12 Mayıs 2015 Salı

kusurlu an mı kusurlu insan mı?

beş yaşındaydım, küçüktüm, ufacıktım,
saçlarım kısaydı
o yüzden örüp ucuna beyaz papatyalar takamadım.
berber amcalar keserdi saçımı
babamın "çok yakışıyor sana bu saç" nidaları arasında.
eğerdim başımı,
yanaklarımdan süzülen yaşlar görünmesin diye.
kara saçlarım ıslanırdı kucağımda,
yere düşerdi ağırlık yapınca
süpürge ve faraş yardımıyla toplanıp atılırdı çöp kutusuna.

beş yaşındaydım, küçüktüm, ufacıktım,
annem veremdi derdimizden
abimin biri üniversitede öğrenci,
diğeri evin hizmetçisi gibi bir şeydi.
babam mı?
evin erkeğiydi, her akşam eve helal para getirirdi.
ben de odadan çıkmazdım genelde
gecenin bir vakti sönmüş sobadan arda kalan sıcaklıkla
yorganın altından izlerdim şirinleri
anlamazdım orada anlatılan kapitalizmin köleliğini.
aklım yaşıma göre doluydu,
sanki dünya benim omuzlarıma konmuştu.

altı yaşındaydım, küçüktüm, ufacıktım,
sabahın on birinde uyanırdım,
annemle seçemediğim, abimin yıkayıp ütülediği önlüğümü giyerdim
kendimden büyük çantayı takardım omuzlarıma
doğru aşağıdaki bakkalın sahibi Soner abinin yanına:
"Soner abi ben çıktım şimdi, babamın yanına, bankaya gidiyorum" diye haber verip giderdim.
evin kapısını çoğu zaman kilitlemezdim
anahtar taşıma sorumluluğu alacak yaşta değildim.
hem zaten kafam rahattı,
hırsız girseydi eve;
üzülür halimize, muhtemelen para bırakırdı bize.

bankaya her gidişimde önemli sayardım kendimi
personel harici girilmez yazan kapılar var ya
heh işte, hep oradan girerdim içeri.
babama görünüp geçerdim her zamanki yerime
mutfakta, Saniye teyzenin oturmadığı sandalyeye.
Saniye teyze iyiydi, hoştu,
ama rahatsız ederdi
kız çocuğuna sahip olamadığı için içinde hissettiği boşluğu.
erkek tıraşı saçlarımla oynardı,
bazen küçük lastik tokalarla şekil verirdi
o nadir günlerde var olan sevincim, okula daha özenli gidişimdendi.
babam uğrardı yanıma, bir iki lira koyardı harçlık niyetine çantama
vakit gelince de yollardı okuluma
"akşam annenin yanına, hastaneye, gideceğiz" diye heves rüzgarları estirerek ruhumda.

okul geçerdi şöyle böyle
ilk üçteydim öğretmenimin gözünde
ama benim umrumda mıydı tüm bunlar
anneme sarılmanın yakıcı özlemi varken içimde.
okulda vakit geçmezdi ancak
akşam olunca çabuk geçerdi zaman
daha anneme sarılıp kokusuna doyamadan annemsiz dönerdim eve.
pek çok gün,
aynı kısır döngü tekrarlandı geçmişimde.

bir akşam vakti duydum ki
halamlar taşınacakmış iki mahalle arkadaki eve
işte dedim, sokakta kalmayacağım
küçük abimi anneme "artık bir abim değil dört abim var" diye fısıldarken yakaladım.
babamı sardı eve sıcak yemek girecek neşesi
ne de olsa gelen kız kardeşiydi.

gel zaman git zaman
kapımız çalınmadı dışardan
içinde sıcak çorba olan bir tencere girmedi mutfak kapısından.
beklentiler mi, hayaller mi, umutlar mı kırıldı;
bir anda olduk darmaduman?
emin değilim.
ama şimdi, iyi günümde daha net hatırlıyorum
üçüncü sınıfta yazdığım şiirden geriye
neden tek cümlenin hafızama kazındığını,
insanlara dargınlığımın özeti, tek bir cümle:

"koyamadım halamı
  annemin yerine"


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder