20 Eylül 2020 Pazar

Buradakiler 1



Günlerden bir gün balkonumda oturmuş dünyayı değiştiriyordum. 
Bir sağa çeviriyor bir sola, tepetaklak ediyor, büzüyor genişletiyordum. Sabahları vazgeçemediğim iki şey vardı: Biri kahve içmek -sütsüz şekersiz koyu bir kahve-, biri de bu, oynamak dünyayla, değiştirmek onu. O gün her zamanki gibi bir gündü. Kahvemden bir yudum daha aldım, avuçlarımdaki dünyayı parmaklamadan önce şöyle bir dışarıya baktım.

A! Bir de ne göreyim! Ben! Orada mal mal yürüyorum! Lan ben burada değil miyim? Kendime baktım –başımı önüme eğip göbeğime bakıyorum bu noktada, neden bilmiyorum.- Buradayım. E bu kim o zaman? Balkondan sarkıp iyice inceledim yürüyen mahlûku. Harbiden ben.

-          Şşt! Laaan!

Dönüp baktı –beraberinde etraftaki tek tük insan da dönüp bakıyor, ne de olsa en evrensel hitaplardan birini seçmiş bulunuyorum.- “Size değil şuna seslendim” der gibi birkaç el kol hareketi yapınca bakışlarından kurtuldum.

-          Napıyon la it!

deyiverdim sonra ben olduğu-mu/nu/muzu düşündüğüme. Köpeklerle ilgili kısmı biraz sessiz söylemiş olmalıyım. E insan kendinden korkmalı biraz, yanlış mıyım?

-          Tanıyamadım?

-          Nasıl tanıyamadın ya iyi bak!

Bir aile fotoğrafındaymışçasına iyice doğrulup gülümseyerek poz verdim.

-          Valla hatırlayamadım kusura bakmayın. Abimin arkadaşı mıydınız siz?

-          Öyle de diyebiliriz ama… la nasıl hatırlamazsın, iyi bak!

Yüzündeki “ne diyo bu siktiğimin delisi” ifadesi hala yerli yerindeydi.

-          Bekle hemen geliyorum.

deyip alelacele banyoya seğirttim. Işığı yakıp aynaya baktım. Saçımı sakalımı kontrol ettim. - ben hala ben değil miyim?- Yoo gayet de bendim. Aşağıdaki de benim aynımdı. Hangimiz daha bendik ne bileyim ben, ama belli ölçüde ikimizin de ben olduğu gün gibi aşikârdı. Emin olunca koşar adım balkona çıktım yine. Bakındım, göremedim. Gitmiş olmalıydı. Bankta oturan ve biraz önce şştlememe bakıp ‘pazara giden’ amca eliyle “gitti gitti” işareti yaptı.

-          Sağol dayı.

dedim üzülerek. Korkutmuş olmalıydım kendimi. Herhalde gelip onu döveceğimi sanmıştı. Bir daha da allah bilir yolunu düşürmezdi bu sokağa. Salaklığıma yandım. Ne vardı, “He evet abinin arkadaşıyım gel bir şey gönderecem abine” deseydim. Madem salaktık, belki inanır gelirdi ve daha yakından inceleyebilirdim onu.


***


2 yorum: