8 Temmuz 2020 Çarşamba

Siste Çocuk


                 

               Yağmurlu bir kasabanın ortasındayım. Hava griden bozma bir mavi. Mavi, mutluluk getirmez. Beni de götürmez üstelik buradan. İncir ağaçlarının yaprakları bir kitap kadar büyük, oku diyor tabiat Tanrısı. Tâbiyim ona, bilir en içimdeki sisleri. Sisler kalkmaz hiç, aralığından konuşurum ötekilerle. Ben miyim öteki, siz misiniz?
Bu sabah kışlıklarım naftalin kokuyordu. Astım onları portmantoya, kendimle beraber. Bir kuyu başında ölmüş adamın çaresizliği gelir de gözlerime bakar, ne olacak şimdi? Kalsam incir ağaçları yüzüme utancımı vurur, gitsem ya bu adam? Adam sen, hep böyle gelir misin rüyalarıma. Ne olur gelme. Yalvarırım -gelme-. Sen gelirsen etimi ısırır gibi sivrisinek kalbimi tavaf ediyor sızılar. Sızlıyor, Tunalı. Gülerek bıraktım ben seni, gülerek kalmadın; gitmeye çoktan razı halin pervasızlığa dönüyordu, dönerken ben yollar üstüne yollardan. Artık üşütmüyorum, üşümüyorum ben. Arabanın kapısına uzanan ellerim, yola hazır. Duramam hiçbir yerde. Kimselerim, kimsesizdir, yetim bir çocuk gibi evden eve gezer benim ülkem. Ben artık dünyanın en yalnız insanıyım. Gök gürlüyor, hava ayrılıktan ağır. Her yanı yaşla dolmuş bir kadınım. Kemik ağrıları çektiriyor bana yağmurlu bir masa köşesi. Suları almış üzerine bırakmıyor işte. Suyu ne güzel tutuyor elinde. Ben hep akarım. Mavi, mutluluk getirmez. Sonsuza kadar aynı intihar sabahına uyanacağım. Hiç değişmeyecek babamla konuştuklarım. Aynı kelimelerle kurulan cümlelere aynı cevapları vereceğim. Her defasında anlamaya yaklaşacak ama asla anlamayacak beni. Babam görmez kiraz çiçeklerini. Babam çok büyükmüş, karıncalar nerede yaşar bilmiyor. Salıncağımı söktü çocukluğumun. Kapı vuruluyor, gelmiş olmalı ölen sevgililer. Sevgililer ölünce de sevgi-li kalır mı? Artık bilmiyorum bu ismi: sevgili, sevgili, sevgili, sevgili, sevgili, sevmeli. Yağmur damlalarının cama vuracakken ki çoğalması katılarak birbirine. Aynı pencerede, karışmıyoruz birbirimize. Göçe giden kuşlar, söylediler hikayenin şimdi başladığını. Hayır, hayır bitmiş olmalıydı. Bunca keder üstüne yeni bir hayat yazılır mı? Nes, uzamayan bir ses. Küsmüşüm parkına, oynamıyorum işte! Oynayamıyorum dünyanın en güzel oyuncaklarıyla. Bana bakıyor kırmızı arabam. Tutup çekip bıraktım, duvarla öpüştü. Tutsana kırmızı arabayı? Ya da tutma, binip gideceğim şimdi 282 km. Kilometre, sen ayırmadın mı beni? Bölmedin mi hiç bir sebepten bu kasabaya. Dönüp de gelemeyecek kadar hastayım. Evet, her yerlerimde bir kanser hücresi. Yeniden doğamıyorum, bu son yaşamım. Ellerim kurudu, tutsana çöle yağmur olan  tilki? Zaten çocukları hiç sevmezdim. Ama sen Bedirhan, dünyanın en güzel annesi demedin mi bana? Sanki dememişsin gibi sürüldüm rahmimden. Gömleğini ütüledim, gel de giy kırışmadan. -Sessizlik-. Un gibi düşüyor yere bekleyişler. Hiçbir şey değişmemeliydi. Aynı evde oturup gelişini beklemeliydim. Başka yüzlerde gelirsin diye koşarken dönüp ardıma bakıyorum. Bırakıyorum sise karışmış ne varsa. Gri sevmiyorum. Bir daha bulanık bir sudan içmem. Trafik lambalarını birbir geçiyoruz. Un helvasının pişerken ki kokusunu çok severdin. Putlara söyledim artık yaşamadığını. Ve yakışmadığını toprak kaleler içine. Mavi, mutluluk getirmez. Yalvarırım giyme onu bir daha. Her sabah dağ yamaçlarını sarı renge boyayan benim. Evet, evet benim sis uyurken. Benim gibi kaybolmayın ve kaybetmeyin isterim. Yedimde de yetmişimde de çocuğum ben. Kalamıyorum sevgilerde. Sevgi bende, içimde. Onu alıp boğamıyorum bir vasıfta. Ama beni portmantodan çekip alsın istiyorum bu vasıf da. Neden ölülerle konuşur oldum? Yaşayanların gitmesi önemli değil, muhakkak yolda olmalı insan. İsterim ki, aynı yağmura değsin yanaklarımız. Saat eriyor, ben de tükeniyorum nefes alırken. Zaman konuşmuyor, bir kelimecik söylese belki de bir kral olurum. Seni aldırmak yanıma ne kolay olur. Bir işçinin kat çıkacakken ki tuğla ağırlığı benim. Sırtında taşınmak istemedim. Bölünmek istedim yurduna. Kimsenin kalbi yurdu değil artık. Yataklarda eskiyor çarşaflar. Ben çarşafı gri bulurum, kendimi de beyaz bir yalnızlık. Bir çocuk düşleyin. Uyurgezer olmuş da kaçmış gecenin bir vakti sise. Nefesi sis, eli sis, ayakları sis. Kayıp bir yaşamın üzerine yorganları çekiyoruz. Uyutmuyor çocuk ağlayışı. Annesinin kollarından düşmüş çoktan. Bir çocuk, annesiz. Yağmurlu bir kasabanın ortasındayım. Yıldırımlar kovalıyor gün ortasını. Tabiat Tanrı yıldırımıyla çekecek beni yanına. Denk gelemiyoruz bir türlü. Bak buradayım, asılı kaldığım hayatımda. Çek çıkar beni insanlara. Ben korkarım, su içmekten düz bir olukta. Korkarım da geceden, karanlıktan, güneş toplayamamaktan. 
Korkarım siste çocuk çağırmaktan.













Hiç yorum yok:

Yorum Gönder