2 Haziran 2020 Salı

Hayal Kırıklığına Hazırlanmak


Umursanmamak, herhangi bir ikili ilişkide bir insanın görebileceği en dip noktalardandır. En dibi belki de.
Ve iddia ediyorum ki, çok sevdiği bir insan umursanmamak ve bunun farkında olmak bir insanın yaşayabileceği en büyük acılardandır. Ölümle ayrılık kadar keskin olmayan, ama sanki bileğine saplanmış bir kanca gibi kişiyi sürekli aşağıya çeken, yavaşlatan bir acı. İstenmeyen bir ağırlık gibi, üzerinden bir şekilde atmadıkça/atamadıkça sürekli harlayacak, bileğinden çekiştiremeye devam edecek bir acı.

Umursanmamaya alışmak vardır. Onunla yaşamaya alışmak. Acının artık eskisi kadar acıtmayacak ama her an yerinden fırlayabilecek kadar derine gömülmesi. Hemen bir katman altına.

İnsan, bu katmanları çoğaltmaya çalışır. Başka insanlarla. Başka yüzler, sesler, arkadaşlıklarla. Ama esasında başka umursanmamazlıklarla, başka, daha acısız hayal kırıklıklarıyla üzerini örtmeye yeltenir bu umursanmama hissiyatının, hayal kırıklığının. Acısı azalsın diye, o acının yerine başkalarını koyar. Duramaz yerinde. Bilir çünkü, durursa o derine gömdüğü hayal kırıklığının, acının eskisinden daha pis, durduğu yerde çürümüş, kokuşmuş haliyle yüzleşeceğini.

Hah işte, bir de insanın tam tersi vardır ki o da ben oluyorum sayın seyirciler. Başka hayal kırıklıklarından kaçınmak için devasa bir iki beş adet hayal kırıklığıyla yaşamaya alışan, başka bir insan. Hayal kırıklıklarını gömmek, onlara rağmen yoluna devam etmek yerine onlarla yaşamayı seçen bir ben.

Bugün arkadaşlarımı düşündüm. Kimlerle uzun zamandır görüşmediğimi, kimlerle uzun zamandır görüşmek istediğimi... "Kimler benimle görüşmek istiyor" diye düşündüm sonra; daha doğrusu, kimlerin beni düşündüğünü, umursadığını bana bir şekilde hissettirmeyi başardığını. İsim isim sayabilecek kadar az sayıda olan bu insanların ortak ve şaşırtıcı bir paydasını keşfettim sonra: Ben onlardan hiçbiriyle görüşmek istemiyordum.

Halimi hatrımı sorma nezaketini ben yapmazken göstermiş (ki, istediğime oldukça sık yazarım), sosyal hatalarıma rağmen benden soğumak yerine içimi ısıtmış o birkaç insanı düşündüm.

Neden?

Neden beni iyi hissettirebilen insanlar yerine bana yokmuşum hissi yaşatan insanları tercih ediyordum ki?

Yine...

Farkettim sonra. Bu insanların ortak bir noktası yoktu; her biriyle ortak zevklerimiz, konuştuklarımız ayrıydı. Sorun bendeydi, ama ne? Birçok sorunum olduğunu biliyorum; çoğunu hallettim, birkaçını kabullendim, bazısıyla da hala uğraşıyorum. Bu özel sorunun sebebi hangi tarafımdı acaba? (Çok 'götüm' diyesim geldi ama değil)

Anladım ki, ben harbi alışmışım yahu. İnsanlar tarafından umursanmamaya; yokmuşum gibi görülmeye. 'Lütfedercesine' kurulan 'arkadaşlık'lara. Bu 'arkadaş'lara kendimi sevdirmek için kırk takla atmaya çalışıp her seferinde kafamın üzerine düşmeye. En önemlisi bu insanlar karşısında uğradığım hayal kırıklıklarına.

Öyle ahmakça şartlandırmışım ki kendimi 'beceriksizliğime'. Yok yani, yolu yok. İlla bir yerde bir hata yapacağım, bir şeyleri batıracağım ve muhatabım benden soğuyacak. Olay bu yani; kafa yapısı bu.  Sosyallikten korkmamın, başka insanlar aramayıp iyi hissettirenlere sırt çevirmemin en büyük sebebi.

Yeni acılardan korkarak eski, 'alışıldık' acılara sığınmak.

Biliyorum çünkü, öyle işlemişim kafama. Er ya da geç, bu hikaye de mutsuz bitecek benim için. Hatta bazen bilerek yapıyormuşum gibi geliyor lan. Bilerek tıkıyormuşum gibi sohbeti. Bilerek soğutuyormuşum gibi kendimden. Diyorum ya; alışmışım işte. Belki de yokluğunda kendimi şaşıracak kadar alışmışım hayal kırıklıklarıma.

Yukarıda bahsettiğim, beni iyi hissettiren arkadaşlarıma hep 'yarın' diyorum içimden. "Yarın ararım" "Sonra bakarız" " 'Hazır hissettiğimde' yazarım/ararım" Hep bir şeye hazırlanıyorum içimden. "Şöyle söylesem, böyle yapsam" "Şuradan girsem buradan çıksam" Hep hazırlanıyorum.

Ya da öyle sanıyorum. Çünkü o yarın hiç geç olmadan gelmiyor. Hep geç, hep eksik, hep yarım.

Bugün farkettim baylar bayanlar; ben konuşmaya hazırlanmıyormuşum. Ben o 'hayal kırıklığı'na hazırlanıyor(muş)um hep içten içe. O yüzden sürekli bu kadar ertelemem. Her şeyi. Herkesi.

Hayatı.

O yüzden işte eski acılara sığınmam. Çünkü bu arkadaşlarım daha beni umursamazlık etmediler ki. Daha bıktırmadım onları kendimden. Daha batmadı her şey, hayır. E batmasını da istemiyorum? O zaman neden iletişime geçeyim ki? Neden başlatayım sonu? Onlar beni umursamamaya fırsat bulamadan ben umursamıyorum onları; zaten 'hayal kırıklığı' olmuşların peşinde koşmaya devam ederken.

Hoş, gerçi onları da erteliyorum artık. Yazmıyorum kolay kolay, aramıyorum. Dersimi almışımdır belki, ha? Ya da yine erteliyorumdur hayal kırıklıklarının devamını? Hazırlanıyorumdur hayal kırıklıklarına. "Hep ben mi soracağım, biraz da onlar sorsun halimi hatrımı" telkinlerinin arkasına sığınarak...

Bilmiyorum ki... Düşünmüyorum hiç.

İnsan ne zaman hazır olabilir ki hayal kırıklığına?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder