28 Ağustos 2017 Pazartesi

Günümüz güzelliği üzerine düşüncelerim

Güzelliğin yani estetik bir zevkin tartışılabilirliğine canı gönülden inanan ben, bizlerin güzellik anlayışına kendimce anlam yükleyebilirim. Güzellik kavramının bizler tarafından tek bir sığ düzeye indirgendiğini ve bu düzeyin doğurduğu vasatlığı kendimce eleştirebilirim.
Bunu yapmadan önce üzerine konuşmaktan bile aciz olduğum fakat konunun anlaşılabilmesi için gerekli olan bir kaç şeyi düşünmenizi isteyeceğim.

Ana sayfalarınızda paylaşılan fotoğrafları ve o fotoğraflarda insanların verdikleri pozları düşünün, sabahtan akşama fotoğraf beğenmekten biçareleşen kadınları ve erkekleri düşünün, ve onların takip ettiği sayfaları düşünün, çıkışında bir ton para ödediğimiz mekanların iç tasarımını kafanızda betimlemeye çalışırken arkada çalan müziği düşünün ya da İnternet'te en çok dinlenen parçaları düşünün, çok satanlardaki kitapların kapak tasarımlarını, isimlerini ve içeriklerini düşünün, son olarak televizyonu açıp şöyle bir kanalları dolaştığınızı ve o kanallarda yakışıklı denilen erkeklere, güzel diye nitelendirilen kadınlara öykünmeye çalışırken beyinlerini senelerce stabil tutup yukarıda yazdığım durumları benimseyen insanları düşünün ve onlarla sohbet etmeye çalıştığınızı. Kuvvetle muhtemel dünyadan haberiniz olmamakla suçlandıktan sonra kendileri tarafından sıkıcı bulunacağınızı kurguladınız kafanızda. Gelelim benim derdime.

Vücutlarımızın, müziklerimizin, fotoğraflarımızın, kıyafetlerimizin, mekanlarımızın ve aklıma şu an için gelmeyen dahasının tekdüze ve vasat bir hale gelmesine gözümüz kapalı izin veren bizler, yaşamdaki gerçek güzellikleri öldürüyoruz. Üstelik bunun sonucunda oluşan metayı benimsemeye çalışarak vaktimizin büyük çoğunluğunda kendimizi insanlara bu meta üzerinden satmakla meşgul oluyoruz. Bunun sonucunda da hak etmedikleri halde ceplerini parayla doldurduğumuz, hani şu  Marx ve Engels'in zamanında canına okudukları burjuvazinin günümüzdeki mirasyedicileri olan paraya tapan şarlatanları mutlu ederken estetik zevkleri algılayan ve bizleri güzelliği görmekle yücelten beynimizi köreltiyoruz.

Bunların üzerine diyebilirsiniz ki zevkler ve renkler tartışılmaz ya da bundan sanane. Doğal olarak bu eleştiriye cevabım ''Tartışılmaz diyenin kendini savunacak cesareti yoktur.'' olacaktır. Demek istediğim hepimiz tartışıyoruz. Sadece itiraf edemiyoruz. Çünkü korkuyoruz fikirlerimizin eleştirilmesinden. Korktuğumuz için söyleyemiyoruz fikirlerimizi, bunun yerine zevklerin ve renklerin tartışılmadığını savunup etrafa neşe saçarken insanlara samimi hissettiriyoruz kendimizi.

Yanlış anlaşılmasın. Oldukça basit fikirlerimden dolayı bazı durumlardan şikayetçi oluyor olmam insanların özgürlüğünü kısıtlamak istediğim anlamına gelmesin. Aksine onlara özgürlüğün kapısını aralamaya çalışıyorum bu basit mi basit düşüncelerimle. Bunu, başka seçimler de yapabileceğimizi, yoksa sadece bizlere empoze edilen seçimleri seçerek köle gibi yaşamaya devam edeceğimizi anlatmaya çalışarak yapıyorum. Neyse hadi diyelim buraya kadar saçmaladığımı varsayın. Ve şu sorumu cevaplayın lütfen.

Balzac'ın Vadideki Zambak'ı mıdır güzel olan yoksa paraya oynayan bomboş kitaplar mı , sadece ilişkiler üzerinden prim yapmayı bilen acınası pop şarkıları mıdır güzel olan yoksa Bratia Stereo ve Tony Tonite'ın Ayayay'ı mı, içinde para harcatmaktan başka bir şey bilmeyen kütle yığını, ruh yoksunu avmler midir güzel olan yoksa Frank Lloyd Wright'ın Fallingwater House'u mu, buram buram para, görgüsüzlük ve basitlik kokan İnstagram fotoğrafı mıdır güzel olan yoksa Ludwig Wittgenstein'ın kara tahta önündeki deli saçması halini ölümsüzleştiren fotoğraf mı, üzerine bir ton para dökülen görsel efektleriyle ruh yoran filmlerde ''güzel'' vücutlarını sergilemekten oyunculuk yapmayı unutanlar mıdır güzel olan yoksa cılız mı cılız vücuduyla arkasında Scarface'i bırakmış olan Al Pacino ile Selvi boylum al yazmalım'da sadece gözleriyle oynadığı kısımlar için bile seyredilmeye değer Türkan Şoray mı, herkesin elindeki salak telefonuyla meşgul olduğu ilişkiler midir güzel olan yoksa karşılıklı fikirlerin havada uçuştuğu insanların birbirine değer verdiği sohbet masaları mı, sabahtan akşama kadar ilişki, makyaj, kıyafet veya araba peşinde koşup kendini ifade etmekten yoksun acizler midir güzel olan yoksa şairane varlığıyla çığır açan Shakespeare ile hemcinslerinin özgürlüğe ulaşması için çok kere çabalayan Virginia Woolf mu?

Ya da vazgeçtim başka bir şey sorayım. Evimi soyan kadıysa, kimi kime şikayet edeceğim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder