4 Kasım 2016 Cuma

Yola dair, yola dahil olanlardan


Yollarda yürümeyi seviyordu, bir derdi olduğunda yolunun bitmesiyle derdi de bitecek gibiydi. Yollar bitmiyordu, evinden oldukça uzaklaşmış farklı farklı yollara girmişti.
Aynı sokaktan defalarca geçtiğini hatırladı. Bu çocuğu bir kere daha görmüştü sanki. Geçmiş anıları mı canlanmıştı yoksa? Tanıdığı birisine benziyordu. Hayır, bu yüzleri anılarındaki yüzlerle değiştirmemeliydi. Etrafındaki hızlıca geçip giden insanlara inat yavaş temposunu koruyordu, sahi insanlar şu bulutları ve ağaçları görmüyor muydu? Nasıl bu kadar hızlıca ilerleyebiliyorlardı kendi yollarında? Şimdi karşısında duran bulutlara karşı ilerliyordu -ona göre ufuk çizgisinde duran tüm bulutlar karşısındaydı- bir anda durdu. Birkaç kişi çarpınca gelebilmişti kendine. Etrafını dinlemişti o sırada, iki kişinin konuşmasına dahil oluvermişti birden;
- Deli mi bu?
- Dalgın herhalde.
Güldü geçti, şimdiye o iki kişi arasında adı çoktan deliye çıkmıştı. Çünkü burada yalnızca deliler yol ortasında bir başlarına gülerdi.

Karşısında yürüyerek ona doğru gelen bir kuş vardı şimdi, dümdüz geçti yanından. Kafası kuşun ilerleyişinde arkaya doğru dönmüştü. Kuş öyle "işi varmış gibi" gitmişti ki etrafındaki hızlıca geçen insanlardan biri gibiydi. Çok iyi tanıdığı birinin selam vermeden yanından geçivermesi hüznüne kapıldı birden. Onu buralarda daha önce kesinlikle görmüştü, balkonunda öylece otururken hep kuşları izlerdi. Uçanlardan biriydi o da illaki! Uçmaktan mı bıkmıştı da şimdi yürümeye vermişti kendini? Kuşun dertlenip dertlenemeyeceğini düşündü. Bu sefer neler düşündüğüne kendisi bile şaşırdı.

Balkonunu hatırladı birden. Günün en çok turuncu halini severdi, geceye karışırken aldığı hali. 

Yollarda yürürken de insanların balkonlarını seyrederdi; güzel, çiçekli, özene bezene hazırlanmış balkonlar... Bir de kendi balkonunu düşündü. Sahi uzun zaman olmuştu; birinin balkonundan düşmüş cam güzelinin yaprağını bulmuş, köklendirmiş ve toprağa ekmişti. Neden hala çiçek vermedi diye düşündü, çoğalıyordu da oysaki. Ait hissedememiş miydi acaba kendisini oraya? 

Bazen kendisi de böyle hissederdi. Yabancıymış gibi onca yere, onca kişiye... Ellerini cebine attı, neyse ki yollar hep onundu. Yoldan geçen insanları izledi. Acaba şimdi hangisi en kötü gününü geçirmişti, hangisi sevdiği birisini kaybetmişti, hangisi sevinmekten havalara uçmuştu bugün aldığı bir haberden ötürü, hangisi hiç beklemediği bir sokakta sevdiğiyle karşılaşmıştı, hangisi acaba şu an ona bakıp bunun gibi şeyler düşünüyordu?

Kimse beni tanıyamaz, diye düşündü. Yani kimse kimseyi çok iyi tanıyamazdı. Sabah yolda gördüğü sarhoş adam neden içmişti mesela bu kadar? O sadece içtiğini biliyordu. Felekten bir gece çalıp mutlu olduğu için mi yoksa zor günler mi geçirmişti? Bilmiyordu. 
Kimse beni tanıyamaz, diye düşündü yeniden. Sonra hataya düşmüşçesine korktu. Onu ondan çok iyi tanıyan biri vardı, O'nu zaten biliyordu. Bir de annesi vardı, iç sesiydi onun. Sahi nasıldı şu an acaba?

Düşünmek istemedi bunları. Yol bitmiyordu, neredeydi şu an? Kaybolmuştu yine işte. Şimdi hangi sokaktan girmeliydi? Karşısındaki sokak daha bir güzel gözüktü gözüne. O tarafa doğru ilerliyordu ki yanına bir kedinin iliştiğini gördü. Birlikte caddenin karşısına geçtiler. Atkısını daha çok sarındı, ellerini ovuşturduktan sonra ceplerine koydu. Yan tarafına, aşağıya doğru baktı;
- Bugünlerde havalar biraz soğudu sence de öyle değil mi?
- Mrr, miyav
- Bence de.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder