8 Nisan 2015 Çarşamba

Selam, Ben de Geleceğin Diğer Yüzü

Bu yazıyı okumadan önce Selam. Ben Gelecek i okuyun derim -henüz okumadıysanız.  





Bilenler bilir; yalnız takılmayı, kendimle sohbet etmeyi severim. Yine öyle günlerin birinde kendimi Armada Hayat Sokağı’ndaki kafelerden birinde buldum. İçeri girdim, tek boş masa vardı dışarıda. Masanın başına geldiğimde sandalyeye doğru geçmeme engel olan bir bebek arabası vardı.

“Şunu şöyle alsak sorun olur mu?”

Bebek arabasına uzanmıştı eli, gözleri gözlerime kilitlenmişti. İlk defa bu kadar açık tonunu görmüştüm kahverenginin. Bakmamalıydım.  Ben başımı çevirdim ama bana bakmaya devam ettiğinin farkındaydım. Giyimine, oturuşuna, tavırlarına bakılırsa maddi durumu iyiydi –zaten buralarda başka türlüsüne pek rastlanmazdı. Annesi ve henüz bir yaşında olmayan yeğeniyle gelmişti. Masalarımız o kadar yakındı ki konuştukları her şeyi duyabiliyor ve her hareketini başımı o tarafa çevirmeden hissedebiliyordum. Annesi –yaşlıca, bakımlı olduğu her halinden belli bir kadın- bebeği masanın üzerine oturtmuş seviyordu. O ise bir yandan bebeği seviyor, diğer yandan elindeki telefonla uğraşıyordu.  Annesine feysbukta yaptığı çek inden söz ediyordu.

***Hemen telefonumu çıkardım. Feysbuk hesabını bulmam bir dakika sürdü mü bilmiyorum. Kader dedim, insanı nerelere sürüklüyor.  Arkadaş olarak ekledim. Daha önce hiç böyle bir şey yapmamıştım; o an da yapmalı mıydım, bilmiyordum.

“Kader bu, boyun eğmeliyim.”

diye itiraz ettim kendime. Bildirim gelmiş olacak ki bana baktığını hissettim. Başımı çevirdim biraz utangaç. Biraz gülümser gibi oldu,biraz başını eğdi sanırım. Ne olduğunu anlayamadım. Sonra tekrar telefonuna eğildi. Sonra bana bir bildirim, malumunuz… O gün hiç konuşmadık. Kısa bir süre sonra kalkıp gittiler zaten. Birkaç gün sonra kaderle ilgili upuzun bir mesaj almıştım ondan. Üzerine uzun uzun konuştuk. Gecelerce desem ancak tarif edebilirim sanırım. Birbirimize şarkılar armağan ediyorduk, hiçbir şey yokken “Şu an ne yapıyorsun?” deyip birbirimize olan ilgimizi belli etmeye çalışıyorduk. Uyumadan evvel dinlediğim şarkıların bir parçası oldu önce, sonra yaparken onunla konuştuğum işlerin… Biraz zaman sonra, belli bir sebepten feysbuk hesabını donduracağını bahane edip telefon numaramı istedi. O benim kaderimdi, ondan vazgeçemezdim. Hiç alışkanlığım olmamasına rağmen telefon numaramı verdim. Onun için kendimden verdiğim ilk taviz değildi, son taviz de olmayacaktı. Vassep falan derken aramaya başladı. Sesimi duymanın ona huzur verdiğine inanıyordu. Çünkü ben de onun kaderiydim. Yaza doğru tanıştığımız kafeye çağırdı beni. Orda buluşur olduk, birkaç gün göremese özlüyordu beni. Çalışanlar aşina olmuştu bize. Ben ne alırsam o da onu alıyordu, o yüzden artık garsonlar “Siz ne alırsınız?” diye sormuyorlardı ona. Sonra beraber yeni mekânlar keşfetmeye karar verdik. Bütün bir yaz o kafe senin, bu park benim dolaştık durduk. “İlişkimiz çok güzel giderken aramızda bir anlaşmazlık oldu ve bir ay boyunca konuşmadık. Daha sonra konuşup anlaştık ve sorunun üstesinden geldik. İlişkimizin bu tür sorunları çöze çöze kuvvetlendiğini anladık.” Beni aşağıladığında –ki baksanız kimin daha aşağı olduğu aşikâr-, bana ihanet ettiğinde, beni kırdığında, duygularımı umursamadığında dönüş yolu basitti:

“Sen benim kaderimsin, senden vazgeçemem.”

Her seferinde geri dönmemek üzere kendime söz veriyordum. Etrafımda benden hoşlanan ondan çok daha iyi niyetli çocuklar vardı. Ama onlara şans vermiyordum. Çünkü biliyordum ki o benim kaderimdi ve birçok kötü huyu olsa da ona katlanmak, onu adam etmeye çalışmak ve her seferinde ona bir şans daha vermek zorundaydım. Yaşanmışlıklar vardı, bırakıp gidemezdim. Çok üzülürdü. Onun üzülmemesi için adeta kendimi siper ediyordum. Öyle yıpranmış, duygusal olarak öyle çökmüştüm ki kendimi elli yaşında bir kadın gibi hissediyordum. Oysaki yaşım henüz yirmi bile olmamıştı.***


… eğer ben onun kaçamak bakışlarını ve kendini fark ettirme çabalarını fark edip müsait olan başka bir masaya geçmeseydim. Bana neydi el âlemin feysbukta yaptığı çek inden. Tanımadığım bir adamla bakışacak da değildim elbet. Bin bir türlü insan var. Evet, orada karşılaşmamız kaderin eseriydi ama kalkıp başka masaya geçebildiğime göre ben de kadere müdahale edebiliyordum.  Kısa bir süre sonra kalkıp gittiler zaten. Bir daha da umrumda olmadı. Çünkü umrum da benim kontrolümdeydi.

Bana hayal bile edemeyeceğim güzellikler yaşatacak bir adam da olabilirdi o. Ama gerçekten kaderim olsaydı ondan kaçamazdım, değil mi?

Ha, bir de bu şarkıyı da dinlemeden geçmeyelim.

2 yorum:

  1. Adsızlardan biri20 Mayıs 2015 02:26

    Sanırım siz de benim gibisiniz ki yaklaşık iki ay önce günlüğüme yazdığım şeylerin az çok aynısını buraya yazmışsınız. Yazılarınızı ve şiirlerinizi merakla takip ediyor, satırlarınız arasında bazen kaybolup gidiyorum. Bazen ben de geleceği kurcalıyor, bir sonraki kelimeyi biliyorum. Yazının daha ilk cümlesinde, son cümlesinden kalıntılar buluyorum. Ya gerçekten sizi tanıyor, ya da geleceği tahmin ediyorum.

    YanıtlaSil
  2. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Yorumlarınızın, paylaşacaklarınızın devamı için bbalyan96@gmail.com 'a mail atmanızı tavsiye ederim. Belki bir gün sizi de aramızda görürüz.

    YanıtlaSil