Bu yazıyı okumadan önce Selam. Ben Gelecek i okuyun derim -henüz okumadıysanız.
Bilenler bilir; yalnız takılmayı, kendimle sohbet etmeyi
severim. Yine öyle günlerin birinde kendimi Armada Hayat Sokağı’ndaki
kafelerden birinde buldum. İçeri girdim, tek boş masa vardı dışarıda. Masanın başına
geldiğimde sandalyeye doğru geçmeme engel olan bir bebek arabası vardı.
“Şunu şöyle alsak sorun olur mu?”
Bebek arabasına uzanmıştı eli, gözleri gözlerime kilitlenmişti.
İlk defa bu kadar açık tonunu görmüştüm kahverenginin. Bakmamalıydım. Ben başımı çevirdim ama bana bakmaya devam
ettiğinin farkındaydım. Giyimine, oturuşuna, tavırlarına bakılırsa maddi durumu
iyiydi –zaten buralarda başka türlüsüne pek rastlanmazdı. Annesi ve henüz bir
yaşında olmayan yeğeniyle gelmişti. Masalarımız o kadar yakındı ki konuştukları
her şeyi duyabiliyor ve her hareketini başımı o tarafa çevirmeden
hissedebiliyordum. Annesi –yaşlıca, bakımlı olduğu her halinden belli bir
kadın- bebeği masanın üzerine oturtmuş seviyordu. O ise bir yandan bebeği
seviyor, diğer yandan elindeki telefonla uğraşıyordu. Annesine feysbukta yaptığı çek inden söz
ediyordu.
***Hemen telefonumu çıkardım. Feysbuk hesabını bulmam bir
dakika sürdü mü bilmiyorum. Kader dedim, insanı nerelere sürüklüyor. Arkadaş olarak ekledim. Daha önce hiç
böyle bir şey yapmamıştım; o an da yapmalı mıydım, bilmiyordum.
“Kader bu, boyun eğmeliyim.”
diye itiraz ettim kendime. Bildirim gelmiş olacak ki bana
baktığını hissettim. Başımı çevirdim biraz utangaç. Biraz gülümser gibi
oldu,biraz başını eğdi sanırım. Ne olduğunu anlayamadım. Sonra tekrar telefonuna
eğildi. Sonra bana bir bildirim, malumunuz… O gün hiç konuşmadık. Kısa bir süre
sonra kalkıp gittiler zaten. Birkaç gün sonra kaderle ilgili upuzun bir mesaj
almıştım ondan. Üzerine uzun uzun konuştuk. Gecelerce desem ancak tarif
edebilirim sanırım. Birbirimize şarkılar armağan ediyorduk, hiçbir şey yokken “Şu
an ne yapıyorsun?” deyip birbirimize olan ilgimizi belli etmeye çalışıyorduk. Uyumadan
evvel dinlediğim şarkıların bir parçası oldu önce, sonra yaparken onunla
konuştuğum işlerin… Biraz zaman sonra, belli bir sebepten feysbuk
hesabını donduracağını bahane edip telefon numaramı istedi. O benim
kaderimdi, ondan vazgeçemezdim. Hiç alışkanlığım olmamasına rağmen
telefon numaramı verdim. Onun için kendimden verdiğim ilk taviz değildi, son
taviz de olmayacaktı. Vassep falan derken aramaya başladı. Sesimi duymanın ona
huzur verdiğine inanıyordu. Çünkü ben de onun kaderiydim. Yaza
doğru tanıştığımız kafeye çağırdı beni. Orda buluşur olduk, birkaç gün göremese
özlüyordu beni. Çalışanlar aşina olmuştu bize. Ben ne alırsam o da onu alıyordu,
o yüzden artık garsonlar “Siz ne alırsınız?” diye sormuyorlardı ona. Sonra
beraber yeni mekânlar keşfetmeye karar verdik. Bütün bir yaz o kafe senin, bu
park benim dolaştık durduk. “İlişkimiz çok güzel giderken aramızda bir
anlaşmazlık oldu ve bir ay boyunca konuşmadık. Daha sonra konuşup anlaştık ve
sorunun üstesinden geldik. İlişkimizin bu tür sorunları çöze çöze
kuvvetlendiğini anladık.” Beni aşağıladığında –ki baksanız kimin daha aşağı
olduğu aşikâr-, bana ihanet ettiğinde, beni kırdığında, duygularımı
umursamadığında dönüş yolu basitti:
“Sen benim kaderimsin, senden vazgeçemem.”
Her seferinde geri dönmemek üzere kendime söz veriyordum.
Etrafımda benden hoşlanan ondan çok daha iyi niyetli çocuklar vardı. Ama onlara
şans vermiyordum. Çünkü biliyordum ki o benim kaderimdi ve birçok kötü huyu
olsa da ona katlanmak, onu adam etmeye çalışmak ve her seferinde ona bir şans
daha vermek zorundaydım. Yaşanmışlıklar vardı, bırakıp gidemezdim. Çok
üzülürdü. Onun üzülmemesi için adeta kendimi siper ediyordum. Öyle yıpranmış, duygusal olarak öyle çökmüştüm ki kendimi elli yaşında bir kadın gibi hissediyordum. Oysaki yaşım
henüz yirmi bile olmamıştı.***
… eğer ben onun kaçamak bakışlarını ve kendini fark ettirme
çabalarını fark edip müsait olan başka bir masaya geçmeseydim. Bana neydi el âlemin
feysbukta yaptığı çek inden. Tanımadığım bir adamla bakışacak da değildim elbet.
Bin bir türlü insan var. Evet, orada karşılaşmamız kaderin eseriydi ama kalkıp
başka masaya geçebildiğime göre ben de kadere müdahale edebiliyordum. Kısa bir süre sonra kalkıp gittiler zaten. Bir daha
da umrumda olmadı. Çünkü umrum da benim kontrolümdeydi.
Bana hayal bile edemeyeceğim güzellikler yaşatacak bir adam da olabilirdi o. Ama gerçekten kaderim olsaydı ondan kaçamazdım, değil mi?
Ha, bir de bu şarkıyı da dinlemeden geçmeyelim.
Ha, bir de bu şarkıyı da dinlemeden geçmeyelim.
Sanırım siz de benim gibisiniz ki yaklaşık iki ay önce günlüğüme yazdığım şeylerin az çok aynısını buraya yazmışsınız. Yazılarınızı ve şiirlerinizi merakla takip ediyor, satırlarınız arasında bazen kaybolup gidiyorum. Bazen ben de geleceği kurcalıyor, bir sonraki kelimeyi biliyorum. Yazının daha ilk cümlesinde, son cümlesinden kalıntılar buluyorum. Ya gerçekten sizi tanıyor, ya da geleceği tahmin ediyorum.
YanıtlaSilGüzel yorumunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızın, paylaşacaklarınızın devamı için bbalyan96@gmail.com 'a mail atmanızı tavsiye ederim. Belki bir gün sizi de aramızda görürüz.
YanıtlaSil