13 Nisan 2015 Pazartesi

7 Gün-Bölüm 1

Not: Bu hikayenin ilk beş bölümünü karışık şekilde okuyabilirsiniz. Hikayenin gidişatını herhangi bir şekilde etkilemez. Ama 6. ve 7. bölümleri sırayla okuyunuz.

Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7(Final)


5. Gün saat 13:35

"Hav! Hav! Hav!" "Pekala, pekala" dedi. Kendini köpeğe karşı yenik hissetti. O kazanmıştı, kalkacaktı. Hem yapacak işleri vardı bu kadar uyku yeterdi. Yatağın soluna doğru baktı, çalar saatin olması gerektiği yerde çalar saatten kalan parçalar vardı. Gülümsedi. "En azından artık alarm ile uyanmak zorunda değilsin" dedi. Yorganı üzerinden attı. Doğruldu. Ayaklarıyla yerdeki kıyafet deryasını kenara itti ve kıyafetlerin altında kalmış olan terliği gün yüzüne çıkardı. Giydi. Banyoya doğru ilerledi. Banyoya geldi ve aynaya doğru baktı. Saçlarını seviyordu. Aylarca yapmak istediği ama bir türlü yapamadığı modeli yaptırmıştı sonunda. Yanlar kısa üstler uzun, arkaya doğru taranmış. Duşakabini açtı ve musluğu çevirdi. Sıcak suyu açtı ve öylece bıraktı, salona doğru ilerledi. Telefonunu eline aldı. 7 cevapsız arama. Tekrar gülümsedi. "En son telefonumda ne zaman cevapsız arama gördüm acaba" diye düşündü. Cevapsız arama yazısının üstüne bastı, arayan Faruktu. Telefonu koltuğa doğru fırlattı. Tekrar banyoya gitti. Kendini sıcak suyun kollarına bıraktı.
1. Gün saat 7:30
 "Zrrrrrrrrr! Zrrrrrrrr! Zrrrrrrr" Hızlı bir şekilde çalar saati kapattı. Elleriyle başını tuttu. "Yeter artık! Yeter!" diye bağırdı. Bütün gece inanılmaz bir şekilde başı ağrımıştı. O kadar şiddetli bir ağrıydı ki uyuyamamıştı bile. Doğruldu. Oldukça düzenli bir odası vardı. Dışardan bakan biri her bir eşyanın ve objenin yapıştırıcı ile yerine oturtulduğunu düşünebilirdi. Terliklerini giydi ve kapının arkasından bornozunu aldı. Banyoya doğru ilerledi. Duşun suyunu açtı ve ısınmasını bekledi. Elini suyun altına soktu. Yavaş yavaş ısınıyordu. Altına girebilcek hale geldiği zaman kendini suyun kollarına bıraktı.
5. Gün Saat 14:07
 Duştan çıktı. Her yer buhardı. Banyo saunaya dönmüştü. Eliyle aynadaki buğuyu sildi. Havluyla saçlarını ve vücudunu kuruladı. Ardından elini sakallarına götürdü. Şöylece bir baktı. Aynanın yanındaki dolabı açtı ve traş köpüğünü aldı. Eline biraz sıktı. Tam yanağına sürecekken son kez baktı sakallarına. Sonra kesmekten vaz geçti ve ellerini yıkadı, banyoyu terk etti. Salona gitti, telefonu eline aldı ve rehberden Esma'yı buldu. Bastı. "Efendim Yiğitcim" "Ben yarım saate hazır olacağım, 1 saate de evin önünde olmuş olurum" "Tamamdır, görüşmek üzere" "Tamam" Tam telefonu kapatacakken tekrar telefonu kulağına götürdü ve ekledi "Seni seviyorum" "Ben de seni" Telefonu koltuğun üzerine attı ve odasına doğru ilerledi. Odasına girdi, dolabını açtı, yeni aldığı tshirtü ve pantolonu giydi, yeni aldığı parfümü sıktı ve yeni aldığı ayakkabıları giyerek evden çıktı. Apartmanın merdivenlerinden inerken kapıcı ile göz göze geldi. Kapıcı donup kalmıştı. "Yi-yiğit bey?" "Efendim Hüseyin?" "Baya şey olmuşsunuz da..." "Ney" "Farklı" Güldü. "Kolay gelsin Hüseyin"
 Kendini sokağa attı. Tekrardan saatine baktı. Saat 14:34'tü. Yetişecekti, sıkıntı yoktu. Cebinden anahtarını çıkardı ve kilit açma tuşuna bastı. Arabadan kapının açıldığına dair çıkan sesten sonra sokaktan geçen birkaç insan önce arabaya sonra Yiğit'e baktı. Ona imrenme ile kıskanma karışımı bir bakış ile bakıyorlardı. Yiğit hızlı bir şekilde her birine baktı ve gülümseyerek Lamborghini'sine bindi.
1. Gün saat 8:30
 Duşakabini açtı, dışarı çıkmadan kenarda asılı olan bornozu aldı ve kabinin içinde kurulandı. Ardından baş havlusuyla başını sardı ve dışarı çıktı. Aynadaki hafif buğuyu sildi. Ellerini sakallarına götürdü. İç geçirerek aynanın yanındaki dolabı açtı, traş köpüğünü aldı. Her sabah sakallarını kesmekten bıkmıştı. Eline birazcık sıktı ve yüzüne sürdü. Hızlı bir şekilde traş oldu ve banyodan çıktı. Saatine baktı, acele etmesi gerekiyordu. Randevuyu kaçıracaktı. Hızlıca iş kıyafetlerini giydi; kahverengi, yeşil çizgili kravat, koyu kahve kareli takım elbise, beyaz gömlek. Sonuçta öğleye kadar izin almıştı, bunları giymek zorundaydı. Aynaya son bir kez bakarak saçlarını eliyle sola doğru yatırdı ve hızlıca kapıya doğru yöneldi. Ayakkabılıktan akşamdan boyanmış ayakkabılarını aldı, giydi, kahverengi el çantasını aldı ve evini terk etti. Merdivenlerden inerken kapıcı "İyi günler Yiğit Bey" dedi. Yüzüne bakmadan "İyi günler Hüseyin" diyerek hızlıca apartmandan çıktı. Çıkar çıkmaz soluna baktı, otobüs yaklaşmaktaydı. Kaçırmadığı için mutluydu. Hızlı adımlarla durağa gitti ve gitmesiyle otobüsün durağa yaklaşıp kapılarını açması bir oldu. "Devlet Hastanesi'nden geçer mi?" "Geçer geçer. Ablacım, boşlukları dolduralım lütfen! Arkalara yanaşalım!"
5. Gün saat 15:03
  Esma'nın evine varmıştı. Arabayı evin önünde durdurdu. Telefonu aldı ve Esma'yı aradı. "Efendim Yiğitcim?" "Ben geldim Esma, evin önündeyim" Biraz sessizlik oldu, Yiğit kafasını camdan dışarıya çıkardı, o sırada apartmanın ikinci katının perdesi aralandı. Esma biraz bakındı ama Yiğiti fark edemedi. "Arabanın içindeyim, el sallıyorum" Esma şaşkın bir şekilde bakıyordu. "Ta-tamam, hemen geliyorum" Telefonu kapattı. Camdan dışarıyı izlemeye başladı. Telaşlı biri şekilde oradan oraya koşturan insanları izledi. Köşede dilenen dilenciyi inceledi. Kaldırımın başında düşünceli düşünceli oturan genci inceledi. Karşısındaki adama ağlarken bağıran kadını inceledi. Baston ile zar zor ilerleyen teyzeyi inceledi. Her birinin Dünya'sını onların gözünden hayal etmeye çalıştı. Ömürlerinin ne kadar olacağını tahmin etti. Ne kadar daha bulundukları halde olacaklarını tahmin etti. Düşüncelerinden kapı sesi ile sıyrıldı. Esma kapıyı açtı ve önce şaşkın bir şekilde etrafına baktı. "Mer-merhaba Yiğit" "Merhaba Esma, bekleyecek misin orada yoksa binecek misin?" Gülümsedi. Esma arabaya bindi ve kapıyı kapattı. "Araba senin mi?" "Sayılır" "Hayırlı olsun" Teşekkür ederim" Gözlerine takılı kaldı yine Yiğit Esma'nın. Yeşil, onun deyimiyle, köpek öldüren yeşili gözleri onun üzerinde hep bu etkiyi bırakıyordu. Yanakları üzerindeki belli belirsiz çiller onu daha tatlı hale getiriyordu. Kahverengi-turuncu karışımı saçları belinin arkasından sonsuzluğa uzanıyor gibiydi. Aylarca, bütün mesai saati O'nu izlemekle geçmesine rağmen bıkmamıştı, bıkmazdı, ömrünün sonuna kadar izlerdi" "Yiğit?" "Hı, efendim?" "Beni dinlemiyor musun ya?" "Yoo dinliyorum" "Ne dedim en son" "Şey dedin" "Ney" Esma güldü. "Şey olmuşsun diyorum" "Ney olmuşum?" "Farklı" "Beğenmedin mi?" "Yoo beğendim, daha enerjik durmuş" "Teşekkür ederim. Sen de çok güzel olmuşsun. Ee, nereye gitmek istersin?" "Bilmem, fark etmez, sen nereyi istersen" "Bana da fark etmez, sen yanımda olduktan sonra" Esma'nın yanakları kızardı. "Neden bu kadar tatlısın ki?" "Efendim, anlamadım" "İçimden söylemiştim aslında onu ya" Gülüştüler. "Tamam o zaman, deniz kenarına gidelim" "Tamamdır, hanımefendi nasıl isterse"
1. Gün saat 9:20
 Sıkışıklığın arasından zar zor ilerleyerek duracak butonuna bastı. Otobüs durduğunda kendini hışımla dışarı attı. Oksijenle yeniden tanışan ciğerlerinin bayram ettiğini hissetmişti. Vücudunun bu huzuru uzun sürmedi, başının ağrısı inatla bütün dikkati üzerine çekmeye devam ediyordu. Gözleriyle hastaneyi aradı ve arka tarafında kaldığını gördü. Hızlı adımlarla hastaneye doğru ilerlemeye başladı. Hastaneye vardı, içeri girdi, danışmaya Nöroloji biriminin yerini sordu. "İkinci katta" "Teşekkürler" Saatine baktı, saat 9:25'ti. Tam vaktinde gelmişti. İkinci kata çıktı, sandalyelerden birine oturdu. Etrafındaki insanlara baktı. Çoğunluğu yaşlı olmak üzere bir sürü insan vardı. Her biri sabırla randevu saatini bekliyordu. "9:30 hastası Yiğit Erbaş burada mı?" "Evet benim" "Buyrunuz, doktor sizi bekliyor"

2 yorum: