1 Eylül 2015 Salı

pembesini kaybetmiş romanlar

Pembesini kaybetmiş romanlar yazıyoruz şu kısacık ömrümüzde. Eksik geldik, eksik gidiyoruz. Pembeyi hiç bilmiyoruz.
Bilmediğimiz şeyi ise aramaya, bulmaya çalışıyoruz. Çatısı olmayan evler, temeli olmayan binalar dikiyoruz tanıyamadığımız dünyaya. Çaba harcıyor gibi görünüyoruz bir şeyler inşa etmek için. Oysa sadece yerimizde sayıyoruz. Hayal kurmayı bile bilmiyoruz. Pembeleri aramayı, hatta pembeleri sevmeyi bile unutmuşuz biz.Pembeleri sevmek gerekir oysa. Ayırt etmeksizin. Güzeli çirkini yoktur pembenin, her tonu güzeldir. Her tonunda başka şeyler saklar. Keşfetmek ise onun gizlerini senin elindedir. Sen çıkarırsın onu kapalı kutusundan. Sen tanıştırırsın onu mavi göklerle, sen tanıştırırsın o küçücük dünyanla. Sevmesi için uğraşırsın senin o küçük dünyanı. O ise çoğu zaman nankördür. Çoğu zaman unutur bütün çabalarını Sen hiç olmamışın gibi gider başka dünyalar bulur kendine. O dünyanın pembesi olur. Sen ise renklerinden birini yitirmiş gökkuşağı gibi kalırsın ortada, dımdızlak. Kimi insan gibi ben de uzun zaman aradım kendi pembemi. Çoğu zaman buldum sandım yanıldım. Bazen benim olmadığını bile bile sahiplendim o pembeleri. Baktım olmuyor, koyverdim. Vazgeçtim kendi pembemi aramaktan. Hayal kurdum. Rüya gördüm. Hayallerime ve rüyalarıma sakladım kendi pembemi. Pembeler dizdim masmavi gökyüzüne. Gerçeklerim ise bazen siyah, bazen gri, bazen ise yitik bir gökkuşağı.

1 yorum: