25 Nisan 2015 Cumartesi

7 Gün-Bölüm 5

Not: Bu hikayenin ilk beş bölümünü karışık şekilde okuyabilirsiniz. Hikayenin gidişatını herhangi bir şekilde etkilemez. Ama 6. ve 7. bölümleri sırayla okuyunuz.

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 6
Bölüm 7(Final)


6. Gün Saat 12:12

 "Gel abi, gel abi, gel gel gel gel! Hoooop! Tamam dur, bırak abi!" cümleleri ile, geri geri giden kamyon sesi yükseliyordu sokaktan. Uyanırken kendi kendine söylendi Yiğit "Acaba neden her sene kaldırım çalışması yapılıyor? Hayır özellikle neden bu çalışma yazın oluyor. Sıcaktan zaten ölüyoruz, bir de üzerine toz duman giriyor araya, ölümümüz kolaylaşsın diye mi yapılıyor?  Üstüne üstlük haftasonu neden devam ediyor bu çalışma? İnsanlar rahatça uyuyamasın, tatil günü dinlenemesinler diye mi?"  Telefonu eline aldı, saat 12:13'tü. Rehbere girdi, Faruk'u seçti. Çaldı, çaldı, tam açmayacağını düşünmüştü ki Faruk telefonu açtı. "Sen yaşıyor muydun ya?! Atarı yapıp ayrılmışsın işten, patron sana olan hıncını bizden çıkarıyor valla. Nerelerdesin ya buluşalım bi?" "2 buçukta, her zaman buluştuğumuz mekanda parkta" "Ben de iyiyim sağol ya!" "Konuşuruz konuşuruz, hadi duşa giricem daha" "Tamamdır görüşürüz" Telefonu kapattı, yere bıraktı, ayağa kalktı ve duşa doğru ilerledi. Kafasında Faruk'a diyeceklerini toparlamaya çalışıyordu.
1. Gün Saat 10:30
 "Boşlukları dolduralım lütfen! Abicim bak orada boşluk var binenlere izin verin ilerleyin lütfen!" Yiğit hiç istifini bozmadı. İleride boşluk falan da olduğu yoktu, muavin her zamanki gibi olmayan boşlukları görüyordu. Her gün geçtiği sokaklardan geçti, her gün gördüğü yüzleri gördü. Her zamankinden daha anlamsız, daha boş geliyordu her şey. Ne bu otobüsü özleyecekti, ne bu saçma muavini, ne de bu geçtiği yolları. Aklında iki şey vardı, Faruk ve Esma. Başka da kimsesi yoktu zaten. Az önce yaşadıklarına nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu. Biraz daha düşündükten sonra herhangi bir şeye nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmediğini fark etti. O tepki vermemişti. Verememişti. Susmuştu. İçine atmıştı. Dişlerini sıkmıştı. Dudağını ısırmıştı. Kapıları, pencereleri, duvarları, ranzasının tabanını yumruklamıştı. Her iki cümlesinden biri keşke olmuştu. Yapmak istediklerini değil, ondan istenilenleri, ondan beklenenleri yapmıştı. Kendini hep arka plana atmıştı, o kadar çok atmıştı ki arkasına dönüp baktığında kendisini kaybettiğini anlamıştı, kendi olmaktan çıkmıştı.
6. Gün Saat 14:14
Arabayla parka doğru yanaştı. Bir yandan gözü Faruk'u arıyordu. Faruk oturmuş etrafına bakıyordu, arada da saatine. Yiğit Faruk'u gördü ve korna çaldı. Faruk oralı olmadı. Bir daha çaldı, bu sefer arabaya doğru baktı ama kafasını çevirdi. Yiğit telefonu çıkardı, Faruk'u aradı. "Oğlum korna çalıyorum niye takmıyorsun?" "Hasiktir! Arabadaki sen misin lan?!" "Hee benim, gel arabaya burada konuşalım ya da bi kafeye falan gidelim" "Oğlum bu arabayı nerden buldun sen? Banka falan mı soydun?" "Gel konuşuruz gel" Yiğit telefonu kapattı. Faruk eli ağzında, "Oha" diye diye geliyordu. Arabanın kapısını açtı ve şaşkınlığını gizleyemeyerek "Oğlum bu tip ne lan?! Artist gibi olmuşsun. Bu araba ne oğlum naptın noluyor" "Sakin ol, konuşucaz" dedi Yiğit gülerek. Ve devam etti "Kusura bakma seninle konuşamadım birkaç gündür, başka işlerim vardı" "Esma gibi mi mesela" "Nerden biliyorsun lan Esma'yı?" dedi Yiğit gülerek. "Millet görmüş sizi el ele çıkarken işten" "O yavşak laf etmedi di mi Esma'ya?" "Patron mu? Yok be oğlum, bilirsin anca erkeklere kükrer pezevenk" "Burada mı konuşalım napalım, bir yerlere gidelim mi?" "Valla hayatımda hiç Lamborghini içinde oturmadım ama, kafeye gitsek daha rahat olur gibi sanki" "Olur, kullanmak ister misin?" "Tabi canım manyah mısın, hiç sormayacaksın sandım" "Hadi o zaman"
1. Gün Saat 12:21
Merdivenleri yavaş yavaş çıktı, "Bu merdivenleri çıkarken ömrüm geçti be" diye düşündü. Kapıya geldi, anahtarı çevirdi. Eve girdi, anahtarı her zaman koyduğu tabağa koymadı. Kapıyı kapattı, öylece salona doğru baktı. Gözleri dolmaya başladı, dudakları titremeye başladı, nefes alışverişleri hızlandı. Bir anda bütün mahalleyi inleten bir bağırmayla anahtarı salona doğru fırlattı. Salondaki bütün kırlentleri çıkartıp etrafa fırlattı. Başını sağa çevirdi, masanın üstünde "Ayın çalışanı" plaketini aldı, cama doğru fırlattı. Cam kırıldı ve plaket camdan aşağı düştü.  Yatak odasına gitti, dolabını açtı, bütün takım elbiselerini gömleklerini, kravatları etrafa saçtı "Hepinizden nefret ediyorum, hepinizden, hepinizden!" Dizlerinin mecali kalmadı, kendini yere bıraktı. Ağlamaya devam etti, "Neden! Neden! Neden! Neden! Neden ben! Neden!"
6. Gün Saat 14:41
"Pe-pe-peki  Esma bunları biliyor mu?" Faruk ağlıyordu "Hayır" "Ne demek hayır?! Ne demek bilmiyor abi?! Ne demek bilmiyor ya?!" "Söyleyemem çünkü, yapamam" "Ne demek yapamam ya?" "Kız ne kadar üzülür biliyor musun?" "Zaten üzülmeyecek mi? Bir anda gidiceksin düşünsene! Ona bunu yapamazsın, bilmeye hakkı var" "Evet var. Sen söyleyeceksin." "Ben mi? Ben söyleyemem. Olmaz." "O zaman gittiğim zaman öğrenecek" "Ya abi... Tamam ben söylerim" Faruk Yiğit'e baktı, "Ağlama" "Bir anda nerden çıktı abi bu lanet şey ya, nasıl ortaya çıktı ya!" "Çıktı işte, bilmiyorum" "Gidemezsin, izin vermiyorum, gidemezsin!" "Keşke elimde olsa" Faruk dayanamadı, gözünden bir damla yaş döküldü. "Aslında iyi oldu biliyor musun, yapabileceklerimin farkında vardım, en azından tamamen keşke dolu gitmeyeceğim, Esma gibi bir güneş doğdu hayatıma, hayatım sonlanana kadar da batmayacak. Sana o bahsettiğim çizimlerimin bir hiç olmadığını gördüm. Her gün ofiste sana yakınırdım, artık yakınmayı kestim ve o işi bıraktım, içimdeki her şeyi o pisliğin suratına kustum. Kendimin farkına vardım, son birkaç gün, gerçekten "Ben" oldum. Olmak istediğim ben, içimden gelen ben."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder