3 Kasım 2016 Perşembe

Oscar ya da Cannes Konuşmam

(Yazarın bu yazı hakkındaki düşünceleri yazıyı yazdıktan hemen sonra değişmiştir.) 
(Ekranda 9 tane film vardır. Filmlerden biri 2596'dır.)


Sunucu: Ve bilmemkaçıncı Oscar/Cannes yılın en iyi filmi ödülü 2596'ya gidiyor!
 (Diğer filmin yapımcıları ve yönetmenleri yalancıktan alkışlar. Halbuki kafayı yiyorlardır. Ekrandaki 9 film birden yok olur ve sadece 2596 gösterilir. Balyan alkışlar eşliğinde sahneye çıkar, bütün ekiple beraber. Mikrofon Balyan'a uzatılır,  ekip adına konuşmayı yapması için. Mikrofonu eline alır ve alkışın susmasını bekler)
Balyan: Vay anasını... (Güler) Bunu uzun zamandır bekliyordum. Ama o bildiğiniz "bunu uzun zamandır bekliyordum" diyen kişilerden çok daha uzun  zamandır bekliyordum, gerçekten. 20 yaşında, tarih tam olarak 3 Kasım 2016. Bugünün konuşmasını o gün hazırladım ve paylaştım blogumda. Buraya çıkmadan önce tekrar okusam da, büyük ihtimal bir kısmını unutup anlatmak istediğim bazı şeyleri anlatamayacağım. (Öksürür ve boğazını temizler) 
"Bu filmi neden çektim?" diye soruyorum kendime uzun zamandır. Ya da  "Neden bu yalancı, iki yüzlü ama bir o kadar da tozpembe ve harika gözüken  sektörün içindeyim. Neden dünyadaki bütün fikirler arasında bir tuz tanesi kadar bile etmeyecek olan bir fikri insanlara en iyi şekilde vermek için uğraşıyorum beyaz perdede?" Neden bu kadar muhtacız kendimizi ifade etmeye? 
(Duraksar. Gözleri bir yere dalmıştır. Gülümser.) Kendimi ilk ifade ettiğim zaman, yurtta, telefonumuzu sakladığımız soyunma kabinindeydim. Sevgilimden ayrılmıştım, bilmemkaçıncıkez, ve kendimi ifade edecek bir yol aradım. İlk defa, kendimi ifade etme konusunda bu kadar çaresiz hissettim. Ve o an sayesinde, beynimdeki "Aslında kendini ifade etme konusunda her zaman çaresizdin ve hep çaresiz kalacaksın" ışığı yandı. Ve hiç sönmedi. O kadın sayesinde... (Sahne düzeninde, sol tarafta bulunan, insanları yakından çeken kamera Balyan'ın sevgilisini gösterir. Balyan kafasını o ekrana doğru çevirir ve ekranda sevgilisini görür) Hayır hayır, o kadın bu kadın değil. (Sevgilisi ne demek istediğini anlamış gibi gülümser. Ama anlayış ve sevgi içeren bir gülümsemedir) Bu kadın, bu büyük ekranda gösterdiğiniz kadın, benim sevdiğim kadın. "O kadın" dediğim kadınsa, bana sevmeyi öğreten kadın. O kadın ki, şu an şu ekibimdeki insanların çoğunun(yanında duranları gösterir bir eliyle) vaktinde "unut artık yeter" dediği ama benim inatla "unutmayacağım" dediğim kadın. (Ekiptekiler güler. Bazıları başını yere eğip sağa sola sallar.) Bak hala başını sallıyor. Kim bilir kaç kere dinledi aynı şeyi. 
Bir dakka konu dağılmasın. Bu konuşma ona bir teşekkür konuşması esasında. Çünkü o gün, onun beynimdeki "Aslında kendini ifade etme konusunda her zaman çaresizdin ve hep çaresiz kalacaksın" ışığını yakması sayesinde, kendimi mümkün olduğunca ifade etmeyi kovaladım. Başta yazdım. O kadar çok yazdım ki. Hala durur o yazılar. Ve tek bir amacım vardı, onu anlatmaya, daha doğrusu içimdeki O'nu anlatmaya çalışmaktı. Ve yazdıkça, daha sonra, fark ettim ki, O'nu birazcık olsa bile anlatamamıştım. Harfler yetmiyordu. Göstermeliydim. Göstererek anlatmalıydım. Ve işte o zaman, ilk kısa filmimi çektim. The Color of Life! Bizim ekibin favori kısa filmi. (Herkes güler) Tabi ki yine ifade edemedim. 
O günden itibaren kendimi en iyi şekilde ifade etmeye çalışıyorum ve bunun için çabalıyorum. Ve şimdi siz, kendimi diğer 8 insan grubundan daha iyi ifade ettiğim için bana bu ödülü veriyorsunuz. Ama bu ödül başından beri O kadının, Beyza'nındı. Bana yazmayı, göstermeyi, dünyalar güzeli eşimi nasıl sevmem gerektiğini öğreten kadınındı. Bu ödülü O'nun adına alıyorum. Teşekkürler. (Ödülü havaya kaldırır)



8 yorum:

  1. Ben de o kadının bir zamanki en yakın arkadaşına teşekkür edeyim bari. Neden mi? Hastayım çünkü "Stockholm Syndrome" var bende.

    YanıtlaSil
  2. Başını sallayan kim acaba ?

    YanıtlaSil
  3. Abi senin o ödül, Beyzanın değil

    YanıtlaSil
  4. Nasıl değişti

    YanıtlaSil