17 Ağustos 2018 Cuma

BABAMA NOTLAR I


Bu sana benim vasiyetim baba. Önce ölen kazanır…

Tatile gitmiştim. Her gün, öğlen güneşi sahili terk eder terk etmez damlıyorduk denize. Ben diğerleri kadar kalmıyordum suda. Daha yorulmadan hemen sahile dönüyordum. Kitabımdan bir bölüm bitiriyordum -ki o da takriben bir dal sigaraya tekabül ediyordu- ve şezlongların biraz ilerisindeki çakıl taşlarının yanına ilişiyordum. Deniz kabukları tek tük görülebiliyordu. Dalgaların getirdiği hep çakıl taşlarıydı. Düz çizgili, daire desenli, kırık parçalı, yumurta şekilli, elmas parıltılı, yosunlu, kumlu, renk renk… Her gün elimdeki küçük market poşetini biraz daha doldurdum. En güzel taşları seçtim. Ellerimi daldırıyor, taşların arasında gezdiriyordum. Gözlerimi daldırıyor, taşların arasında gezdiriyordum. Gözbebeklerim vızır vızır. Ellerim nispeten yavaş. Ama ikisi de tamamen rastgele. Daha güzel taşlar bulabilmek istiyordum, daha ender görülen taşlar… Ve daha çok olsunlar istiyordum… Bazı yöntemler denemiştim aslında bunun için. Ama hiçbiri bir diğerinden daha etkili olmamıştı. Mesela bir keresinde oturmadan toplamayı denedim. Sahilin bir ucundan bir ucuna gözlerimi yerden kaldırmadan yürüyor, güzel taş gördükçe eğilip poşete atıyordum. Böylece sahilin tümü gözden geçirilmiş oluyordu ama bu sefer de sadece yüzeydekilerle yetinmiş oluyordum. Oturarak topladığımda ise bir adım ötesi her zaman için bana daha “verimli topraklar” gibi görünüyordu. Düz bir çizgi halinde toplamayı, suya daha yakın yerleri eşelemeyi, kaya diplerini kurcalamayı hatta bir taşı rastgele sahile savurup düştüğü yeri kazmayı bile denemiştim. Nafile… Hepsinde sonuç aynıydı. Sinir bozucu bir homojenlik vardı dalgaların getirdiği bu koca dünyada. Fena olmaz mıydı yani güzel taşların toplandığı bir köşe olaydı şu koca sahilin bir yerinde? Otursaydım yamacına, her elimi attığımda bir başka güzele denk gelseydim… O beldede yoktu böyle bir dünya. Belki başka bir beldede…

İşte: O beldeyi bul baba.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder