Küçük bir kaset çalar vardı bende. Şebnem Ferah dinlerdim. “Küçükken
giydiğim kırmızı rugan ayakkabılar” ı ezberlemiştim.
Şebnem’i
ezberlemiştim. Sevgiyi ezberlemeye başlamıştım.
Sonra sen geldin ve farkettim ki ben sevgi diye aslında seni ezberlemişim. Seni yaşamış, hep dinlemişim.
Güvercinlerimiz vardı bizim. Beyaz, arap, gök, mısır gaga, bursalı, dumanlı, limon, sür, portakal, çikolata…
Onları
seyrederdim bütün gün. Güzelliğini, asaletini. Kümesinden çıktığı gibi
hemen uçmaya başlıyor ve gökyüzünün sahibiymiş gibi yükseliyor. Bazı
günler o kadar yükseldiğinde bir atmaca görürsün. Kanatlarını kısmış,
sana geliyor. Kaçmak mı? İmkansız. Ben bir gök güvercindim. Bir
akşamüstü yükseldim, sen atmaca oldun o gün. Hızlıca yakaladın, aşık
ettin, öldürdün. Ama mutlu öldüm ben. Çünkü ölmeden önce o uçsuz
bucaksız turuncu gökyüzünde beraber uçtuk. Mutlu öldüm ben çünkü senin
ellerinde öldüm.
Sonra dirildim. Senin yuvanda. Uçmuyorum artık. Bir
kanadım hala kırık. Özgür olamıyorum çünkü hala beni yakalayacağın
korkusuyla yaşıyorum.
Ama hala seni seviyorum.
Tek kelimeyle mükemmel
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil