Bugün öğlen ananemgilden Kızılay’a gitmek
üzere otobüse bindim. Dawkins okudum yol boyunca. Allah razı olsun valla, ne
güzel şeyler açtı bana anlatamam. (Ama harbi anlatamam yani şu an, bire birde
gelin.) Her neyse işte, okurken ineceem
yeri geçmişiz de farkına varmamışım. La niye yalan söylüyom, yanlış otobüse
binmişim işte! İndim hemen durumu fark edince tabii. Allah’tan şoför tarif etti
nasıl gideceemi Kızılay’a da, yavaştan yürümeye başladım. Tabi ama yine kitap
tutkum, ya da “philosophia” mı desem, beni 15 dakikalığına engelledi. Bi
kitabevi gördüm. Girdim. Harika bi yerdi. Çok fazla akademik kitap vardı.
İçimdekileri saklayamayıp, silindir şeklindeki, içinde Aristo’dan çevirilerin
de bulunduğu felsefe kitaplığına sarıldım kucak dolusu. Sarhoş bi şekilde
kitapları karıştırdım. Bi birini alıyor önsözünü okuyup yerine koyuyor, bi
birini alıp arkasını okuyor, bi birinin sayfalarını kokluyordum. Muhteşemdi
doğrusu. Nasıl da gelmiştim buraya hiç elimde olmadan. Cennet fazla uzakta
olamazdı.
Dakikalar sonra
kendime gelebildim ancak. Buranın hangi semt olduğunu bilmiyordum. Daha
sonraları da buraya gelmek istiyordum. Öğrenmeliydim neredeyim ben. Kasada bi
bayan vardı. Kafasını öne eğmiş yüzü görünmüyordu. “ Afedersiniz, ya şans eseri
buldum ben burayı da, tam neredeyiz bilmiyorum. Acaba Kızılay’dan falan nasıl
gelebilirim bi daha buraya? ” Kafasını yavaşça kaldırdı. Göz göze geldik.
Kocaman kahverengi gözleri vardı. Yoo gözleri büyük değildi, göz bebekleriydi
büyük olan. Hem tam kahve de değil, belki biraz sulandırılmış bi kahveydi. Bol
şekerli . Kırmızı ruj vardı dudaklarında da. Onları bakmadan gördüm. Gözlerinde
kaldı zira gözlerim. O sözünü bitirdiğinde, iltifat etmek istedim ona.
Yapamadım. Utandım. Daha önce hiç iltifat etmediğimden midir bi kıza
bilmiyorum. (içimden gelerek) Teşekkür ederek raf aralarında 1 dakikalığına
daha gezindim. Kendimi farklı hissediyordum. Aristo yoktu kafamda; farkında
değildim.
Popüler
romanların arasında gezindiğimi, gözlerim bana geri geldiğinde ancak
anlayabildim. Hemen uzaklaştım o raflardan. (Umarım kimse görmemiştir ordayken
beni) Bir yandan hala nacizane bi şekilde bayana iltifat etmeyi düşündüm. Ama
yeterince toparlayamadım kendimi. Arkama dönmeye, ikinci kez o gözlere bakmaya
cesaret edemeden çıktım kitabevinden. Cenneti arkamda bırakıp kalabalığa
karıştım…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder