Bulutlar patlayacakmış gibi duruyordu. Hava hafif karanlık,
göl sakin, herkes evindeydi. Çünkü havadan da anlaşılacağı üzere yağmur yağmak
üzereydi. Ufuk’un babaannesi her zamanki gibi yine ertesi günün cilalarını
hazırlıyordu. Önce cila tabağını su ile güzelce temizledi. Ardından dikkatli
bir şekilde cilayı tabağa döktü ve Ufuk’un odasına bıraktı. İşi bitmişti, az
sonra yatma hazırlıkları yapacaktı. Ama normal olmayan bir şey vardı. Her gün
yaptığı şeyi engelleyecek, düzenini bozacak bir şey; Ufuk eve gelmemişti. Öğlen
eve gelip bir iki saat durmuş, ardından arkadaşlarıyla gölde takılacağını
söyleyip evden çıkmıştı.
Bu saate kadar çoktan
evde olması gerekirdi. Ufuk’un babaannesi endişeli bir şekilde camdan dışarıyı
izliyordu. Endişesi yavaş yavaş korkuya kaymaya başladı. Yavaş yavaş yağmaya
başlayan yağmur da korkusunu iyice katladı. Dışarıya çıkıp onu aramayı düşündü
ama çıkamazdı, yağmur başlamıştı ve her an hızlanabilirdi. “Acaba yağmur
başladığından dolayı bir arkadaşının evine mi girdi?” diye düşündü. Ama yine de
bu saate kadar gelmemesi normal değildi.
Babaannesi kafasında
bin bir türlü senaryo yazarken Ufuk’un yavaş yavaş yüzdüğünü gördü. Hemen
kapıyı açtı ve Ufuk’a “Acele et yavrum, yağmur yağıyor!” diye seslendi. Ufuk
yüzmeyi bıraktı ve akarsuya doğru döndü. “Biraz yağmurun altında durmak
istiyorum Babaanne, hızlanmadan gireceğim, merak etme.” diye cevap verdi
ardından. Babaannesi Ufuk’un sesinin her zamanki gibi gelmediğini fark etti.
Hafif titrekti. “Dikkat et yavrum, hızlanırsa gel hemen.” diye seslendi
tekrardan Babaannesi. “Tamam Babaanne, merak etme.” diye karşılık verdi Ufuk.
Hiç hareket
etmeksizin akarsuya doğru bakıyordu Ufuk. Kafasından neler geçtiğini merak etti
Babaannesi. “Acaba annesi ile babasını mı düşünüyor?” diye geçirdi aklından.
Düşünürken gözlerinin önüne bir an o gün, o an geldi. Oğlu ile gelini Dünya’nın
en mutlu iki insanıymış gibi orada duruyorlardı. Yağmur damlaları narince
düşüyordu üstlerine, sanki az sonra ölümlerine sebep olmayacakmış gibi.
Ufuk’un “Babaanne!”
diye bağırması Babaannesini düşüncelerinden sıyırdı. Yağmur hızlanmıştı ve
şiddetli bir şekilde yağmaktaydı. Ufuk akarsuya doğru sürüklenmeye başlamıştı. Babaannesi
bir anda kendini dışarı atarak “Yetişin!” diye bağırdı. Herkes kendini sırayla
dışarı attı. O sırada Ufuk hızla akarsuya sürüklenmeye devam ediyordu, bir
yandan da yardım çığlıkları atıyordu. Ufuk kimsenin yaklaşamayacağı kadar
uzaklaşmış ve akarsuya yakınlaşmıştı.
Herkes çaresiz bir şekilde Ufuk’un yardım çığlıklarını ve Ufuk’un
akarsuya sürüklenişini izliyordu. Sürüklendi, sürüklendi… En sonunda yok oldu,
sanki hiç var olmamış gibi. Babaannesi daha fazla dayanamadı ve bayıldı.
Babaannesi
uyandığında bütün köyün ona doğru baktığını gördü. Herkesin gözleri dolu ve
kızarmıştı. “Ne oldu?” diye sordu önce. Ardından olanlar aklına geldi. Gözleri
dolmaya başladı, boğazı düğümlendi. Sessizce “Ufuk” dedi, ardından “Ufuk’um!”
diye bağırdı. Herkes ağlamaya başladı. “Nerde Ufuk’um?! Nerede?! Geldi mi
Babaannesine tekrardan?! Döndü mü bana?! Bir ciğerim kalmıştı, onu da mı söktü
o lanet olasıca akarsu?! Onu da mı söktü?!”. Herkes hıçkırıklara boğuldu.
Babaannesi bir anda kendini dışarıya attı. Etrafa bakındı. Suyun üstünde
durgunca yüzen iki tahta parçasını gördü. Hızlıca tahtalara doğru yüzdü.
Tahtanın üstünde kalan cila kalıntılarına baktı, tahtalar Ufuk’a aitti. “Beni
de al akarsu!” diye bağırdı Babaannesi akarsuya doğru yüzerken. Komşulardan bir
kaçı hızlı bir şekilde ardından yüzerek Babaannesini yakaladı ve eve doğru götürdü.
Birkaç dakika
geçtikten sonra bir tekne elinde bir defter ile Babaanesine doğru yüzdü ve
defteri uzattı ve “Üzerinde Babaannem’e yazıyor” dedi. Babaannesi defteri eline
aldı ve ilk sayfayı açtı. “Merhaba, ben Ufuk. 1 metre boyunda, 4 metre
uzunluğunda ve 2 metre genişliğindeyim…” Biraz daha okuduktan sonra defterin
bir günlük olduğunu anlamıştı. Diğer teknelere döndü ve yalnız kalmak
istediğini söyledi. Herkes sessizce dışarı çıkmaya başladı.
***
Deli gideli birkaç gün
olmuştu ve ben ne yapacağımı hala bilmiyordum. Birkaç gün boyunca ölüden bir
farkım yoktu. Ne okula gittim, ne göle arkadaşlarımın yanına çıktım. Kafamda
tek bir soru vardı, “Ne yapmalıyım?”
Sonunda günlerimin
böyle geçemeyeceğine ve artık bir karar vermem gerektiğine kanaat getirdim.
Kendimi dışarıya attım. Göl sakin, hava da açıktı. Yağmur yağmayacak gibi
duruyordu. Ben de akarsuya doğru gitmeye ve akarsuyu incelemeye karar verdim.
Akarsuya vardığımda
hırçınca akan suları inceledim. Akan su bazı yerlerde havaya doğru hızlıca
yükseliyordu. Daha da dikkatli baktığımda oralarda kaya parçalarının olduğunu
gördüm. Kaya parçalarının arasında uzun mesafeler vardı. “Nereden baksan benden
5 tane ardı ardına durabilir iki kaya arasında” diye düşündüm. Ardından hızla
akan suya ve kayaya çarpma durumumda nasıl dayanabileceğimi düşündüm.
Tahtalarımı sağlamlaştırabilirdim. Deli’nin evinde bunu yapabileceğim birçok
malzeme vardı. Deli’yi gözlerimin önüne getirdim, onun dış görünüşünü hayal
ettim. O bu akarsudan defalarca geçmişti. Dış görünüşünde bir ipucu olmalıydı.
Yüzerken suyu yararcasına ilerleyişi geldi aklına, ardından ön tarafının sivri
oluşu. Bu şekilde daha hızlı ilerleyebiliyor sanırım diye düşündüm. Ardından arka
tarafındaki kuyruk gibi şeyler geldi gözlerimin önüne. Dönerken hep onlar da
dönerdi. Hemen Deli’nin evine gidip bunları denemeye karar verdim.
Deli’nin evine doğru
giderken içimdeki gitme duygusunun ateşlendiğini hissettim. Yeni yerler, yeni
su birikintileri, yeni göller, denizler, okyanuslar keşfetmek istiyordum.
Yapmak istediğim şey buydu.
Vardığımda önce
tahtalarla iskeletimi sağlamlaştırdım. Gerçekten kendimi daha dayanıklı
hissediyordum. Bu kayalara çarpma durumumda beni koruyabilirdi. Ama riske
atamazdım. Başka bir şeyler düşünmem gerekiyordu. Ardından iki tahtayı uç uca
getirerek önümü sivrileştirdim. Yüzerken daha hızlı ve rahat hareket ettiğimi
fark ettim. Geriye kuyruk gibi şeyleri denemek kalmıştı. Ama bir sorunum vardı,
geriye kullanacak bir tahta ya da herhangi bir şey kalmamıştı. Ne yapmalıyım
diye düşünürken, aklıma okulda bize balıkları bir arada tutabilmek için bize
çaktıkları tahtalar geldi. Yan yana çaktıkları iki tahtanın arasına balıkları
koyuyorduk. Gitmeye karar verdiysem, artık onlara ihtiyacım yok diye düşündüm
ve o tahtaları söktüm. Tahtanın birini sağ tarafıma, diğerini de sol tarafıma
aldım. Sadece sağdaki tahtayı kendime doğru çektiğimde sağa doğru döndüğümü,
sadece soldakini kendime doğru çektiğimde sola doğru, ikisini aynı anda
çektiğimde daha hızlı ilerlediğimi, ikisini aynı anda ittiğimde de
yavaşladığımı fark ettim. Bu hareketler
sayesinde iki kaya arasındayken sağ sol yaparak kayalardan kaçınabilirdim. Hazır
gibiydim.
Kendimi inanılmaz
mutlu hissederken bir anda aklıma Babaannem geldi. O tamamen aklımdan çıkmıştı.
Ben gittiğim zaman ne yapacaktı? Perişan olmaz mıydı? Dünyası tersine dönmez
miydi? Mutluluğumun yerini mutsuzluk almıştı. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
Derken bir anda aklıma Annem ile Babam geldi, onları nasıl kaybettiğim.
Dışarı çıkıp yağmurun
yağmasını bekleyecektim, ardından yağmurun altında duracaktım. Babaannem
sorduğunda biraz durmak istediğimi, ardından geleceğimi söyleyecektim,
hızlandığı zaman da kendimi akıntının kollarına bırakacaktım. Ama böyle olunca
Babaannem’in yine perişan olacağını fark ettim. Diğer insanlar pek umurumda
değildi, ama Babaannem’i önemsiyordum. Ona her şeyi anlatmalıydım. Ama gitmeden
anlatırsam gitmeme kesinlikle izin vermez ve engellerdi. Ondan dolayı ona
günlüğümü bırakmayı karar verdim. Annem ile Babam’ı kaybettiğim gibi
kaybolacaktım ve ardımda bıraktığım günlükle Babaannem’e her şeyi anlatmış
olacaktım.
Yağmur yağmaya
başladı günlük. Artık seninle vedalaşmamın vakti geldi. Kendine ve Babaannem’ e
iyi bak. Ben gidiyorum, Deli olmaya
gidiyorum. Yeni göller, yeni denizler, yeni okyanuslar, yeni hayatlar
keşfetmeye gidiyorum.
Büyüdükçe küçülmeye
gidiyorum.
Beklenen finalin erken gelmesi...
YanıtlaSilUzatıp baymiyim dedim, yanlış mı yaptım?
SilHayır böyle de güzel ama bir kaç bölüm daha olsaydı zevkle okurdum
YanıtlaSilTeşekkürler güzel yorumun için. İleride bir gün daha geniş olanını okursun inşallah
Sil'Akarsuya vardığımda hırçınca akan suları inceledim. Akan su bazı yerlerde havaya doğru hızlıca yükseliyordu. Daha da dikkatli baktığımda oralarda kaya parçalarının olduğunu gördüm. Kaya parçalarının arasında uzun mesafeler vardı.' yüreğime dokundun
YanıtlaSil