20 Nisan 2020 Pazartesi

B.Ö

           Değişim, reform denilen "yeni, modern düşünceler" kisvesi altında yitip gidiyordu şehir. Metruk, eskimiş birçok bina yıkılıyor, yerlerine yaşanılan yüzyılın simgesi, insanlığın bir anlamda kendini yücelttiği gökdelenlere bırakıyordu. Geçmişin solmuş ama inceliğini kaybetmemiş binaları, hiçbir iz bırakmadan kaybolup gidiyordu.

               Ne kadar sinir bozucu, baksana şu aptal binalara. İnsana değil makineye hitap eden, güzellik algısının sistemin çarklarına yedirildiği şu binalar. Eskiden kapladıkları yerde bulunan binaları hatırlamaya, oradan bir iz yakalamaya çalışıyorum ancak pek de başarılı olduğum söylenemez. İnsanı güzelliklere, binaların taşıdığı hayata, nefes alışlarına dair düşünmeye zorlayan o binalar yerine bu garabetler oldukça, arttıkça solup gidecek şehir, bizimle.

     Değdi taşa eli Adem'in
    Soğuğu hissetti ve korktu
Kaldırdı başını, baktı etrafına
Uçsuz bucaksız hiçlik ve sonsuz zenginlik vardı

Değdirdi elini binaya çocuk
Soğuğu hissetti ve huzur doldu içi
Kaldırdı başını, baktı çevresine
Kayıp geçmişin izleri ve sonsuz an vardı


              Aslında değişim midir bilinmez, bir şeylerin yitip gittiğini görmekten başka şeyler de oluyor. Eskinin tatlı nostaljisini, yeninin artıları kapatıyor ve yaşamaya devam ediyor insan. Bir şekilden diğerine, bir binadan diğerine, bir yaşamdan diğerine geçe geçe. Şehirler değişiyor, kendi çehrelerini kaybedip yeni bir çehre kazanıyorlar ve tarih boyunca hep böyle oldu belki de. Değişim devam ediyor, etmeli?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder