26 Mayıs 2015 Salı

Soğuk Kanlı Bir Katilin Kaleminden

  Elindeki şırıngayı masanın üzerine bıraktı. Kafasının içinde hala O'nun sesleri vardı. "Yapma" diyordu, gözleri yaşlı bir şekilde. "Bunu sen istedin" dedi kendi kendine, yerdeki cesede bakarak.
Şırıngayı aldı ve çöp kutusunun içine attı. Eldivenini çıkardı, maskesini çıkardı, kırılan tabak parçalarını, pilavları ve tavuğu aldı ve hepsini çöp kutusunun içine attı. Ceplerini yokladı, bir kutu kibrit çıkardı. İçinden bir tane aldı ve kibriti çaktı, çöp kutusunun içine bıraktı. Kutudan yükselen alevleri izledi. Ateş, ilginç bir şekilde onun içini rahatlatıyor, izlerken keyif alıyordu. Mutfak tezgahının üstündeki benzini aldı, kapağını açtı, benzin dökülürken bütün evi dolaştı, en son evin kapısında durdu ve arkasına döndü. Muşambanın üstünde yatan cesede bakarken cebinden kibriti çıkardı, çaktı ve yere bıraktı. Alevler cesede gidene kadar bekledi. Alevler cesedi sardığında kapının yanında duran çantasını aldı,  kapıyı açtı, bir elinde çantası, bir elinde benzin bidonu, evi terk etti.
 Dışarı çıktığında karşısında diğer evin aynısı bir ev daha duruyordu. Evin kapısı ise diğer evin kapısına bakıyordu. Hiç bir duygu belirtisi göstermeyecekmiş gibi duran yüzünde şaşırtıcı şekilde bir gülümseme belirdi. Kapı ziline bastı. Bekledi, bekledi, tam tekrar basacakken kapı açıldı."Hoş geldin sevgilim" "Hoş bulduk bi'tanem" diye karşılık verdi ve sarıldı. Ardından içeri girdi, çantasını kapının yanına bıraktı. Bu sırada eşi mutfağa doğru ilerledi. "Akşam yemeğinde ne var?" "Tavuk, en sevdiğin" "Artık o kadar da sevmiyorum" diye düşündü içinden. "Eline sağlık!" Benzin bidonunu mutfak tezgahının üzerine bıraktı. "Imm, çok da güzel kokuyor" Eşine arkasından sarılırken elini tencerenin içindeki tavuğa uzattı, tam o sırada eşi eline vurdu. "Bekle ya! Hazır zaten" "Tamam o zaman, ben sofrayı seriyorum" Mutfaktan muşambayı aldı ve salona gitti. Yere muşambayı serdi. Ardından kapıya gitti ve çantasından ufak bir el çantası, eldiven ve maske çıkardı. El çantasının etrafındaki siyah çıtçıtlı şeridi açtı ve silindir şeklinde katlanmış çantayı sehpanın üzerine serdi. Eldiveni ve maskeyi giydi. Dizili şırıngalardan birini aldı. "Yemek hazı...." Eşi O'nu gördüğünde çığlık atarak tabakları elinden düşürdü. Tabaklar kırıldı, tavuklar ve pilavlar etrafa saçıldı. Seri bir şekilde eşini kollarından kavradı ve onu önüne alarak ağzını kapattı, diğer elinde duran şırınganın iğnesini de eşinin boynuna dayadı. "..." "Konuşma" "..." Eşi anlamsız sesler çıkartıyor, bir şey demeye çalışıyordu. "Elimi ağzından çekeceğim, ama bağırmaya çalışırsan sonun iyi olmaz" Elini çekti. Eşi kısık bir sesle "Yapma" dedi. "Bunu sen istedin" "Neyi?!" "Değişmeyi, sen olmamayı" "Onun içinde ne var?" "Neyin?" "Şırınganın" İğneyi derisine batırdı, enjekte ederken "Ben" dedi.
 Eşinin vücudundaki kasılma yavaş yavaş yok oldu. En sonunda eşinin cansız bedeni kendini onun kollarına salıverdi. Cesedi muşambanın üzerine koydu. Eşinin gözlerinin önüne düşen kızıl saçları kulağının arkasına bıraktı. Açık kalan yeşil gözlerine son kez baktıktan sonra eliyle  gözlerini kapattı. Ayağa kalktı, sehpanın üstündeki el çantasını silindir halinde katladı, çantasının içine koydu. Elindeki şırıngayı masanın üzerine bıraktı. Kafasının içinde hala O'nun sesleri vardı. "Yapma" diyordu gözleri yaşlı bir şekilde. "Bunu sen istedin" dedi kendi kendine, yerdeki cesede bakarak...

4 yorum:

  1. Edebiyatçı (Hoca olan değil)29 Mayıs 2015 03:46

    Yalnızca eşin kızıl saçlı ve yeşil gözlü olması beni rahatsız etti. Onun dışında çok güzel bir benzetme yazısı olmuş.

    YanıtlaSil
  2. İçinde iki kişi mi yaşatıyorsun, korkuttun be abicim.

    YanıtlaSil