22 Temmuz 2015 Çarşamba

Yabancı

Bu dünyadan kendimi soyutlayabilsem keşke. Keşke insanların ben yokmuşum gibi davranmasını sağlayabilsem.
Şu hayatta hiçbir şeyi, hiç kimseyi etkilemesem keşke. Sadece izlesem, düşünsem... Saatlerce, aralıksız, uykusuz, yemeden-içmeden... Kamburum çıkmış bir şekilde otursam bir taburede. Ne saçlarımın dağınıklığı umrumda olsa ne nerde olduğum. Aylarca bir bedevî gibi amaçsızca yürüsem. Bir çocuğa gülümsesem, o beni görmese. Ya da sadece o görse, başka kimsenin umrunda olmasa gülüşüm. Kaşlarımı kaldırıp her zamanki yabancı, tedirgin bakışımla baksam dünyaya. Kimse anlam veremese. Kimse anlamasa beni. Ama ben bu denli uzak olmasam kendime. Bir kalem bir kağıda bile ihtiyacım yok artık. Yazık. Yazık bana, değil mi?

Sanırım ait olduğum yer, bu dünyada değil. Yalnızlığı sırtlayıp çekip gitsem keşke.* Cehenneme gidip yansam gerekirse. Ama içimdeki bu gurbet sona erse. Ulaşsam kendime. Ya da çıkarıp atsam içimdeki "kendim" dediğim o yabancıyı.

Bu öyle bir gurbet ki, şimdi her namazdan sonra "Tamam Allah'ım, artık ölebilirim, artık al canımı hadi." diye dua ediyorum. Hâlâ ölmedim. Demek layık değilim öyle şerefli bir ölüme. Hep hasretlik yaşadım ömrümde, iki rekat namaza da hasret gideceğim sanki.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder