13 Nisan 2015 Pazartesi

7 Gün-Bölüm 2

Not: Bu hikayenin ilk beş bölümünü karışık şekilde okuyabilirsiniz. Hikayenin gidişatını herhangi bir şekilde etkilemez. Ama 6. ve 7. bölümleri sırayla okuyunuz.

Bölüm 1
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7(Final)



 Eksi 4. Gün saat 15:40

 Sıra sıra dizilmiş masaların, durmadan çalan telefonların, dünyanın en önemli işini yapıyormuşcasına oradan oraya koşturan insanların arasında varlığı kimseyi ilgilendirmiyor gibiydi Yiğit'in. Bilgisayar ekranının karşısında, solunda boyu kadar dosya, sağında durmaksızın çalan telefonu umursamaksızın elindeki kalemle durmaksızın bir şeyler çiziyordu. Arada başını kaldırıp ileriye doğru bakıyor sonra çizmeye devam ediyordu. Kendini çizmeye o kadar kaptırmıştı ki Faruk'un bir kaç dakikadır onu izlediğini anlamamıştı bile. "Esma'yı mı çiziyorsun sen?" dedi gülerek. Yiğit bir anda irkildi ve klavye ile kağıdın üzerine kapattı. "Yok be ne çizicem Esma'yı, öyleysine karalıyordum bir şeyler" "Esma'yı çizmediğin için Esma'ya bakıp duruyordun o zaman, öyle mi?" "Ya senin işin yok mu abicim? Ne diye benimle uğraşıyosun" "Senin işin yok mu asıl, masandaki klasörlerin farkında değilsin sanırım" Yiğit klasörlere doğru baktı. Ertesi gün akşamına hepsini bitirmesi gerektiğini hatırladı ve içinden türlü türlü küfürler etti. İşini sevmiyordu, ilk geldiği günden beri de işine sövüyordu, ölene kadar da söveceğine inanıyordu.
  2. Gün saat 15:30
  Sıra sıra dizilmiş masaların, durmadan çalan telefonların, dünyanın en önemli işini yapıyormuşcasına oradan oraya koşturan insanların arasında varlığı kimseyi ilgilendirmiyor gibiydi Yiğit'in. Bilgisayar ekranın karşısında, solunda boyu kadar dosya, sağında durmaksızın çalan telefonu umursamaksızın elinde kalemi durmaksızın bir şeyler çiziyordu. Arada başını kaldırıp ileriye doğru bakıyor sonra çizmeye devam ediyordu. Son rütuşlarını attı ve kağıdı havaya doğru kaldırdı. Esma'nın yanına doğru getirdi. Bir çizimine baktı, bir Esma'ya. Neredeyse aynı gibilerdi. Çekmecesini açtı, yüzlerce kağıt parçasının üstüne bıraktı. Kağıt parçalarının herbirinin sağ üst köşesinde bir tarih yazıyordu. Her birinde Esma vardı. Esma'ya karşı bir şeyler hissettiği günden beri her gün Esma'yı çizerdi gizlice. Bütün detaylarına kadar, bıkmaksızın, onu uzun uzun inceler, uzun uzun çizerdi. Bu Yiğit'in tek sevdiği  rutiniydi. Kağıtları eline aldı. İlk günki kağıdı çıkardı, onu incelemeye başladı.
 Eksi 273. Gün saat 9:30
 Sıra sıra dizilmiş masaların, durmadan çalan telefonların, dünyanın en önemli işini yapıyormuşçasına oradan oraya koşturan insanların arasından geçerken, her birine içten olmayan bir "Günaydın" dedi Yiğit. En son kendi masasına geldi, çantasını masanın üstüne koydu ve sandalyesine oturdu. Onu ilk karşılayan çok sevdiği(!) mavi klasörlerdi. Morali bozulmuş bir şekilde "Size de Günaydın klasörler" dedi. Karnının guruldadığını hissetti. Elini çantasına attı ve çantasından poşete sarılmış ekmek arası domates peynir zeytini çıkardı. Poşeti sıyırdı, tam büyük bir ısırık alacaktı ki gözleri takılı kaldı. Yavaşça ekmeği masaya doğru indirdi. "Ofise güneş doğmuş" diye geçirdi içinden. O an karşısındaki varlığı benzetebileceği tek şey bu gibiydi. Masasını düzenlemeye çalışırken önüne düşen, alevi andıran turuncu saçları yeşil gözlerinin güzelliğini gizleyemiyordu. Narin bir hareketle saçlarını toplayıp topuz yaptı ve eşyalarını masaya dizmeye devam etti. "Bugün ilk günü mü acaba?" diye düşündü.  "Daha önce burada olsaydı kesinlikle fark ederdim, ilk günü olmalı" dedi ardından.  Çekmeceyi açarken gözünü ondan kaçırmamaya devam etti, eliyle çekmeceyi yokladıktan sonra aradığını bulamadığı için mecburen çekmeceye baktı, biraz derinlerine indikten sonra temiz bir kağıt çıkardı. Ardından masasındaki kalemliğin içinden bir kalem aldı, ucunu açtı. Uzun zamandır bir şeyler çizmiyordu ama içinde O'nu çizmeye dair inanılmaz bir istek vardı.
 2. Gün saat 15:35
  Bütün çizimleri eline aldı. Birkaç kez bir kağıtlara, bir Esma'ya baktı. "Kaybedecek neyin var ki artık Yiğit?" diye sordu kendine. "Hiç bir şeyin yok." Ayağa kalktı. Yavaş yavaş Esma'nın yanına doğru gitti. Esma her zamanki gibi işinde gücündeydi. Yiğit'in geldiğini fark etmedi bile. "Bu buraya gelişinin 100. günündeki çizim. Yeşil bir elbise giymişsin. Gözlerini daha da ortaya çıkarmıştı. Daha da ölümcül yapmıştı bakışlarını. Bak, buradaki 200. gün. Burada da kırmızı bir elbise giymiştin. Saçlarınla o kadar uyumluydu ki, sanki saçların elbisenin içinde kaybolmuş, bileklerine kadar gidiyor gibiydi. Bu da 79. gün..." "Bunların hepsini sen mi çizdin?" "Evet" "Çok güzel çizmişsin gerçekten" "Teşekkür ederim, beğendiysen hepsi senin olabilir" "Hayır, böyle bir şeyi kabul edemem" Yiğit şaşırmıştı. Yüzüne tokat yemeyi, Esma'nın "Sapık!" diye bağırmasını, çizimlerin hepsini yırtmasını bekliyordu, ama öyle bir şey olmadı. Aksine Esma ona bakmış gülümsüyordu. "Benim adım Yiğit" "Evet, biliyorum" "Nerden biliyorsun?" "Biliyorum işte. Benim adım da Esma, memnun oldum" "Ben de biliyodum Esma olduğunu" "Sen nerden biliyorsun?" "İnsanlar sana seslenirken duydum ya" Yiğit şaşırmıştı. Burada Faruk hariç hiç kimseyle konuşmazdı, ismini bilmesi ilgincine gitmişti. "Bu akşam musaitsen yemeğe çıkalım mı?" Esma çizimleri incelerken bir anda donup kalmıştı, şaşkınlığından elinden kağıtları düşürdü. "Çok özür dilerim ya" diyip toplamaya başladı. "Sorun değil" dedi. Beraber toplamaya başladılar. Tam o sırada içeriden patron geldi. "Yiğit! İşinin başına! O dosyalar yarına bitmiş olacak!" "Yine mi şu sinir bozucu ses" diye içinden geçirdi Yiğit. Hayatındaki en nefret ettiği insandı belki de patronu. Bu kadar bencil, bu kadar para düşkünü, bu kadar kro bir insan tanımıyordu hayatında.
  Eksi 4. Gün saat 15:45
 "Seviyosan git konuş bence" dedi Faruk, sırıtarak. "Yok be oğlum ne konuşması, bi şu kıza bak, bir de bana bak. O kız bana bakmaz" "Nerden biliyorsun" "Bir bana bakar mısın lütfen" "Ne var oğlum tipinde, biraz bakımsızsın o kadar. Azıcık baksan kendine, on numara adamsın." "Dalga geçmenin sırası değil Faruk" "Ben ciddiyim" "Ben hayatımda hiç bir kızla birlikte olmadım, seni seviyorum demedim" "Her şeyin bir ilki vardır" "Yap..." "Yiğit! Faruk! İşinizin başınıza! O dosyalar yarın akşama kadar bitmiş olacak! Lak lak yapmayın!" "Yine mi şu sinir bozucu ses" diye içinden geçirdi Yiğit. Hayatındaki en nefret ettiği insandı belki de patronu. Bu kadar bencil, bu kadar para düşkünü, bu kadar kro bir insan tanımıyordu hayatında.
  2. Gün Saat 15:45
 "Kaybedecek bir şeyin yok Yiğit" dedi yine kendi kendine. "Bir dakika Esma, geliyorum hemen." Emin adımlarla Patronun odasına doğru ilerledi. Kapıyı tıkladı, gel sesi gelmedi. Ama patronun sesleri geliyordu. Ani bir şekilde kapıyı açtı. Patron ayaklarını masanın üstüne koymuş bir eli göbeğinde bir eli telefonda birisiyle canımlı cicimli konuşuyordu. Yiğit bir anda odaya girince panik olup ayaklarını masadan indirdi. "Ben sana gir dedim mi?!" "Biliyor musun dünyanın en bencil, en para düşkünü, en kendini beğenmiş, halbu ki en kılıksız, en kro insanı olduğunu?" "Sen ne dediğini san..." "Çalışanlarına tonla iş vermene rağmen sabahtan akşama kadar burada sevgililerinde lak lak yaptığını kimse bilmiyor sanıyorsun değil mi? Çalışanlarını geri zekalı yerine koyduğunu kimse bilmiyor sanıyorsun değil mi? Asıl geri zekalının sen olduğunun da farkında değilsin sanırım. O kızların hepsinin seninle paran için birlikte olduğunun da" "Bana bak Yiğ..." Yiğit elini masaya vurdu. "Artık seni dinlemeyeceğim patron bozuntusu. Buradan hep nefret ettim, işimden nefret ettim, büyük sebebi de sensin zaten. Ama artık ne sana ihtiyacım var, ne de işine" "Kov..." "Hayır, ben istifa ediyorum." Yiğit masanın üzerindeki kahveyi alıp eski patronunun üstüne döktü. "Orospu sevgililerinle hayatta mutluluklar" Kapıyı çarpıp çıktı. Patron öylece dona kaldı, olayın şokundaydı. Yiğit hızlı adımlarla Esma'nın yanına gitti. Yanına geldiğinde elini uzattı. Esma şaşkın bir şekilde bakıyordu. "Geliyor musun?" Esma bir Yiğitin eline, bir de suratına baktı "Geliyorum" Yiğitin elini tuttu ve beraber yürümeye başladılar. İki adım attıktan sonra Yiğit "Bir dakika" dedi. Arkasına döndü, çizimleri unutmuştu. Koşarak aldı. Geri Esma'nın yanına gelip elini tuttu. Esma "İyi misin?" dedi. "Hiç bu kadar iyi olmamıştım." Beraber onlara şaşkınca bakan kalabalığın arasından patronun nefret dolu nidaları eşliğinde ofisi terk ettiler.


4 yorum: