22 Ocak 2015 Perşembe

Küçük Deli - Final


Bulutlar patlayacakmış gibi duruyordu. Hava hafif karanlık, göl sakin, herkes evindeydi. Çünkü havadan da anlaşılacağı üzere yağmur yağmak üzereydi. Ufuk’un babaannesi her zamanki gibi yine ertesi günün cilalarını hazırlıyordu. Önce cila tabağını su ile güzelce temizledi. Ardından dikkatli bir şekilde cilayı tabağa döktü ve Ufuk’un odasına bıraktı. İşi bitmişti, az sonra yatma hazırlıkları yapacaktı. Ama normal olmayan bir şey vardı. Her gün yaptığı şeyi engelleyecek, düzenini bozacak bir şey; Ufuk eve gelmemişti. Öğlen eve gelip bir iki saat durmuş, ardından arkadaşlarıyla gölde takılacağını söyleyip evden çıkmıştı.
 Bu saate kadar çoktan evde olması gerekirdi. Ufuk’un babaannesi endişeli bir şekilde camdan dışarıyı izliyordu. Endişesi yavaş yavaş korkuya kaymaya başladı. Yavaş yavaş yağmaya başlayan yağmur da korkusunu iyice katladı. Dışarıya çıkıp onu aramayı düşündü ama çıkamazdı, yağmur başlamıştı ve her an hızlanabilirdi. “Acaba yağmur başladığından dolayı bir arkadaşının evine mi girdi?” diye düşündü. Ama yine de bu saate kadar gelmemesi normal değildi.
 Babaannesi kafasında bin bir türlü senaryo yazarken Ufuk’un yavaş yavaş yüzdüğünü gördü. Hemen kapıyı açtı ve Ufuk’a “Acele et yavrum, yağmur yağıyor!” diye seslendi. Ufuk yüzmeyi bıraktı ve akarsuya doğru döndü. “Biraz yağmurun altında durmak istiyorum Babaanne, hızlanmadan gireceğim, merak etme.” diye cevap verdi ardından. Babaannesi Ufuk’un sesinin her zamanki gibi gelmediğini fark etti. Hafif titrekti. “Dikkat et yavrum, hızlanırsa gel hemen.” diye seslendi tekrardan Babaannesi. “Tamam Babaanne, merak etme.” diye karşılık verdi Ufuk.
 Hiç hareket etmeksizin akarsuya doğru bakıyordu Ufuk. Kafasından neler geçtiğini merak etti Babaannesi. “Acaba annesi ile babasını mı düşünüyor?” diye geçirdi aklından. Düşünürken gözlerinin önüne bir an o gün, o an geldi. Oğlu ile gelini Dünya’nın en mutlu iki insanıymış gibi orada duruyorlardı. Yağmur damlaları narince düşüyordu üstlerine, sanki az sonra ölümlerine sebep olmayacakmış gibi.
 Ufuk’un “Babaanne!” diye bağırması Babaannesini düşüncelerinden sıyırdı. Yağmur hızlanmıştı ve şiddetli bir şekilde yağmaktaydı. Ufuk akarsuya doğru sürüklenmeye başlamıştı. Babaannesi bir anda kendini dışarı atarak “Yetişin!” diye bağırdı. Herkes kendini sırayla dışarı attı. O sırada Ufuk hızla akarsuya sürüklenmeye devam ediyordu, bir yandan da yardım çığlıkları atıyordu. Ufuk kimsenin yaklaşamayacağı kadar uzaklaşmış ve akarsuya yakınlaşmıştı.  Herkes çaresiz bir şekilde Ufuk’un yardım çığlıklarını ve Ufuk’un akarsuya sürüklenişini izliyordu. Sürüklendi, sürüklendi… En sonunda yok oldu, sanki hiç var olmamış gibi. Babaannesi daha fazla dayanamadı ve bayıldı.
 Babaannesi uyandığında bütün köyün ona doğru baktığını gördü. Herkesin gözleri dolu ve kızarmıştı. “Ne oldu?” diye sordu önce. Ardından olanlar aklına geldi. Gözleri dolmaya başladı, boğazı düğümlendi. Sessizce “Ufuk” dedi, ardından “Ufuk’um!” diye bağırdı. Herkes ağlamaya başladı. “Nerde Ufuk’um?! Nerede?! Geldi mi Babaannesine tekrardan?! Döndü mü bana?! Bir ciğerim kalmıştı, onu da mı söktü o lanet olasıca akarsu?! Onu da mı söktü?!”. Herkes hıçkırıklara boğuldu. Babaannesi bir anda kendini dışarıya attı. Etrafa bakındı. Suyun üstünde durgunca yüzen iki tahta parçasını gördü. Hızlıca tahtalara doğru yüzdü. Tahtanın üstünde kalan cila kalıntılarına baktı, tahtalar Ufuk’a aitti. “Beni de al akarsu!” diye bağırdı Babaannesi akarsuya doğru yüzerken. Komşulardan bir kaçı hızlı bir şekilde ardından yüzerek Babaannesini yakaladı ve eve doğru götürdü.
 Birkaç dakika geçtikten sonra bir tekne elinde bir defter ile Babaanesine doğru yüzdü ve defteri uzattı ve “Üzerinde Babaannem’e yazıyor” dedi. Babaannesi defteri eline aldı ve ilk sayfayı açtı. “Merhaba, ben Ufuk. 1 metre boyunda,  4 metre uzunluğunda ve 2 metre genişliğindeyim…” Biraz daha okuduktan sonra defterin bir günlük olduğunu anlamıştı. Diğer teknelere döndü ve yalnız kalmak istediğini söyledi. Herkes sessizce dışarı çıkmaya başladı.
 

***

 Deli gideli birkaç gün olmuştu ve ben ne yapacağımı hala bilmiyordum. Birkaç gün boyunca ölüden bir farkım yoktu. Ne okula gittim, ne göle arkadaşlarımın yanına çıktım. Kafamda tek bir soru vardı, “Ne yapmalıyım?”
 Sonunda günlerimin böyle geçemeyeceğine ve artık bir karar vermem gerektiğine kanaat getirdim. Kendimi dışarıya attım. Göl sakin, hava da açıktı. Yağmur yağmayacak gibi duruyordu. Ben de akarsuya doğru gitmeye ve akarsuyu incelemeye karar verdim.
 Akarsuya vardığımda hırçınca akan suları inceledim. Akan su bazı yerlerde havaya doğru hızlıca yükseliyordu. Daha da dikkatli baktığımda oralarda kaya parçalarının olduğunu gördüm. Kaya parçalarının arasında uzun mesafeler vardı. “Nereden baksan benden 5 tane ardı ardına durabilir iki kaya arasında” diye düşündüm. Ardından hızla akan suya ve kayaya çarpma durumumda nasıl dayanabileceğimi düşündüm. Tahtalarımı sağlamlaştırabilirdim. Deli’nin evinde bunu yapabileceğim birçok malzeme vardı. Deli’yi gözlerimin önüne getirdim, onun dış görünüşünü hayal ettim. O bu akarsudan defalarca geçmişti. Dış görünüşünde bir ipucu olmalıydı. Yüzerken suyu yararcasına ilerleyişi geldi aklına, ardından ön tarafının sivri oluşu. Bu şekilde daha hızlı ilerleyebiliyor sanırım diye düşündüm. Ardından arka tarafındaki kuyruk gibi şeyler geldi gözlerimin önüne. Dönerken hep onlar da dönerdi. Hemen Deli’nin evine gidip bunları denemeye karar verdim.
 Deli’nin evine doğru giderken içimdeki gitme duygusunun ateşlendiğini hissettim. Yeni yerler, yeni su birikintileri, yeni göller, denizler, okyanuslar keşfetmek istiyordum. Yapmak istediğim şey buydu.
 Vardığımda önce tahtalarla iskeletimi sağlamlaştırdım. Gerçekten kendimi daha dayanıklı hissediyordum. Bu kayalara çarpma durumumda beni koruyabilirdi. Ama riske atamazdım. Başka bir şeyler düşünmem gerekiyordu. Ardından iki tahtayı uç uca getirerek önümü sivrileştirdim. Yüzerken daha hızlı ve rahat hareket ettiğimi fark ettim. Geriye kuyruk gibi şeyleri denemek kalmıştı. Ama bir sorunum vardı, geriye kullanacak bir tahta ya da herhangi bir şey kalmamıştı. Ne yapmalıyım diye düşünürken, aklıma okulda bize balıkları bir arada tutabilmek için bize çaktıkları tahtalar geldi. Yan yana çaktıkları iki tahtanın arasına balıkları koyuyorduk. Gitmeye karar verdiysem, artık onlara ihtiyacım yok diye düşündüm ve o tahtaları söktüm. Tahtanın birini sağ tarafıma, diğerini de sol tarafıma aldım. Sadece sağdaki tahtayı kendime doğru çektiğimde sağa doğru döndüğümü, sadece soldakini kendime doğru çektiğimde sola doğru, ikisini aynı anda çektiğimde daha hızlı ilerlediğimi, ikisini aynı anda ittiğimde de yavaşladığımı fark ettim.  Bu hareketler sayesinde iki kaya arasındayken sağ sol yaparak kayalardan kaçınabilirdim. Hazır gibiydim.
 Kendimi inanılmaz mutlu hissederken bir anda aklıma Babaannem geldi. O tamamen aklımdan çıkmıştı. Ben gittiğim zaman ne yapacaktı? Perişan olmaz mıydı? Dünyası tersine dönmez miydi? Mutluluğumun yerini mutsuzluk almıştı. Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Derken bir anda aklıma Annem ile Babam geldi, onları nasıl kaybettiğim.
 Dışarı çıkıp yağmurun yağmasını bekleyecektim, ardından yağmurun altında duracaktım. Babaannem sorduğunda biraz durmak istediğimi, ardından geleceğimi söyleyecektim, hızlandığı zaman da kendimi akıntının kollarına bırakacaktım. Ama böyle olunca Babaannem’in yine perişan olacağını fark ettim. Diğer insanlar pek umurumda değildi, ama Babaannem’i önemsiyordum. Ona her şeyi anlatmalıydım. Ama gitmeden anlatırsam gitmeme kesinlikle izin vermez ve engellerdi. Ondan dolayı ona günlüğümü bırakmayı karar verdim. Annem ile Babam’ı kaybettiğim gibi kaybolacaktım ve ardımda bıraktığım günlükle Babaannem’e her şeyi anlatmış olacaktım.
 Yağmur yağmaya başladı günlük. Artık seninle vedalaşmamın vakti geldi. Kendine ve Babaannem’ e iyi bak.  Ben gidiyorum, Deli olmaya gidiyorum. Yeni göller, yeni denizler, yeni okyanuslar, yeni hayatlar keşfetmeye gidiyorum.

 Büyüdükçe küçülmeye gidiyorum.

5 yorum:

  1. Beklenen finalin erken gelmesi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzatıp baymiyim dedim, yanlış mı yaptım?

      Sil
  2. Hayır böyle de güzel ama bir kaç bölüm daha olsaydı zevkle okurdum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler güzel yorumun için. İleride bir gün daha geniş olanını okursun inşallah

      Sil
  3. 'Akarsuya vardığımda hırçınca akan suları inceledim. Akan su bazı yerlerde havaya doğru hızlıca yükseliyordu. Daha da dikkatli baktığımda oralarda kaya parçalarının olduğunu gördüm. Kaya parçalarının arasında uzun mesafeler vardı.' yüreğime dokundun

    YanıtlaSil