla oyunlar oynuyor, ağzından daireler çıkarıp havada süzülüşlerini izliyor. Karşısında Mustafa oturuyor. Bacak bacak üstüne atmış. Ama üstteki bacağı sanki alttakine kıyamamış, dönüp o da ayağını diğer bacağın altına dolamış. Bir eliyle saçlarını tutarken diğer eliyle dizine koyduğu telefonunu karıştırıyor. Öne eğdiği başının üstünden uzun saçları dizine doğru sarkıyor, yüzünün neredeyse tamamını kapatıyor. Buradan bakınca, zayıf vücuduyla, kendine sarılmış kemik parçaları gibi duruyor Mustafa. Benle Balyan yan yana oturuyoruz ikili koltukta. Ben uzaklara dalmış bir şeyler düşünüyorum. Balyan’sa telefonundan Binance’e bakıyor. Sessizliği bozan ben oluyorum.
Tz: Evet sevgili
izleyiciler, Mersin TV’de yine birbirinden değerli konuklarımızla
karşınızdayız.
Bunu söylerken hiçbirine
doğru değil, tam karşıya, bizi çeken hayali kameraya bakıyorum. Beni duyunca
hepsi bir anda gülümsüyor, kafalarını kaldırıyor. Telefonlarını bırakıp
kendilerini hazırlıyorlar.
Tz: Bugün Freud’u ve
onun hiç bilinmeyen yönlerini tartışacağız. Yanımda çok değerli hocalarım var. Öncelikle
iç hastalıkları ve kabızlık üzerine çok değerli çalışmaları olan Selahaddin
Anal hocama dönmek istiyorum. Hocam hoşgeldiniz.
Mustafa çok ciddi bir
şekilde, kameralara sırtını dönmeden, sesini değiştirerek konuşmaya giriyor:
M: Hoşbulduk efenim,
merhabalar. Çok teşekkür ederim öncelikle davetiniz için. Bizim analımız,
pardon alanımız için Freud’un doğru anlaşılması gerçekten çok önemli.
Tz: Lafı hiç uzatmadan
hemen konuya girelim isterseniz hocam. Freud’un psikanaliz denen şeyi ortaya
atmasının ardında yatan sebep anal olarak yaşadığı birtakım problemler miydi
gerçekten? Böyle dedikodular çok var çünkü, biliyorsunuz. İsterseniz bunlara
cevap vererek başlayalım.
Diğer ikili gülmemek
için kendilerini zor tutuyor, hafifçe gülümsüyorlar. Mustafa çok ciddi.
M: Çok güzel bir
noktadan konuya girdiniz gerçekten. Bu konu Dünya Kabızlıkla Barışma
Federasyonu’nun da birinci derecede önem verdiği bir konu. Biliyorsunuz Türkiye’de
bu federasyonun başkanlığını eski futbolcu Hasan Kabze yürütüyor. Ben de bir
süre başkan yardımcılığını yapmıştım. Şimdi efendim, hemen şunu söyleyeyim,
psikanaliz diye bir şey yoktur.
Tz: Haydaa, hocam biraz
sert girmediniz mi?
M: Türkiye’nin artık
bunları bilmeye ihtiyacı var efendim! Ruhun, afedersiniz ama, götü yoktur. Pardon,
göt diyebiliyor muyduk?
Tz: Diyebiliyoruz hocam,
sorun yok.
M: Heh işte bu yüzden,
psüke-anal-iz, yani ruh-götçü-lüğü diye bir şey olamaz.
Tz: Hocam, burada hemen
araya gireceğim. Çünkü bir diğer önemli konuğumuza, BDSM’e yıllarını vermiş ve bu
alanda girdiği yarışmalarda ülkemize birçok madalya kazandırmış sayın Badi Sami’ye
dönmek istiyorum. Hocam, Sayın Anal’ın sert girişi hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tışık doğrulur ve ciddi
bir tavır takınıp gülmemeye çalışarak lafa girer.
Tş: Iııı… Benim için
gayet yumuşak bir girişti, öncelikle bunu söyleyerek başlayayım. Yarışmalarda takdir
edersiniz ki çok daha sert girişlerle karşılaştım. Ben şahsen her türlü götçülüğün
arkasındayım efendim. Bizler, bu ülkedeki az sayıdaki BDSM’ci, birbirimize
destek çıkmalı ve ruh-götçüsü/beden-götçüsü demeden birbirimizi kucaklamalıyız.
Bu yüzden ben kesinlikle Sayın Anal’ın söylediklerini kabul etmiyorum.
Gerekiyorsa burada Freud’un da arkasında durmaya hazırım!
Kalan üçlü dudaklarını
ısırarak, göğüsleri titreyerek, burunlarından nefes vererek kendilerini tutmaya
çalışıyor gülmemek için. Bir yandan arada bir içkilerini yudumluyor ama yine de
canlı yayında olduklarını unutmuyor ve ciddiyetlerinden ödün vermemeye çalışıyorlar.
Ben yeniden sözü alıyorum.
Tz: Badi Sami hocamız gerçekten
çok önemli bir noktaya değindi. BDSM topluluğunun çektikleri günümüzde küresel
ısınmadan ve Fenerbahçe’den sonra belki de en çok ciddiye almamız gereken konu.
Tş: Fenerbahçe çok
mühim tabii, önce onu halletmek lazım.
Tz: Elbette hocam.
Şimdi de, Türkiye’nin sayılı uzmanlarından, Dijital Paranın Psikanalitik Bir
Tarihi adlı kitabıyla adından söz ettirmiş ünlü şarkıcı Berkcan Tezverir’e sözü
verelim. Hocam tüm bunlar hakkında sizin bir fikriniz var mı yoksa bir şarkıyla
mı devam edelim istersiniz?
Mustafa ve Tışık artık
sesli bir şekilde gülmeye başlamıştır. Balyan ciddi bir edayla söze girer:
B: Ben iki hocamızın da
çok doğru konuştuğunu düşünüyorum. Ama tabii izleyenlerimiz lütfen yanlış
anlamasın, yatırım tavsiyesi değildir bu. Tüm bunlar hakkında ben de çok düşünüyorum.
Hatta geçen gün bestelediğim şarkının sözleri de bu konulara ilişkin.
Tz: Dinlemek isteriz
efendim.
B: Şu an sesim iyi
değil ama sözlerini okuyabilirim. Şu şekilde: “Bi, di, es ve em. Ben seni çok
severem. Sen de gel beni em.”
M: Ya olum bi kere
sıçma şu oyunun içine ya!
Tş: Harbi amına koyim
azcık hayal gücü ya!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder