23 Ocak 2015 Cuma

Çığlık Çığlığa

Bir köşede öylece oturmuş, üzerime çöken bu ağırlığı atmaya çalışıyordum. Evet, bilmek suçtu. Bilmek, insanın sırtına yüklenen en ağır yüktü. Ben de kamburum umrumda olmadan bu yükü taşımaya çalışıyordum bir yerinden. Hiçbir şey söylemedim uzunca bir süre. Ne düşündüğüm hakkında hiçbir fikrim yoktu. Herkes çıkmıştı odadan. Yalnızdım. Çığlık çığlığa bir yalnızlıktı bu. Bir anda biri girse ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum. Dudaklarım kurumuştu. Epeydir su içmemiştim ama sebebi bu değildi. Yüreğimin harıyla kurumuştu dilim dudağım bu kez. Bunun bi açıklaması yoktu. Neden buradaydım ben? Zaman beni neden buraya getirmişti? Soruyordum. Aslında soran ben değildim. Sorular geliyordu. Zihnim buna karşı koyamıyordu. Nefes alıp verişlerim hızlanıyordu. Dayanamıyordum. Ben bu yükü kaldıramayacaktım sanırım. Unutmanın bir yolu yok muydu? Arkama bakmadan kaçasım vardı. Kaçacak yerim olsaydı bir an durmazdım. Ama kaçamazdım. Kaçan felakete kaçardı, biliyordum. Attila Ilhan okudum ben de. Aşığı olduğum sokaklarda olduğumu hatırıma getirdim. Yalnız değildim. İçimde bin bir gürültü kopuyordu. Dışımda bir karanlık. Dışımda bir ürkeklik. Sığınabileceğim tek kapı vardı:  كُنْ فَيَكُونُ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder