Sabaha kadar uyumamışım yine. Sabah ezanının okunmasıyla birlikte
mahelledeki kahvenin yolunu tuttum.
Mahalle kahveleri ve fındık
sobaları. Sen bilmezsin. Nereden bileceksin. Elimde sigara, çayın
demlenmiş olmasını umarak yürüyordum kahveye doğru. İçerisi ısınmış
anladım cama bakınca, Hüseyin Abi hala sobayla uğraşıyor. İçeri girip
selamımı verdim fakat hemen dışarı çıkmak zorunda kaldım. Elimde sigara
ile giremiyormuşum. Adam da haklı daha geçen gün yedi cezayı. Ekmeğine
mani olmayalım. Dışarı oturdum. Ayak baş parmaklarımı hissetmiyordum.
Ama bu sigarayı içmeden de olmuyor be güzelim. Elimdeki sönmeden yeni
bir tane yakıyorum. “Hüseyin Abi, çay, duble!” diyorum. Çay tabağına zor
sığan bir su bardağı ağzına kadar dolu şekilde geliyor. Yanında üç küp
şeker. Demi daha oturmamış. Ağzına geliyor sürekli. İnceden
tükürüyorsun. Yakınmıyorsun ama. Sıcak. Tadı da güzel. “Otur abi sigara
ısmarlayayım” diyorum. Oturuyor. İki dal kalmış paketimi uzatıyorum.
Yüzüme bakıyor. Cebimden açılmamış bir tane çıkarınca alıyor son iki
daldan birini. Diğerini de ben yakıyorum. Bir sigara daha. “Ne oldu be
abim yine aynı sevda mı?” diyor. Benden daha çok üzülmüş bir halde.
Gençliğimi verdiğimi gördü, şahit oldu. Sabah açarken. Gece kapatırken.
Bayramlarda boş olduğunda. Kimsenin dışarı çıkmaya yeltenmediği
havalarda o kahvedeydim ben. Sen’li anılarımla. Aynı sevda dediği “Sen”
oluyorsun. Ama “Sen” öldün artık.
“Yok abi, yeni bir sevda. Daha da yorucu.”
“Olsun evladım, bizde çay bitmez. Hadi üşüme artık. Sevdaya az ara ver.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder