22 Ekim 2020 Perşembe

Buradakiler 2



Malum olayın üzerinden iki gün geçmişti. İki günde dünya ne çok değişmişti! Hazırladığım harcı güzelce sürmüş, sıvamıştım. Sonra, önceden bilendırdan geçirdiğim şeker kırıntılarını serpmiştim. Şimdi çok daha tatlı bir dünyaydı bu elimde tuttuğum. Görenin ağzı sulanır, “ay yerim ben onu, bıcı gıcı” falan derdi. Neyse ki ben tatlı sevmezdim. Kahveyi sözgelimi şekersiz, sütsüz içerdim. O gün de yine balkonumda oturmuş kahvemi içiyor, pembeli sarılı şekerleriyle masanın üzerindeki dünyaya bakıyordum.

Dalmıştım. Onu sokakta gördüğümden beri ara ara düşünür olmuştum. Belki de bilerek tanımazlıktan gelmişti beni. Kendini bi bok sanıyordu; beni beğenmemişti, beğenmeyeceğini düşünmüştü. O da biliyordu benim ben olduğumu. Oysa yine de bir şansı hak etmez miydim? Dünya bunca değişmişken, ben aynı kalmış olabilir miydim?

Kafamı çevirip sokağı süzdüm yine onu görmek umuduyla. Çocuklar çift kale maç yapıyorlar. Bir kale diğerinden küçük olmuş. –İnip taşı düzeltsem mi? Düzeltsem ne yazar! Kaleci çocuk kesin hile yapıyordur, yine küçültür kaleyi.- Gol oldu. Ayağa kalkıp alkış tutuyorum. Çocuk garipsiyor. Ağır adımlarla defansa yürüyor. Gol değilmiş. Kale orası değilmiş ki bir kere. -Boşuna kalecinin günahını aldım.- Yerime oturuyorum. Herkesi kendi dünyasıyla baş başa bırakmalı.

Paltomu giyip çıktım biraz sonra. Oyun alanına girmemeye dikkat ederek geçtim çocukların yanından. –Tamam, bilerek taç çizgisine bastım birkaç kez. Ama onlar da yalandan sevinemezler miydi benimle beraber? Hiç!- Bizim sokağın sonuna gelince çamların olduğu sokağa girdim. İki yanı çam ağaçlarıyla çevrili bu sokak kozalaklarla dolu. Her seferinde bir kozalağı tekmeleye tekmeleye sokağın sonuna kadar götürürüm, yine öyle yaptım. Sonra kozalakla vedalaşıp, söğüt ağacının oradan, diğer bir sokağa saptım. Küçük kirazı geçtikten sonra muhtarlığın önünden yürüdüm. Yüce devletimizin en yakınımdaki temsilcisini hacerül esvedi selamlar gibi selamladım. Ve işte, hırdavatçının önündeyim.

-Selamu aleyküm.

-Aleyküm selam.

Spatula, alçı, arap sabunu ve silikon kalıp. Aldım çıktım. Yine kapının önündeyim. –Acaba bıraktığım kozalak aynı yerde midir hala?- Elimde poşet, yeni malzemelerle yapacağım yeni dünyayı düşleyerek kiraza doğru yürümeye koyuldum tekrar. Tam birkaç adım atmıştım ki karşımda onu gördüm! Muhtarla konuşuyor. Olsa olsa birkaç metre var aramızda. Varlığımı hissedip bana baktılar. Muhtar gülümsedi.

-Hayırlı günler!

-Eyi günler Abi.

O da bakmıştı bana ama buradan bakınca –evet, buradan- ne düşündüğünü anlamak imkânsızdı. Yüzünde zerre duygu emaresi yoktu. Çekindim. Deli sanılmaktan korkup, konuşmaya yeltenemedim. Yürümeye devam edip kirazı geçtim. Söğüdün yanında bıraktığım kozalağı elime aldım ve çam ağaçlı sokaktan hızlı hızlı yürüdüm. Çocukların maçı bitmiş, kaldırımda meybuz yiyorlardı. Oyun alanının ortasından geçip eve attım kendimi. Yatıyorum.

Dünyama sarılıp gözlerimi kapadım.  

4 yorum:

  1. Çok beğendim, belki ilk kez metni olduğu gibi hayal edebildim. Çok açıktı, çok doğaldı. Emeğinize sağlık!

    YanıtlaSil
  2. Tekmile nur Sönmez9 Haziran 2021 00:06

    Mükemmel.

    YanıtlaSil