Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Gece adam akıllı uyuyamadım. Sabaha kadar bir oraya bir buraya dönüp durdum. Aklıma gölün nasıl oluştuğu sorusu vardı. Soruyu cevaplamıştım, evet. Ama sorun bu değildi. Yağmur sadece bizim gölün üstüne yağmazdı, yüksek taşların ardına da yağardı. Bu oralarda da göl olabilir mi demekti? Başka göller, başka tekneler de mi vardı?
Bölüm 2
Bölüm 3
Gece adam akıllı uyuyamadım. Sabaha kadar bir oraya bir buraya dönüp durdum. Aklıma gölün nasıl oluştuğu sorusu vardı. Soruyu cevaplamıştım, evet. Ama sorun bu değildi. Yağmur sadece bizim gölün üstüne yağmazdı, yüksek taşların ardına da yağardı. Bu oralarda da göl olabilir mi demekti? Başka göller, başka tekneler de mi vardı?
Güneş doğduğunda
kendimi cilalayıp evden çıktım. Saat oldukça erkendi, okula daha çok vardı.
Gölde bir o yana bir bu yana yüzdüm. Vakit geçmek bilmiyordu. Cevabımı hemen
söylemeli, diğer sorumu Deli’ye açmalıydım. Ama akşamüstü buluşmaya karar
vermiştik, şimdi gitsem kızar mıydı?
Dayanamadım ve
Deli’nin evine gitmeye karar verdim. Dolanarak gitmem lazımdı, çünkü kimsenin
beni görmemesi gerekiyordu. Birileri Deli’yle görüştüğümü anlarsa hiç güzel
şeyler olmazdı. Zaten çok arkadaşım yoktu, olanları da kaybedemezdim.
Deli’nin evine
vardım, orada yoktu. “Acaba nerede?” diye düşündüm. Acaba başka göllere mi
gitmişti? Sorsam beni de götürür müydü? Götürürse Babaannem meraklanırdı, ona
ne derdim? Sorular, sorular, sorular… Sorular tahtalarımı kemiriyor gibiydi.
Vakit ilerliyordu ve
okula gitmem gerekiyordu. Ama canım hiç okula gitmek istemiyordu, bütün günümü
Deli ile geçirmek istiyordum. Ama okula gitmekten başka şansım yoktu. Okula
doğru ilerlemeye başladım. Yolda giderken okulun kabadayı teknelerinden ikisi
bana doğru yüzmeye başladı. Hızlı bir şekilde yanıma vardılar, beni aralarına
alıp bir sağa bir sola ittirdiler. “Yapmayın, cilamı mahvediyorsunuz!” dedim,
ama dinlemediler. “Cila da cila olsa, tükürüğüm cilandan daha değerli!” dedi
bir tanesi, sonra karşılıklı kahkaha attılar. Benimle uğraşırlarken bir anda
beni bıraktılar. Şaşırmıştım, normalden daha kısa sürmüştü uğraşmaları. Sonra
arkamı döndüğümde Deli’yi orada gördüm. Kendimi “Deli!” diye bağırmamak için
zor tuttum. Bir an kendimi çok mutlu hissetmiştim. Sessizce yanımdan geçti ve
ilerlemeye devam etti. Dönüp onu izlemek istiyordum ama teknelerin şüphelenmemesi gerekiyordu. Bu yüzden istifimi bozmayarak okula doğru
ilerlemeye devam ettim.
***
Okul her zamanki gibi
sıkıcı geçmişti. Okuldan sonra hızlıca eve gittim ve eşyalarımı bıraktım.
Ardından arkadaşlarımla gölde oyalandım. Oyalandım diyorum çünkü arkadaşlarımla
gölde oynamak benim için oyalanmak gibiydi, akşamüzeri olmasını kolaylaştıran
bir etmendi benim için. Arkadaşlarımla oynarken bir arkadaşım “Acaba Deli ne
zaman gidecek? Geldiğinden beri huzurumuz kalmadı. Buraya gelip oynamak için
bile zar zor izin alıyorum annemden. Gitse de rahat rahat dolansak gölde.”
dedi. Ben de “Evet ya, gitse de rahat rahat dolansak.” dedim. Onun gitmesini
hiç istemiyordum. Hep burada kalmasını, bana onun gibi nasıl olunur öğretmesini
istiyordum.
Hava kararmaya
başlamıştı. Arkadaşlarıma “İyi akşamlar, ben eve gidiyorum, yarın görüşürüz.”
diyerek vedalaştım. “Daha erken Ufuk, nereye gidiyorsun, balık tutacaktık hem?”.
“Kendimi yorulmuş hissediyorum, eve gidip dinleyelim.”. Eve gitmiyordum tabi
ki. Eve gider gibi yapıp bizim evin oradan dolanarak Deli’nin evine doğru gitmeye
başladım. Çok heyecanlıydım. Acaba cevabım doğru muydu? Doğru değilse doğru
cevap neydi?
Deli’nin evine
vardığımda Deli, her zamanki gibi bir şeyleri bir araya getirmekle meşguldü.
Çarşaf ve üzerindeki “Daha uzun götürecek yakıt bul.” yazısı hala duruyordu.
“Selam Deli” diye seslendim. Arkasına dönmeden “Hoş geldin.” diye cevap verdi.
“Ne yapıyorsun?”, “Soruma cevap arıyorum. Sen soruna cevap aradın mı?”.
“Aradım, hatta bir tane buldum.”. Bana doğru döndü. Gülümsüyordu. “Seni
dinliyorum” dedi. “Bulunduğumuz yer bir kase gibi. Yağmur yağdıkça da kase
doluyor. Aşırı dolduğu zaman göl hırçınlaşıyor ve fazla su akarsudan giderek
yok oluyor. Böylece göl sakinleşerek eski haline dönüyor.”. “Güzel, ama bir
yerde sıkıntı var.” “Nerede?”. “Akan suyun yok olduğunu nerden biliyorsun?”
“Çünkü…” “Çünkü?” “Aslına bakarsan, bilmiyorum. Bize bu gölden ve akarsudan
başka su birikintisinin olmadığı öğretildi. Ben de ondan dolayı yok oluyor
dedim.”. “Madem su yok olacak, o zaman akarsuya ne gerek var? Akarsu olmadan
yok olurdu?”. “Yani su yok olmuyor. Peki nereye gidiyor? Başka bir göle mi
akıyor? Başka göller mi var yani?”. “Sadece başka göller yok, göller, denizler,
okyanuslar var.”. “Denizler ve okyanuslar mı? Onlar da ne demek?”. “Gölden çok
daha büyük su birikintisi hayal et. Onun adını Deniz koy. Denizden de büyük bir
su birikintisi hayal et, onun adına da Okyanus yok. Ama bunları hayal etmek
zordur. Çünkü bir tekne ancak aşina olduğu şeylerin hayalini kurabilir.”. “Bana
biraz Deniz ile Okyanusu anlatır mısın?”. “Bence ben anlatmayayım, oraları
kendin gör, kendin öğren.”, “İyi ama nasıl?” “Kendini büyüterek.”. “Senin gibi
mi büyük mü olmalıyım yani görmek için?”,
“Ben büyük değilim ki Küçük Deli.”. “Büyük değil misin? Şu haline bir bak,
benim 10 katımsın.”
“Bu göle göre
kıyasladığımız zaman biraz büyük olabilirim, evet. Ama o akarsuyu geçtiğim
andan itibaren, karşılaştığım her zorlukta ve aştığım her engelden sonra denk
geldiğim daha büyük su birikintilerini gördüğüm zaman, anladım ki aslında ben
bir hiçim. Akarsu benim ilk engelim oldu, kendime bir şeyler takarak,
kuvvetlendirerek o engeli aştım. Sonra daha büyük bir göle vardım. Orada
akarsudan daha zor bir engelle karşılaştım, yine kendimi kuvvetlendirerek o
engeli de aştım. Zamanla daha büyük engellerin, daha büyük su birikintilerinin
içinde buldum kendimi. O su
birikintilerinin, o denizlerin, okyanusların içinde yüzerken ne kadar da küçük
olduğumu anladım aslında. Büyüdükçe küçüldüm yani.”. Bir süre ikimiz de sessiz
kaldık, bana söylediklerini algılayabilmem için vakit tanımış gibiydi.
Söyledikleri gerçekten inanılmaz, akıl almaz şeylerdi. Bir o kadar da
büyüleyiciydi. Ben de engelleri aşmak istiyordum, ben de akarsuyu geçmek
istiyordum, ben de büyümek istiyordum, ben de büyük su birikintilerinde yüzmek
istiyordum. “Öğret bana.” dedim ve ekledim, “Bana akarsuyu nasıl aşacağımı
öğret.”. “Oku.” dedi. “Nasıl yani?
Akarsuyu nasıl okuyayım?” dedim. Şaşırmıştım. “Akarsuyu oku, onu incele, analiz
et, anla. İçindeki her bir tehlikeyi, her bir engeli tespit et. Sonra araştır,
o engelleri nasıl aşabileceğini, o engellerin üstesinden nasıl gelebileceğini bul.
Son aşama, cesaret et. Kendini ikna et ve kendini akarsuyun kollarına bırak.”. “Peki
ya paramparça olursam, Babaannemin söylediği gibi?”. “Babaannen hem haklı, hem
haksız. Her tekne o akarsuyun kollarına kendisini bırakamaz. Çünkü her tekne o akarsuyun
üstesinden gelmeye hazır değildir. Olay akışına bırakmak değil, akışına
bırakmaya hazır olup olmamaktır. Buradaki diğer tekneler şu an bulunduğu
durumlarda kendilerini akarsuyun akışına bırakırlarsa paramparça olurlar. Ama
sen kendini kuvvetlendirmiş, büyütmüş ve hazır olmuş olacaksın.”
Söyledikleri
karşısında büyülenmemek elde değildi. Kendimi hiç böyle hissetmemiştim.
İnanılmaz bir duygu karmaşasındaydım; korku, merak, mutluluk, heyecan… Düşünmem
gerekiyordu, düşünmem ve karar vermem. “Bana zaman ver, düşünmek için.” dedim. “Zaman
senin zamanın, istediğin kadar düşünebilirsin.” dedi. Biraz daha sessizce oturduktan
sonra havanın karardığını ve eve gitme vaktinin geldiğini fark ettim. Zaman ne
kadar da hızlı geçmişti. “Artık gitsem iyi olacak, Babaannem merak etmesin.”
Babaannem… Buralardan çekip gitsem, Babaannem’e arkadaşlarıma ne diyecektim?
Hepsinin tepkisi bana ne olurdu? Benden nefret ederler miydi? Babaannem kahrolmaz
mıydı? “Tamam, Küçük Deli, kendine iyi bak.” “Sen de Deli.”
Kafam çok dolu. Ne
yapmalıyım? Yeni yerler, yeni su birikintileri, Okyanusları, Denizleri mi
keşfetmeliyim; yoksa buradaki balıkçı teknesi hayatıma devam mı etmeliyim? Hem
gittim diyelim, Babaannem perişan olmaz mı? Onu gitmeye ikna edebilir miyim?
Annem ile Babam’a olanlardan sonra ikna edebileceğimi sanmıyorum. Belki de ikna
etmeme gerek yoktur? Bilmiyorum günlük, bilmiyorum.
Gerçekten bilmiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder