20 Eylül 2020 Pazar

Korku

"Whoever fights with monsters should see to it that he does not become a monster in the process. And when you gaze long into an abyss, the abyss also gazes into you." - Nietzsche

Bu aralar korkuyoruz. Ailecek. Önceden de korkardık zaten, ama kapısında bilinmedikle yatınca insan, en azından biz, korkuyor haliyle. Yarının ne olacağı meçhul, bugünümüz huzursuz. Annem babam için korkuyor, babam annemden çekiniyor. Kardeşim öyle bakıyor. Üzülmüyorum diyor ama altın kuralı herkes biliyor burada: En az gösteren en çok üzülür.


Ben... Ben o kadar bütünleşmişim ki korkuyla, sağlıkları için korkmuyorum bile; onların umudunu kaybetmesinden korkuyorum. Çünkü biliyorum; somut bir sıkıntının önemli bir bölümü psikolojiktir. "Buradaki savaşı kazanırsan (kafayı gösteriyor), oradakini de kazanırsın" diyor başka bir film karakteri. Ben birilerinin buradaki savaşı kaybetmesinden korkuyorum. Benim gibi gamsız insanın kaybedemeyeceği bir savaş.


İnsanlara boş umut vermek yoruyor. Sırf kendi başım ağrımasın diye dünyanın en anlayışlı insanına dönüşmek zor. Zor olan hangisi ki? Anlamak mı, yoksa bunu sırf kendin için yaptığını bilmek mi? Hayatı boyunca rol yapmış bir insan gerçekten neyi anlayabilir ki bu hayatta? Anlamak dinlemek nedir bilmeyen orospu çocuklarına inat dinlemeye çalışan bir insanın o orospu çocuklarından ne farkı kalmıştır ki?


Doğar doğmaz korkuyla tanışan, korkaklar arasında korkuyla büyüyen bir insan neye cesaret edebilir?


Korkudan korkan bir insanın aslen korkacak neyi kalmıştır?


Peki şunu sorsam... En başa dönmüş bir ruhun tekrar ilerlemesine, daha da iyileşmesine bir engel var mıdır peki? Bence yoktur.


O yüzden fazla bakmayın burada yazdıklarıma. Karanlığa alışmış bir ruhun aydınlıktan önceki son çırpınışları bunlar. Kendimden aldığımı kendime tekrar vermenin zamanı geldi. Yeniden çıkmanın, üstelik kökten bir değişimle, vaktidir vakit.


Kendini gömmenin değil, gömdüklerinin yaşadığını görme vakti...

1 yorum: