28 Mart 2017 Salı

İÇ LİSAN

Yazık,içim.
Buruk gidişten arda kalan paspasın tozuyla var ediyor kendini,


Kâh kapı eşiklerinde bir çift göz,
Kâh en çekilmez yollarda sıralanmış kavak ağaçları gibi,
Yarım kalmışın birine dikiyor ruh tözünü, hiç acımadan.


Yazık, içim.
Ner varsa yerkürede mutluluktan uzak, yakın ona
Telaşsız sevinçlerden,
Kaybetmeksizin sahip olmaktan bir zamana;
Çağlar boyu uzakta.
Sığırcıklar gibi gitmeyi bilir doludizgin,
Bir şiire acıdığının tarihini tutar mıh gibi aklında

Yazık, içim.
Kendine evrilmiş bir sarmaşık 
Girift yapısında matruşkadan hüzünlerin,
Açtıkça bir başka acı saçılır atmosfere
Sonra toz duman ortalık,
Menekşe kırılganlığına hapsolmuş bir yanı,
Bir yanı alpyıldızları gibi çelikten henüz.

Yazık, içim.
Hiç anlayamadan nedir sırrı hayat tılsımının,
Tuttu cilaladı tılsım yerine tükenişin küllerini,
Geçmişin en sadık müdavimi olarak
İliklerine kadar kaybedişin şarkısını dinledi,
Gece ve çelik sesli bir adamın dilinde,
Lisan üstü bir hisse tanıklık etti,
Bin kere sevdi kendini yarasından
Bin kere yuttu sustuklarını

Yazık, içim.
Hiç anlatamadan derdini, 
İki yanından kavrayarak boğazını sıkan elleri, 
Öptü parmak boğumlarından.
Böyle öğrendi sevmeyi

2 yorum: