14 Mart 2018 Çarşamba

yalnız adam mı yoksa adamın yalnızlığı mı?





ve ansızın gözlerinin buğulandığını fark edersin,
nefesinin boğazına yakın bir yerlerde tıkandığını.
ne tam olarak alabilirsin o nefesi
ne de tam olarak bırakabilirsin.
hani sol tarafında bir şey sıkışır gibi olur
sanki orada bir el vardır ve bütün gücüyle seni parmakları arasında eziyordur
dudaklarını aralarsın, burnundan alamadığın nefesin,
ağzından ciğerlerine ulaşmasını umarak
aslında bu; her şeye rağmen ne kadar da yaşamak istediğinin kanıtıdır
ama sen,
görmezden gelirsin.

gördüğün şey ise aslında ne kadar çaresiz olduğundur
bir filmde denk gelirsin kendine,
ya da o filmin müziğinde,
belki aldığın bir öykü gazetesinin satırları arasında
belki de bir insanda,
evet belki de bir insanda vücut bulursun,
senin neredeyse tıpa tıp aynın olan bir insan.
seni filmle tanıştırdığı için,
şuan bu satırları yazmana vesile olduğu için,
gerçekten de “sefil hayatını vişne bahçesine çevirdiği için”
sonsuz teşekkürler edersin kalbinin en derinlerinden.
oysa sen kendini çok iyi bilirsin
ve,
vücut bulduğunu hissettiğin kişiyi de aslında acısından tanırsın,
bu yüzdendir ki; yüzü her daim gülsün,
gülsün ki çekik gözleri kaybolsun istersin,
hiç üzülmesin,
her daim umutla baksın hayata,
şayet birisi ya da bir şeyler terk edecekse onu,
bu; gözlerindeki hüzünler olsun istersin.
tutmak istersin her acısının elinden,
“derman olamamak yorar beni” gelir aklının kıyılarına
bir şeyler olmalı yapabileceğim dersin..
ama bilirsin ki,
o harabenin nasıl çiçekler açabileceğini en çok da onun görmesi gerektiğini.
sen biliyorsun çünkü,
sen büyütmedin mi o koca harabende nice çiçeği?
o nice çiçeğe konmadı mı nice arılar?
sen bilirsin bunların da geçeceğini..
o henüz göremez bunu,
"tutamamak acısının elinden yorar gönlünü"..
sahi sevmekten başka ne yapabilirsin?
söylesene?
şarkıda kaybolurken ruhun,
ya da aslında kaybolan ruhunu bulmaya çalışırken zihnin
kirpiklerindeki tuzlu sular artıyor değil mi?
yahut, parmakların kalemin elinden tutuyor
ve dile geliyor gönlündeki tüm yaralar.
üzülme ya da ağlama demeyeceğim
aksine;
ağlayacaksan,
aynı gökyüzünün altında beraber ağlayalım diyeceğim.
bilirsin ya;
sen ve ben bir bitkinin iki farklı çiçeğiyiz
benzer acılardan beslenmiş, yakın zamanlarda solmaya yüz tutmuş
fakat, hala
yeni filizler için gövdelerinde yerler barındıran.
hangi çiçek miyiz?
beyaz çiçekler yalan,
unut onları;
biz senle koparıldıktan sonra saniyeler içinde solmaya yüz tutan "gelincik"leriz.
hassas, narin ve bir o kadar da kırmızı.
unutma;
her harabe, bir gün mutlaka gelincik bahçesine döner
bir gün mutlaka.


*fotoğraf, harabelerin çiçeklendiğine bir kanıt; peki ya sence?

3 yorum:

  1. hoşuma gitti. 3. kıtanın sonunda kullanılmış olan "hüzünler" kulağımı tırmaladı.

    YanıtlaSil
  2. Pek değerli yorumlarınız için sonsuz teşekkürler efenim

    YanıtlaSil