10 Mart 2016 Perşembe

Karıncalar Bilmeden Sever

İçinde yıllanmış bir şarkı tekrarlıyor kendini durmadan. Dirsekleri, bir boşlukta süzülüyor. Yabancılaşmanın ilk evresinde henüz.
Koşuyor tabanları sızlayana kadar. Sokakları karıştırıyor birbirine. Yön duygusu yok. Hoşçakal diyor onu terkedenlere.
 -Güle güle ile hoşçakal arasındaki farkı hiçbir zaman anlamıyor.-
 Tüm kavramları, tüm hisleri birbirine boyuyor sonsuz duygu tuvalinde. Ruhunun ucunu bir çengelli iğneyle tutturmuşlar, çekiliyor içi yavaş yavaş. Hafızasını bir çöplüğe bırakıp kaçmak istiyor, ya da yakmak işte.. 
Nasıl olursa olsun! 

Boğazını sıkan bir çift el hissediyor. Yutkunmak imkansız. Sanki bir kez yutkunsa, midesinde eritecek tüm olanları. Sanki bir kez yutkunsa unutacak sustuklarını. Ama o kaçıyor, içinden. Nereye olursa olsun!

Dirsekleri... En çok onları hissetmeyi özlüyor. Bir zamanlar dirseklerinin içinden kalbine doğru yol alan karıncalar düşüyor aklına. Dirsekleri üşüyor.

Dirseklerinden dünyaya açılan bir kapı vardı, biliyor. Fakat tüm kapılar suratına kapanıyor şimdilerde. Kabul etse, bir el su taşıyacak yangınına. Kabul etse, kendi kuytusunda bir kabuk tutturacak yarasına. Kabul etse, bir acı boşluğunu dolduracak belki. Ama kabul etmiyor. 
Ne olacaksa olsun! 

Dünyanın gürültüsü yok oluyor. Bir içi, bir kendi kalıyor. Sessizliğin sonsuz gibi uzadığı zamanda bir ses fısıldıyor içinden, belki hatırlamadığı bir romanın sakini, belki mezarı olduğu birkaç insan. Ya da hepsi bir ağızdan:
'Karıncalar bilmeden sever.' 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder