15 Temmuz 2014 Salı

4 Ağustos 2014

 Bundan birkaç ay önce, YGS'den biraz önce okulda bir "Yurtdışında eğitim" dalgası başladı. Başlarda çoğu kişi ciddiye almadı ama içten içe coğu insanda bir merak vardı tabii. Benim de öyleydi, başta merak ettım, cazip geldi. Her zaman yaptığım gibi kafamda hayaller kurdum yine falan. Ama inanır mısın, sen istemezsin diye, ben de sensiz zorlanırım diye bir nevi kafamdan direk def ettim bu düşünceyi. Kimselere açmadım, gömdüm, ta ki sana bahsedene kadar.
 Sana bahsettim ve inanır mısın hiç ama hiç beklemediğim bir tepki aldım. "Beni bırakıp nereye gidiyorsun, ben ne olacağım burada, özlemeyecek misin..." tarzı bir tepki bekliyordum. Haksız tepkiler değildi bunlar tabii ki. Kesinlikle ben de öyle düşünüyordum, ama dayanırdık da diyordum. Nelerin üstesinden geldik, bunun da üstesinden geliriz dedim. Öylesine açtım konuyu ve bana "Tabi ki git Burak, böyle bir şey kaçırılır mı senin için çok iyi tecrübe olur" tarzı bir tepki aldım. Tam hatırlayamıyorum kelimesi kelimesine, kafam darmaduman. Şaşırdım tabi. Baya fazla şaşırdım hatta, istemsizce bir kahkaha attım. Vay be dedim, ne kadar da olgun karşıladı. İçime bir şevk geldi, evet gitmeliyim dedim, imkanım varsa gitmeliyim, bu hem benim, hem "Bizim" geleceğimiz için iyi olur dedim. Annemi aradım, annem dershane hocasını aradı. Konuşuldu, insanların numarası alındı. Başlarda mümkün gözükmüyordu aslında, hem maddi sebepler olsun hem manevi sebepler olsun. Ben elimden geleni yapayım da gitmesek de canım sağolsun modundaydım. Olan her olumlu-olumsuz gelişmeyi seninle paylaştım. Paylaşmaya çalıştım. İşler beklediğimden daha hızlı ve olumlu ilerlemeye başladı, okulda annemle görüşüldü, ondan sonra yurt dışından temsilcilerle görüşüldü. Ben bu sırada YGS ve LYS'yi baya boşladım tabi. Eşeklik benimkisi. Arada olumsuzluklar, iniş çıkışlar, annemle kavgalar falan oldu. Moralim taban da yaptı tavan da. Sonra "Ben buraya nasıl geldim ki lan" diyerekten kendimi vize görüşmesinde buldum. Bundan önceki banka mektubu, dil okulu kabul belgesi gibi meşakketli işlerin hepsi kolay bir şekilde halledildi. Şaşırmıştım.  Vize görüşmesi 2 dakika falan sürdü ve "Vizeniz onaylandı, 3 ila 5 iş günü içerisinde vizenizle birlikte pasaportunuzu alacaksınız." dedi görüştüğüm görevli. "Teşekkürler" dedim, çıktım.
 İnanır mısın, sevinemedim çok fazla. Vizeyi aldım yaşasın tarzı bir kelime çıkmadı ağzımdan. Ya da böyle uzun süreli bir gülümseme sarmadı yüzümü. Öyle suratsız bir şekilde konsolosluğu terkettim. İçimden "Onunla paylaşamıcağım ki." dedim. Farkında değilsin belki ama her şey aslında senin bu olayı onaylamanla başladı.
Ve ben bunu sağlayan kişiye teşekkür bile edemedim, ya da bunu ona haber veremedim. Bilmiyorum...
 Vizeyi aldım ama annem hiç bir zaman "Neyse gidiyorum ben ya içim rahat" dedirtmedi bana. Çünkü kendi çapında şartları vardı. Eğer burada iyi bir yer kazanamazsam, annem ODTÜ İşletme diyordu bu iyi yere, gidemeyecektim. Başlarda ciddiye almıyordum aslında ama her olumlu gelişmede bana bunu söylemesi ciddi olduğunu gösteriyordu sanki. YGS'den çıktım aynı şeyi dedi, LYSden çıktım bu sefer sonuç açıklanana kadar dedi, sonuş açıklandı tercihler açıklanana kadar dedi. Arada bir sürü pot kırdı tabi, uçak biletini aldığına dair falan. 
 Ve bugün kesinleşti. Biletini aldığını kesin olarak biliyorum. Gidiyorum ben. Mutlu muyum, değilim. İyi hissediyor muyum, hayır. Kaçıyorum ben aslında. Kendimden kaçıyorum, bu şehirden kaçıyorum, bu anılardan kaçıyorum sanki.
 Hep hayal ettim, ben Amerikalarda uçan bir uçurtma olacaktım, sen de benim ipimi Türkiye'den tutan bir melek. Hayaller bizi en çok üzen zaten değil mi. Hayaller...

9 yorum: