25 Ocak 2015 Pazar

Akçaağaç Sanırım (Bölüm 2)

Aynı Ağacın Altında(Bölüm 1)

Cumartesi!! Çok uzun zamandır bana hiçbir anlam ifade etmeyen bu kelime artık istediğimi yapabileceğim bir günü anlatıyor. Boş zaman diye bir şeye sahibim ve bu inanılmaz güzel bir şey. Dershane yok, okul yok. Pazar günlerimi drama atolyesi ile dolduruyorum ama cumartesi bütün gün boşum. Bu hafta bizimkilerle çok vakit geçirdim artık biraz da sevdiceğimin yanına gitmeliyim. Çok yoruldum, çok yıprandım. Planlarını yaptığımız kısa filmler için ekipman alırken binbir türlü şeyle uğraştım. Bir yandan da okul bastırınca fazla geldi sanırım. Biraz sarj olmam lazım. Enerji toplamam, moralimi düzeltmem lazım. En bitkin olduğum anda bile sadece yüzünü görerek kendime geldiğim insana biraz vakit ayırmalıyım. Bu yüzden onu bu sabah 9.05'te aradım. Haftasonları tam 9 da kalkar. Yaklaşık 10 dakika yatağının içinde oyalanır. Işte tam bu sırada da benimle konuşmaya bayılır. Ben genelde o saatte uyuyor olurum ama bugün kendimi ona adıyorum. Bu sabah 8'de kalktım kafam biraz dağınıktı, önce odamı toparladım. Yoğun olduğum zamanlarda düzenim biraz bozuluyor eşyalarım olması gereken yerlerden biraz uzaklaşıyorlar. Önce onları toparladım sonra da kafamı. Odamı toplamak her zaman bana yardımcı olmuştur. Ben her şeyi somutlaştırmayı sevdiğim için aklımı genellikle odamın yerine koyarım. Bir bilgiyi ararken çekmeceleri falan ararım, onların içinde saklarım öğrendiklerimi. Neyse düzenimi yeniden sağladıktan sonra onu aradım, telefonda yaklaşık yarım saat konuştuk. Bugün bütün gün seninim dedim, pek sevinmemiş gibi konuşmaya çalışsa da onun da beni özlediğini biliyorum. Benimki trip atmaz, sessizliği ile acı çektirir bana genelde. Bugün de biraz öyle oldu. Fazla bir şey söylemedi. Biraz rahatsız oldum başta ama buluşunca gönlünü alacağım için fazla kafaya takmıyorum bu sefer.

 Bizim okulda ormana yakın tarafta bir düzlük var. O düzlüğün sonunda da kocaman bir ağaç. O ağacın o kadar çok yaprağı var ki dökecek... Sanki her şeye rağmen hayata tutunmuş biri gibi, ne ile karşılaşacağını bilen ve kötü günlere hazırlanan biri... Ne ağacı olduğunu bilmiyorum. Akçaağaç sanırım. Böyle sonbaharda yaprakları kıpkırmızı oluyor. Işte bu ağacın altında buluşuyoruz hep. Hem gözden ırak hem de ormanın hemen yanında, oksijeni bol, huzur dolu bir yer. Şehrin, derslerin yoğunluğundan sıyrıldığımız ve yalnız kalabildiğimiz tek yer burası aslında.

*************************

Bugün O'nunla buluştuk, bizim ağacın altında yine. Hayatıma en beklenmedik zamanda girip bu kadar hayatımın bir parçası olması beni şaşırtıyor açıkçası. O olmadan hiçbir şeyin tadı yok gibi. Daha önce ne yapıyordum diye sorup duruyorum kendime. Biraz erken gittim buluşma yerimize. Ağacın altına oturup kitap okudum biraz. Yazın sıcağında pişip kızaran yaprakları izledim. Yavaş yavaş cansızlaşmaya başlamışlardı. Aralarında tek tük kuruyup yere düşenler vardı. Bir tanesini elime alıp incelemeye başladım. Rengi kıpkırmızıydı. Tam kurumamış olmasına rağmen neden düştüğünü merak ettim. Sonra ayağa kalkıp en kırmızı ve en taze olan yaprağı kopardım. Okuduğum sayfanın arasına koydum. Biraz sonra O geldi zaten. Gelirken yüzü yere bakıyordu. Üzgün bir hali vardı yanıma kadar geldi sonra kafasını kaldırıp bana bir demet papatya verdi. Aslında biraz kızacaktım O'na ama kızamadım. Yüzünü görünce unuttum kızmayı. Birlikte saatlerce oturduk, hasret giderdik. Bugün bir garipti aslında. Bir farklı bakıyordu gözlerime bir farklı konuşuyordu benimle. Sanki böyle son konuşmamızmış gibi. Bana veda edercesine son kez yüzüme doyar gibi. Sesimi unutmamak için az konuşup beni dinler gibi.

Bu senenin başında ailem okul için başka bir şehre gitmemi pek hoş karşılamamışlardı. Faruk olmasaydı gelemeyecektim buraya. Göremeyecektim bu güzelliği. İyi ki tanıştırmışım O'nu ailemle. Kısa sürede babamın güvenini nasıl kazandığına hâlâ inanamıyorum ama başardı bir şekilde. Babam güvenmese göndermezdi beni zaten. Babamın da O'nu sevmesi beni mutlu ediyor. Hâyal kurmamakta anlaşmıştık ama yine de bazen kendime hakim olamıyorum bir aile olma fikri beni heyecanlandırıyor.
 Faruk'un günlügünü okuduğumdan beri sana daha da yakınlaştım günlük. O'nun bana verdiği gibi ben de seni O'na vereceğim bir gün. Şuanda haberi yok senin varlığından ama yaklaşıyor o gün hissediyorum. Bir gün hazır olduğumda, "bir" olmaya, vereceğim seni. Şimdilik hoşçakal, yarın görüşmek üzere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder