Ortalama bir bok böceğinin hayatı şu şekilde geçer baba:
Gözlerini hayata açtığında tek Şey görür yavru bir bok
böceği. O’nunla beslenir, büyür. Bir vakte kadar, yaşamındaki tek varlık O’dur.
Mesela bir ailesi yoktur bir bok böceğinin, ya da bir arkadaşı. Hiçbir zaman da
olmaz. Böcekliğin doğası böyledir. Neyse ki O vardır. Sömürür her zerresini O’nun,
bir vakte kadar. Zaman gelir, O biter. Kalkar, çıkar yumurtasından nihayet bok
böceği. Şöyle bir doğrulur, kendine bakar şaşkınlıkla. İki parçalı geniş
gövdesi… Tırtıklı elleri… Güzel büyük gözlerinin altındaki iki küçük anteni… Ergin
bir bok böceğidir artık o. Etrafında ise büyük ihtimalle ondan çok daha önce
erginleşmiş kocaa bir varlık, bilinmez bir dünya... Oysa tek bildiği şey vardır
bir bok böceğinin, özlemini duyacağı tek bir şey. O’nun uğruna bitmek bilmez
bir yola düşer işte bundan sonra bok böceği. Bazen kavurucu güneşin altında,
bazen dondurucu soğuğun kucağında seyreder. Her ağacın kovuğuna, her taşın
altına bakar küçük bok böceği. O’na benzettiği her şeyi alır kucağına. Hiçbir
bulduğu onu tutmaz, tutmaz ama yine de alır yanına bir umut… Ve kuru toprağın
üstündeki seyrine devam eder günlerce. Topladıklarına şekil verir, O’na benzetmeye
çalışır yolculuğu süresince. Kucağındakiler gittikçe ağırlaşır. Gün geçtikçe
yavaşlar adımları. Takati kesilmeye ramak kala, bir köşeye atar kendini. Topladıklarını
karşısına koyar ve bakar. Karşısındaki, ilk gün gözlerini açtığında gördüğü Şey’in
neredeyse aynısıdır. Sadece küçük bir fark vardır arada: Bu seferkinde onun
ayak izleri vardır. Beğenmez. Bir çukur kazar ve O’nu son bir hamleyle yuvarlar
toprağın serinliğine. O’nu oracıkta bırakır ve bilinmez varlığın içindeki arayışına
devam eder bok böceği. Arkasına dönüp bakmaz bile…
Günler sonra, onun ayak izlerinden yeni bir hayat
doğar o küçük çukurun içerisinde. Bir küçük bok böceği gözlerini hayata açar ve
O’nu görür.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder