6 Ocak 2015 Salı

Küçük Deli - Bölüm 1

 Merhaba, ben Ufuk. 1 metre boyunda,  4 metre uzunluğunda ve 2 metre genişliğindeyim. Civarımdaki herkes gibi tahtadan yapılmayım. Yüzmek en sevdiğim şeydir. Boş zamanlarımda arkadaşlarımla gölde takılırız. Takılacak başka bir yer de yok zaten. Ha pardon, bir akarsu var. Ama kimse oraya gitmez, söylenenlere göre tehlikeliymiş baya. Orada yüzmeye kalkarsak paramparça olurmuşuz, kimse paramparça olmak istemez, değil mi? Her neyse, sıradan bir balıkçı teknesiyim işte. Bu kadar kendimi tanıtmam yeter, asıl konuya geleyim şimdi.
 Bugün arkadaşlarla gölde takılırken, daha önce hiç görmediğimiz birisi geldi göle. Bu kişinin dış görünüşü bizimkinden farklıydı. Boyu çok uzundu bir kere, en az 10 metre, uzunluğu ve genişliği de çok fazlaydı. Ne olduğunu kimse bilmiyordu, ama eskiden buralarda yaşayan biriymiş, arkadaşım öyle dedi. İlk gördüğümde en çok şaşırdığım şey o kadar büyük olup da nasıl yüzebiliyor olmasıydı. Gerçekten hayret ediciydi.
 Hava kararana kadar arkadaşlarımla oynamaya devam ettim. Hava karardığında Babaannem'in yanına gittim, o kişinin kim olduğunu anlatmasını istedim. Anlatacak başka kimsem yoktu. Annem ile Babam'ı küçükken kaybetmiştim. Ailemden geriye kalan tek kişi Babaannemdi. Babaannem bana, Annem ile Babamın o akarsuda yüzmeye çalışırken öldüklerini söylemişti. O akarsuyu sevmiyordum.
 Babaanneme o kişinin kim olduğunu sordum. Bana onun deli olduğunu söyledi. "Nasıl yani?" dedim. "O yıllar önce buralarda yaşayan, daha sonra da buraları terk edip başka yerlere giden biri. Buradaki balıkçı teknelerine deli saçması şeyler söylerdi, kimse onu dinlemedi. Çünkü herkes deli olduğunu biliyordu. O da buraları terk etti." dedi Babaannem. Şaşırmıştım. Buradan başka yaşayacak yerler de mi vardı? Başka göller de mi vardı? "Peki babaanne, o niye bizden farklı gözüküyor? Daha büyük, daha ihtişamlı. Nasıl öyle yapmış kendini?". Babaannem sinirlendi. Sinirinden tahtaları gıcırdamaya başladı. "O, o şekilde çünkü deli! Kafanı böyle deli saçması şeylerle meşgul etme!". "Peki Babaanne" dedim. Babaannemi hiç bu kadar sinirli görmemiştim. Korkmuştum, ondan dolayı da başka bir şey sormadım, daha doğrusu soramadım.
 Onu gizlice gözetlemeye karar verdim. Merak ediyordum çünkü. Her ne kadar Babaannem ona yaklaşma dese de içimde inanılmaz bir yaklaşma isteği vardı. Nasıl o görünüşe sahip olmuştu? Başka yerlere nasıl gitmişti? Bildiğim kadarıyla gölden başka tek su birikintisi akarsuydu, onu da herkes ölüm olarak nitelerdi. Hani oraya girince kimse sağ çıkamazdı? Kendimi daha önce hiç böyle hissetmemiştim. İçimde inanılmaz bir merak duygusu vardı.
 Bir kaç saat boyunca gölün her yerine baktım, ama ona rastlayamadım. Daha doğrusu her yere baktığımı sandım. Kimsenin pek uğramadığı, karanlık, korkunçlu bir köşesi var gölün. "Büyük ihtimalle orada" diye düşündüm. Korkuyordum, ama içimdeki merak duygusu korkumu bastırdı ve oraya gittim.
 Tahmin ettiğim gibi oradaydı. İki ağacın arasına çarşaf gibi bir şeyi asmıştı, biraz yıpranmış duruyordu. Çarşafın  üzerinde de bir şeyler yazıyordu. Uzaktan okuyamıyordum. Etrafında bir sürü çöp vardı. Kağıda bakıp bakıp çöpleri bir araya getiriyordu. Sanırım birbirine bağlıyordu, sonra onları üzerine monte ediyordu. Bir süre izledikten sonra anladım ki çöp dediğim şeyler onu daha da güzel, daha da ihtişamlı hale getiriyordu. Yaptığı şeylere hiç anlam vermesem de, kendimi büyülenmiş gibi hissediyordum.
 Uzun bir süre onu öylece izledim, daha da güzelleşmesini, daha da ihtişamlı hale gelmesini izledim. Sonra bir anda bana doğru döndü. Ve yumuşak bir ses tonuyla "Merhaba" dedi. Korkmuştum, cevap vermek istiyordum ama veremezdim. Babaannem öğrense bana çok kızardı, cevap vermemeliydim. Hızlıca oradan uzaklaştım. Hiç durmadan eve kadar geldim.
 İçim içimi yiyordu. Birilerine içimdeki merak duygusunu anlatmak istiyordum. Ama anlatamazdım, çünkü bir deliyi kim merak etsindi değil mi? Benim adım da çıkardı hem, arkadaşlarım beni dışlardı. Ben de bir günlük tutmaya karar verdim ve işte buradayı yazıyorum.
 Onunla konuşmalıyım. Belki Annem ile Babam'ı görmüştür? Ya da ne biliyim, belki ondan kalanların nerede olduğunu biliyordur. En azından Onları ziyaret edebileceğim bir mezarları olur? Hem madem tek göl burası, o nerede yaşıyordu? Başka göller mi vardı? Başka göllere nasıl gitmiş? Akarsu hani ölümcüldü?
 Yarın O'nunla konuşacağım. Konuşmam lazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder