Peki ya nedir huzur?
Kimine göre sevgilinin bir kahkahası.
Kimine göre annenin bir sarılışı.
Kimine göre bir baba kucağı.
Kimine göre okunan bir kitap, dinlenen müzik.
Kimine göre denizinin kokusu.
Kimine göre ise yazmak.
Bana göre mi?
Sanırım hepsi.
Hiçbir zaman huzuru bir adamın kollarında arayan bir kadın olmadım, olamadım. He olmalı mıydın sanki derseniz. Orasını bilemem. Olmadıysam vardır demek bir doğru bildiğim.
Küçük bir kız çocuğuyken annemle kavga ettiğimde koştuğum babam kucağıydı huzur. Ya da babam bana küstüğünde ağladım annem omzu. En güzeli de 3,5 yaşımdayken bu senin kardeşin diye tanıştırılan o ufaklıktı huzur. Daha sonraları da hep huzurun tanımıydı benim için bunlar. Ama sadece yenileri eklenmişti. İlk başta şarkılarım, ardından altı çizilmiş kelimelerim. Yıllarca içime sinen deniz kokusu ve denize kokusuna bulanmış saçlarıyla gelen sevgili. Ve en sonunda acılarımla, tatlılarımla elimden geldiğince yazdığım, yazmaya çalıştığım yazılarım. Yalnız olduklarında huzuru hissettiren ama eksik kalan, bir araya geldiklerinde ise mutluluğumu sağlayan huzur kaynaklarım. Peki neden tek başlarına eksikler? Sevdiğim adamın gözlerimin içine bakarak gülmesi, ağladığımda sarılacağım bir annem yoksa ne işe yarar ki? Ya da zor zamanımda koşacak bir baba kucağı yoksa. Aslında böyle de değil. Annemin babamın kim olduğunu bilmeseydim bir işe yarar mıydı acaba okuduğum kitaplarda altlarını çizdiğim o cümleler. Peki ya dilime dolanan şarkılar? Ya sevdiğim o adam olmasa neye yarardı yıllarca Marmaris'in deniz kokusu. İşte bu yüzden. Bu yüzden benim huzurum bunların hepsi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder