24 Şubat 2020 Pazartesi

Karadelik'in Yaratılış Kıssası

Büyük, loş ışığın aydınlatmaya çalıştığı bir oda. Odanın dört bir yanı aynalarla çevrili. Zemini ya da tavanı ne kaplıyor bilinmez. Odanın ortasında uzun bir masa. Masanın üstü yanmayı bekleyen mumlarla kaplı. İki ucundaki sandalyelerden biri dolu, öteki boş.  Dolu olanda bir kadın oturuyor. 

Kadını tarif etmek yasalar gereği yasaklanmış olsa da, bu raporu okuyan kişinin olan biteni, olan bitene en yakın şekilde anlaması için, kelimelerimin kadir olduğu kadar yazacağım. Halbuki hiçbir önemi yok nasıl göründüğünün, ama bu ayrı bir mesele.
Güzel bir kadın... demek yetmeli aslında bu raporu okuyan sana. Fakat biliyorum, yetmeyecek. Çünkü cismin övgüsü bitmez hiçbir zaman. Zira cisim doymaz. Cismin her zaman bir alternatifi vardır. Cisimden daha iyi bir cisim, her zaman vardır. Sonsuz seçenek, sonsuz dal, budak...(dudakların...) Halbuki Kadın, parmak izinden bile daha biricik. Güzelim benim... Bu yetersizliğin sebebi ise sen ve senin gibiler elbet, fakat bir o kadar da kendisi. 
Güzel bir kadın, saçlarının kahveye kaçan turunculuğu gözleriyle uyumlu olsun diye mi böyle, yoksa tam tersinden dolayı mı, bilmiyorum. Çilleri ise ayet niteliğinde: Daha önceki bir raporumda belirttiğim üzere, yaratıcının kendisini anlamamız için yüzüne bıraktığı irili ufaklı izler. Ibn Meymun'un 650 sayfada anlatmaya çalıştığından daha anlamlı. 
Gözleri biraz daha küçük olsa, belki de onun için yaratılan, bu evreni daha iyi göremezdi. Biraz daha büyük olsa, gözü o evrenden başkasını görmezdi. (Bana bakma, beni gör...)
Muntazam dudaklarının üstündeki o narin çukur, eminim ki göz yaşlarının şekliyle birebir aynı. Fakat bu bir teori, görmek henüz nasip olmadı.
Alt dudağının altında bir "ben" var ki, ("ben" deyince mayhoş bir titreme sardı bedenimi) "ben" denen varlığın kusuru temsiline inat, varsa tanrılar yemin ederim ki, tam ortasında dudağının. Bu "ben"in varlığı, olası tanrı veya tanrıların bizimle dalga geçmesi değil de nedir, bilmiyorum.
Az sonra içeri gireceğim. Sonrasında da eğer izin verirse, içine. O, benden bi'haber. Ben de ondan. Ama şu an buradayım, çünkü bazı sezgilerim var.

Adam odaya girdi. Kadın bundan habersiz gibi önüne(?) bakmaya devam ediyor. Adam'ın bakışları Kadın'ın üzerinde, masaya doğru ilerliyor. Çıkaracağı sesle onu rahatsız etmek istemiyor gibi, parmak uçlarının üstünde yürüyor. Onu süzüşü de aynı hassaslığa sahip. 
Masaya vardı. Cebinden bir çakmak çıkarıyor. Sabırla masanın üstündeki bütün mumları bir bir yaktı. Ortaya çıkan ışık, odanın loşluğunu biraz olsun dindirdi. Kadın'ın siması artık daha belirgin. Adamınki ise... bilmiyorum. Kadın gerçekten güzel.
Adam, Kadın'ın karşısındaki sandalyeye oturdu. Not defterini ve kalemini masanın üzerine bırakıyor. Boğazını temizlediğini gösteren bir ses çıkardı.

Adam: Merhaba.

Kadın bir tepki vermedi. Adam kalemine uzandı, ardından defteri önüne çekti. 

Burada olduğumun basit bir bildirisi yetmedi sana. Yetemedi, gözlerinin benimkilerle buluşmasına. Ama bunu sezmiştim zaten. Dikkatini neyin çekeceğini biliyordum. Basit bir "Merhaba"nın yetmeyeceğini bildiğim gibi.

Adam: Çok güzelsin.

Kadın başını kaldırdı. Sanırsam Adam'a doğru bakıyor. Bakışlarındaki o hissizlik(?) ise hala yerinde.

Adam: Kimsin sen?
Kadın: Ben bir avcıyım. Sen... kimsin?

Yalımlarda bir dalgalanma gözlemliyorum. Parametreler de bu gözlemimi destekliyor.

Avcı... Biliyordum. Anomali. Bu yüzden çekmişsin beni, ya da ben çekmişim seni. Bir önemi yok kimin kimi çektiğinin. Biliyordum, doğaya aykırı bu durumun gerçekleşeceğini. Aynı iki türün yan yana geleceğini. Kendisine av arayan iki avcı. Yine bir yamyamlık mı bekliyor bizi? Artık bilmek istemiyorum Kadın, bildiklerimden usandım. Bilmediğimi göster bana. 

A: Ben bir avım, avcımı bekliyorum.

Kadın'ın dudağında bir hareketlenme var. Gülümsedi. Yüzünün yarısını kapatan saçlarını kulağının arkasına attı.

Sen de haklısın. Bu simaya hangi av dayanabilir. Hangi av dimdik durabilir karşında, sahip olduklarını sana açmaz? Bütün acziyetini fışkırtmaz sana? Neyse ki ben de bir avcıyım. Yoksa olmamalı mıydım? (Odaklan...)

K: Peki ismin nedir?
A: İsmimin bir anlamı yok senin için. Olur da bir anlama gebe kalırsak, zikrederim.

Yalımlardaki dalgalanma şiddetini arttırıyor. Ekibe anons geçmeliyim, her şey tahmin edildiği gibi.

A: Neden avlanıyorsun?
K: Nasıl yani?

Sen! Bu raporu okuyan varlık müsveddesi! İyi anla bu soruyu. Zira biliyorum, aklına dahi gelmedi bu soruyu sormak. O yüzden sen oradasın, bense burada. Aklın dahi alamaz bu soruya gelecek cevapları ve altında yatan manaları. Oku. Karadelik aşkına oku.

A: Avlanmanın ardındaki sebep ne? Sana ne sağlıyor?

Kadın'ın gülümsemesi silindi. Masadaki mumlardan birisi söndü. Başlıyoruz.

K: Bilmiyorum, doymak için... sanırım.
A: Doymak, ne demek?
K: Güzel hissetmek.
A: Güzel hissetmek mi, yoksa iyi hissetmek mi?
K: İyi hissetmek ne demek bilmiyorum.
A: O halde güzel hissetmek için avlanıyorsun, doğru mu?

Kadın onaylar gibi başını salladı. Adam defterine bir şeyler karalıyor.

Güzelim! Ne gerek var güzel hissetmene? İkimiz de biliyoruz ki, biliyorsun güzel olduğunu. Sefil bir ruhun senin güzelliğini dillendirmesine ne gerek var?! Ne gerek var onların manasız kelimelerle, ağızlarından akan salyalarla güzelliğini zikretmesine?! Bu seni daha güzel kılmaz! Aksine eksiltir seni senden, iyiliğinden...

A: Tok musun peki?
K: Hiç doymadım ki.
A: Biliyor musun peki nasıl doyacağını?
K: Sen, sen doyuracaksın beni.

Gülümseme geri geldi. Vücudunda ilk defa bu kadar geniş çaplı bir hareketlenme gözlemliyorum. Ellerini masanın üzerine koydu, Adam'a doğru uzatıyor. Aradaki mesafenin farkında değil gibi.

Ah canım benim, ah kimsesiz meleğim... Ben doyurma bilmem! İsteme bunu benden. Aksine, ben de açım. Keşke sen doyursan beni. Ama bu nasıl olacak?! Nasıl olacak birbirimizi yok etmeden doyurmak ikimizi de?! Tanrılar, komşular... kimse yok mu?! Yardım edin. (yardım et...)

A: Ben mi doyuracağım seni?
K: Evet, sen.
A: Nereden biliyorsun?
K: Çünkü... çünkü ben güzelim.
A: Öylesin.
K: Fiili söyle.
A: Nasıl yani?
K: Güzelsin de.
A: Çok güzelsin.

Kadın'ın üst dudağı yukarı doğru kalktı. Sivri dişleri ortaya çıktı. Çenesi sıkılaştı. Titreme gözlemliyorum.

Beni anlamıyorsun. Ama bu sorun değil. Sana sıktığım kelimelerin boşa gittiğini görmek beni üzse de, buna dayanacağım. Ve söz veriyorum Tanrıça'm, sadece kendim için değil, senin için de dayanacağım.

K: Doyur beni.
A: Doyurmak nedir bilmem.

Kadın'ın çenesindeki sıkılık azaldı, titremesi dindi. Dudakları eski pozisyonunda. Dişleri gözükmüyor. Suratına şaşkın olduğunu belli eden bir ifade hakim.

K: Ne demek doyurmak nedir bilmem? Sen bir avsın! Senin işin doyurmak!

Kadın ayağa kalktı ve söylediklerini yüksek sesle sarf etti. Kayıt cihazlarımız sesin son seviyeye çıktığını gösteriyor. Odaya şiddetli bir rüzgar hakim.

A: Daha önce hiç doyurmadım.

Rüzgar dindi fakat birkaç mumu daha kaybettik. Kadın oturdu, bakışlarını masanın üzerine doğru yönlendirdi. Neredeyse Adam'ın odaya girmeden önceki pozisyonunda. Üzgün(?) gibi. Adam titremeye başladı. Korku aşamasındayız.

Yapma böyle Kadın! Mahcup etme beni. Ne üzül, ne de beni üz. Hadi benim üzülmem neyse de, dayanamam senin çehrenin düşmesine. Hem hiç doyurmadım demek, doyurmayacağım anlamına gelmez ey cahil sevgilim! İşte... Korku ve titreme yine sardı dört bir yanımı. Ama şaşırmadım, bu sıralarda gelir hep. Bu titremeyi dindirecek kişi sensin Kadın. Bu korkuyu yenecek, yiyecek kişi... Görmesen de olur beni, bak yalnızca. BANA BAK!

A: Sen öğretir misin bana doyurmayı?
K: Doyurmayı mı? Bilmiyorum.
A: Neyi bilmiyorsun? Öğretmeyi mi?
K: Öğretirim. 
A: Ne yapmam gerekiyor?
K: Elini uzat, tıpkı benim gibi.

Kadın elini uzatıyor. Adam ise kararsız gibi, bir Kadın'a bakıyor, bir eline.

Ellerin... Bir kemanın sapı gibi kıvrılıyor önümde. Uyardım seni. Bilmiyorum dedim. Perdesiz tellerini okşarken ellerim, rahatsız edecek çıkan sesler seni. Korkacaksın sen de benden, tıpkı benim kendimden korktuğum gibi. Vaad ettiğin gibi öğretmen misin gerçekten? Katlanabilecek mısın kulağını taciz edecek seslere? Sordun mu bu soruları hiç kendine? 
Madem bu kadar cüretkarsın, öyleyse öğret hadi bana seni çalmayı. Bir nota yeter şimdilik, bir nota öğret, kırklarca yıl kölen olayım!

Adam kalemi bıraktı. Fakat bu sefer, her zaman yaptığının aksine, ellerini masanın altına koymadı. Tıpkı kadın gibi o da elini uzatıyor şimdi. Fakat Kadın'ınkinin aksine, onun elleri titriyor. Masanın uzunluğunda bir kısalma gözlemliyoruz.

A: Korkuyorum.
K: Korkacak bir şey yok. Bu dünyanın en güzel şeyi. Göreceksin.

Kısalma sona erdi. Birbirlerine dokunabilecek mesafedeler. Kadın hala davetkar bir şekilde elini uzatıyor. Adam'ın elinde bir hareketlenme var. Kadın'ınkine doğru yaklaştırıyor. Temas gerçekleşti. Adam'ın vücut ısısında ani bir yükselme var. Kalp atışları normalin üstünde. Titremesi diniyor. Kadın'ın değerleri normal seviyede.

Tanrı'm... Dokunduğun ben miyim? Rüyalarım gerçek mi oluyor? Titrememin sebebi korku değil, karnımın guruldamasıymış meğer! Oluyor mu sonunda umut edilen? İki aynı cins, iki avcı, doyurabilecek mi birbirini sonunda! Biliyorum olacakları. Yap artık! Yap artık! DOYUR BENİ!

Kadın hızlı bir hareketle Adam'ın elini kendine doğru çekti. Sivri dişleri ortaya çıktı. Dişlerini Adam'ın eline sapladı. Hırlamaya benzer bir ses eşliğinde kafasını şiddetli bir şekilde geriye doğru çekti. Kadın, Adam'ın elinin bir kısmı ağzında, eti çiğniyor. Kadın'ın kalp atışları ve vücut ısısında yükselme var. 

Sonunda... Uzun süren bekleyişim sona erdi. İki avcı kavuştu. İsyanın eşiğindeki midem teslim oldu. Acının sinirlerimdeki o dolaşımı, beynimin şehvete aç kıvrımlarını ne kadar da güzel okşuyor! Unutmak üzereydim bu hissi. Sen kurtardın beni Tanrıça'm! Mümkünmüş işte yeni varlığın doğuşu! Yaşam sıvılarımız artık birbirimizin içinde! Müjdemi isterim ey eski dünya! Yeni dünya doğuyor! Yeni insan! Üst insan! Sen Havva'sın ben de Adem!

Adam elini Kadın'dan kurtardı. Fışkıran kanlar mumların yalımlarına isabet etti. Birkaç mumu daha kaybettik. Masada uzama gözlemleniyor.

K: Ne yapıyorsun?!
A: İyileşmem gerek. 
K: Kim demiş iyileşmen gerektiğini?
A: Ben.
K: Sen bir avsın. Avın iyileşmesi değil, doyurması gerek!
A: Ama yok olurum o zaman.
K: Eğer bu doymamı sağlayacaksa, yok ol o halde! 
A: Kaç av doyurdu seni bu ana kadar?
K: Bilmiyorum, onlarcası.
A: Ve hala açsın?
K: Evet.
A: Bu açlığın sonu gelmez, bilesin. Sabretmen gerek.
K: ...
A: Sabredebilecek misin?
K: ...

Masanın uzamasıyla Karadelik oluşumu başladı, gittikçe büyümekte. Geriye kalan mumların yalımları Karadelik tarafından teker teker emiliyor. Uzama sona erdi. Masanın uzunluğu ilk halinden de uzun. Adam ile Kadın'ın birbirlerine olan uzaklığı ilk halinden fazla. Başımızı çevirmeden ikisini birden görmek olanaksız hale geldi. Odanın loşluğu yerini karanlığa bırakmak üzere. Kadın, Adam'ın söylediklerine karşı duyarsızlaştı. Ayağa kalktı. Masanın üzerine çıktı. Karadelik'e doğru emekliyor. Böyle olacağını biliyordum.

Güzelim, Tanrıça'm, Havva'm...! N'olursun yapma böyle. Bırak iyileşeyim. Yaram kabuk bağlasın. Sonra sen yine kavlarsın her birini, her bir uzvumu! Doyarız böylece ikimiz de...Düşündüğüm gibi bitmemeli bu rapor. Bilmek istemiyorum artık sonları! Şaşırt beni, şaşırt bizi! İki avcının yok olmadan birbirlerini doyurabildiğini göster şu lanet okurlara! Sen! "Böyle olacağını biliyordum" diyorsun, duyuyorum! Ama hayır! Bu sefer olmaz! Sadece kendimi değil, hepinizi şaşırtacağım!

Karadelik Kadın'ı yavaşça yok ediyor. Bir dakika. Neler oluyor? Adam hızlı bir şekilde ayağa kalktı. Sandalyesi yere devrildi. Kadına doğru koşuyor. Kadına sarıldı. Sırtını Karadelik'e döndü. Müdahele edilmesi gerekiyor. Güvenlik görevlileri kapıyı açamıyor. Karadelik bütün odayı kapladı. Hiçbir şey göremiyoruz. Cihazlar bozulmuş durumda. Deney kaydını sonlandırıyorum.

***

Günler sonra odaya girebildik. Odada hiçbir şey kalmamış durumda. Adam ile Kadın'dan bir iz yok. 

***

Neredeyim ben?
Benim yanımdasın, korkma.
Burası neresi?
Burası benim Müzem. Avcı olmamın hikayesi. Madem sabrını beyan ettin, her şeyin başladığı yere gitmemiz gerekiyor.
Ellerim, iyileşmiş. Beklemişsin.
Bekledim. Ama daha fazla bekletme beni. Tut elimi, yolumuz uzun.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder