28 Ocak 2017 Cumartesi

Anımsamak

   "Kelimeleri daha önce öyle yerlerde kullanmış oluyoruz ki, kirletir diye korkuyoruz duygularımıza dokunursa."

  Çok düşündüm, çok yerlerde dolaştım, kitaplar okudum, şiirler yazdım. İçimden taşanlar, dönüp dolaşıp tekrar kendime sızarsa boğulurum korkusuyla sizlerin karşısına “gelmiş bulundum.” Sen bilmezsin ama ben bugüne kadar kelimelerin duygularıyla teması sana olan hislerimi kirletir diye seni hiç kimseye anlatmadım. Seni, sana hissettiklerimi istediğim gibi anlatabilmek için binlerce kitabın kapağını açıp içlerinde sana layık kelimeleri aradım. En güzel kelimeyi bulamama korkusuyla hiç başlamadım. Sana karşı hissizleşmeye, senden vazgeçmeye başlayınca ya da alengirli cümleleri bir kenara bırakayım en güzel kelimenin sana değmediğini sen kanıtlayınca bir korkuyu daha geride bırakıyormuş insan. Karakterimdeki son rötuşunun bu olacağı öngörülemezdi diyerek kendimi rahatlatmak istesem izin verir misin? Tehlikeni sezmedim desem, değmediğini fark etmedim desem, güçlüydüm ve kırılmadım desem çatlaklarımdan akanları kimse görmeden siler misin? İnsan sanıyor ki acının kaynağı olumsuzluk eklerinin keskin uçlarından geliyor. Vazgeçememek ve unutamamak Cemal Süreya’yı, Ahmed Arif’i şair yapıyor. Birini unutunca, birinden vazgeçince hissedilen acı bıçak gibi kesiliyor. Nereden bilebilirdim en keskin bıçaktan beter keseceğini? Hiçbir şeyi hatırlamıyorum sana dair, bu durum içimi çok acıtıyor. Çayını kaç şekerli içerdin? Kahveni nasıl severdin? Yıldız kayınca güler miydin? Sigaranın külünü nasıl dökerdin? Yağmur yağınca ürperir miydin? Sanki hayatıma hiç girmemişsin gibi, sanki yaşamamışsın gibi. “Daha ne istiyorsun?” dediğini duyabiliyorum. Yahu ben tanrıya yıllarca seni bana getirmesi için sonra seni bana unutturması için sonra seninle güzel anılarımı hatırlatması için dua ettim. Ne istediğimi bilen birine benziyor muyum? Senin dar kalbinin alabileceği duygular olduğunu sanmıyorum ama her hücrenle bir duyguyu hissedince her hücren o hissin değişimleriyle boğuşmaya başlıyor, her hücren kadar yalnız, her hücren kadar savunmasız, her hücren kadar özlem dolu günlerle baş edemiyorsun. Her hücrem kendini unutmuş halde şimdi, sanki ben bu hayata hiç girmemişim gibi. Sanki hiç yaşamamışım gibi. Bir insan birini sevme konusunda ölü birinden daha az hayatta hissedebilirmiş gibi.

   Seninle yaşadığım zamanları hatırlamasam da seni sevmenin nasıl hissettirdiğini hatırlıyorum ara sıra. Sana karşı taşıdığım zırhımı bir kenara bırakıp çocukluğumla göz göze filan geliyorum. Bir o zamanlar sana karşı olduğum kadar savunmasızdım. Şeker filan verenlere “Bu numaralar eskidi” bakışları attığım hızlı zamanlarımı çok anlatmıştım sana, dinlemiş miydin? Bacağımdaki izi hatırlamıyorsun değil mi? Seni sevmek aynı çocukluğum gibiydi. Salıncaktayken gökyüzüne değecek üzere olmam gibi, anneme sarılmak gibiydi. Hiç sahip olamadığım en yakın arkadaş gibi, ağladıktan sonra uyunan uyku gibi, kitabın sonunda sayfaya düşen bir damla yaş gibi, ıslandıktan sonra sıcacık giyinmek gibi, defalarca kez izleyip sonunu bildiğim en sevdiğim filmin ağlatan sahnesi gibi, iç çekmek gibi, sıkıldığında kaçmayı istediğin şehir gibi, yeniden başlamak gibi, özlemek gibi, dedemin aldığı çikolatalar gibi, birinin en sevdiğim şarkıyı mırıldanması gibi, sevdiklerim hala hayatta gibi, sarhoşken sarılarak yürümek gibi bir şeydi. Gerçekten yürütebilmeyi denedim, seni hak etmeyi denedim, iyi bir sevgili olmayı denedim, kendimi sana sevdirmeyi denedim. Ne yazık ki bir şey sana bağlı olmayınca çok isteyince de çok özleyince de olmuyormuş. Aynı bugün gibi soğuk bir gündü biliyorsun, kazağını ben ince giyindim diye bana vermiştin. Ben, ısınsın diye senin ellerini tutmak için tutunduğum her yeri bırakıp sana avucumu açtım. Sen de tutmak yerine kayıp gitmeyi ve beni de boşluğa itmeyi tercih ettin. Ne diyebilirim ki sana? İyi bok yedin.




6 yorum:

  1. Yazısına, orjinal, ilgi çekici soyutlamalardan mürekkep bir girişle başlayan yazar, "Blogun aranan kanı" olduğu izlenimini veriyor.
    Fakat klasik ve okumaya çok alışık olduğumuz bir basitlikle okurlarına "hea yok la, bildiğimiz, eski sevgilisine atarlanmaya gelen blogçulardan bu ya" dedirtiyor.

    Hogeldiniz efenim.

    YanıtlaSil
  2. Bir küçük bok böceğine bakma sen bence anlatımınla ve kelime seçimlerinle şimdiden farklı bir yer edindin. Hoşgeldin sayın yazar.

    YanıtlaSil