11 Mart 2015 Çarşamba

Mehmet Burak ve kazandibi

Mehmet Burak karanlık bir odada tek başına oturuyordu. Birkaç saniye sonra kapı açılma sesi duyuldu. Ardından ışık yandı. Masanın üstündeki ışık sadece masayı ve masanın etrafındaki dar bir alanı aydınlatıyordu. Gelen kazandibi'ydi. kazandibi yavaşca masanın diğer ucuna geldi, sandalyeyi çekti ve oturdu.



+Merhaba kazandibi.
-Merhaba Mehmet Burak.
+Nasılsın? Nasıl gidiyor hayat, işler güçler?
-Normalim, hayat da gitmesi gerektiği gibi gidiyor sanırım. Sen nasılsın, senin işler güçler ne alemde?
+Ben de iyiyim, işler güçler de iyi gidiyor, güzel gidiyor.
-Senin işlerin ne zaman kötü gitti ki zaten? Ne zaman kötüydün ya da? Her zaman iyiydin ve işlerin de her zaman iyi gitti.
+Çünkü iyiydim ve...
-Değildin. Her zaman içindekileri sakladın, edindiğin maskeleri yüzünden eksik etmedin.
+Beni bana anlatma! Seni ben oluşturdum. O daracık soyunma odasında, telefonunu sakladığın boruların yanında, ayakkabılarını koyduğun dolabın önünde oluşturdum. O saçma, hiç bir anlamı olmayan ismini ben koydum. İsmini seçmem 15 dakikamı bile almadı.
-Hayır Mehmet Burak, ben seni oluşturdum. Hem ismin bir önemi var mı, özüne bakacaksın. Özümde "Ben" varım. Henüz kuyunun başındayken, daha atlamamışken, sadece kazandibi vardı, tek ben vardım, tek başımaydım. Düşmeye başladığım an ağlamaya başladım. Korkuyordum, başıma geleceklerden, yere çakılmaktan korkuyordum. Ve yapabildiğim tek şey ağlamaktı, çünkü daha bir bebektim.
+Hayır...
-Kes sesini, artık senin yalanlarını dinlemeyeceğim, sen beni dinleyeceksin. Henüz bir bebektim, konuşamıyordum, yazamıyordum. Rahat rahat ağlayamıyordum bile. Ne zaman ağlamaya başlasam annem susturmaya çalıştı beni, uyutmaya çalıştı. İlk uyuşturucumdu benim, annemin beni dizlerinde beni uyutana kadar sallaması. Benimle beraber ağlayan insanlar da yavaş yavaş ağlamayı kestiler. Yüzlerine baktığımda korku ibaresini görmek bir yana, hepsi gülümsüyordu. O zaman anladım, Dünya'da kazandibi olarak kalamayacağımı, rahat rahat ağlayamayacağımı, içimdekileri özgürce ifade edemeyeceğimi... Ben de seni oluşturdum, Mehmet Burak. Her ne olursa olsun iyi olan, mutlu olduğunu söyleyen, etrafına gülücükler saçan, mutluluğu kovalayarak, arayarak bulabileceğini düşünen  Mehmet Burak.
+Mutluluğa nasıl ulaşabilirim ki, onu aramaktan, kovalamaktan başka? Tamam, yalan söyledim, ama bulana kadar söyleyecektim sadece. Bulduktan sonra daha önce mutsuz olmam bir şey ifade etmeyecekti, artık zaten mutlu olacaktım.
-Ama olamadın.
+Olacağım.
-Ha-ha, güldürme beni. Bu maskeler sana yapıştı artık, farkında değil misin?! Yüzünde hala aptal bir gülümseme var. Halbuki şu an kendinden utanıyor olman ve yüzünün kızarmış olması gerekiyor, saçma salak gülümsemen değil.
+Bunların hepsi senin suçun, beni...
-Hiç bir şey benim suçum değil.
+Beni oluşturmuş olmasaydın bunların hiç biri olmazdı.
-Daha demin sen beni oluşturmuştun, ne oldu?
+Şu ana kadar neredeydin peki? Neden şimdi çıkıp geldin? Neden daha önce gelmedin?
-Dayanamadım. Beni bu kadar görmezden gelmene, beni tamamen unutmana dayanamadım. Buna bir dur demem gerekiyordu.
Bir kaç saniye sessizlik oldu.
+Kendimin bile inandığı yalanı hatırladım...
-Seni oluşturmam gerektiği yalanı. Beni zorladıklarını...
+Kim zorladı?
-İnsanlar. Çevrene baksana, "olduğu gibi" diyebileceğin kaç insan var? Yok denecek kadar az.
+Ne yapmalıyım?
-Artık çok geç.
kazandibi belinden gümüş renkte bir silahı çıkard, ucunda susturucu takılıydı. Susturucuyu çıkardı ve silahı Mehmet Burak'a doğru doğrulttu.
-Ölümün sessiz olsun istemiyorum, artık kimseden bir şey saklamak istemiyorum.
+Dur, yapma, değişebilirim!
-Hala gülüyorsun.
+Yapamıyorum, şu an çok korkuyorum ama olmuyor, yüzümdeki ifadeyi değiştiremiyorum!
-Unutmuşsun.
+Yardım et!
-Artık sana ihtiyacım yok.
+En azından ne yapmalıydım, onu söyle!
-Yanlış soru.
+Bilmiyorum, bilmiyorum!
-Doğrusu, "Ne yapmamalıydım?" olacak. İki şeyi yapmamalıydın Mehmet Burak. Bütün hayatını alt üst eden sadece iki şey.  Birincisi, mutluluğu kovalamak. Bunu o kadar çok yaptın ki, o kadar çok efor sarf ettin ki. Her defasında başarısız olmana rağmen anlamadın, anlayamadın.  Mutluluğun kovalanarak, aranarak bulunan bir şey olmadığını anlayamadın. Mutluluk aslında hep etrafındaydı, yakınındaydı. Ama başını kaldırıp sağına soluna bakmadın bile. Sadece mutluluğu bulacağını sandığın şeyleri kovalamakla meşguldün. Kovalarken seni asıl mutlu edecek olan şeyleri de arkanda bıraktın. Tek yapman gereken biraz dişini sıkıp etrafına bakmaktı. Sen onu bulamasan da, o sana kendini gösterirdi. Ama yapmadın. Deli dana gibi koşturdun.
+Peki... ikinci şey?
- İkinci şey ise, iki kez yıkılan bir şeyi bir daha inşa etmeye çalışmandı. Sevdiğini kaybettin. Bir kere değil, iki kere değil, onlarca kez elinden kayıp gidişine şahit oldun. Ama her defasında tekrar sevgini ve güvenini inşa ettin. Sonu hep hüsranla sonuçlandı. Bir türlü anlayamadın, çekirgenin üç kez değil, sadece iki kez zıplayabildiğini. Üçüncüsüne mecalinin kalmadığını. Bir türlü anlayamadın yıkılan şeyleri öylece bırakman gerektiğini. Onların yıkılması gerekiyordu ve yıkıldılar ve seni sen yapmaya bir adım daha yaklaştırdılar. Ama sen inkar ettin. Yıkılamaz dedin. Ne kadar dediysen de, bunun önüne geçemedin. Kaderin senden daha güçlü olduğunu kabullenemedin.
 kazandibi bir kaç saniye boyunca Mehmet Burak'ın yüzüne baktı. Ardından gülümsedi.
-Hala gülümsüyorsun.
kazandibi ayağa kalktı ve Mehmet Burak'ın arkasına geçti. Silahı Mehmet Burak'ın başına dayadı.
-Kapat gözlerini ve gülümsemeye devam et. İnsanlar "Mutlu öldü." desin. Bu da insanlara atacağın ve attıracağın son yalan olsun.
kazandibi masanın üstündeki ışığı kapattı. Ardından bir el ateş sesi duyuldu, hemen ardından da etrafa saçılan kanların çıkardığı hafif ses, son olarak da Mehmet Burak'ın kafasının masaya çarpışı. kazandibi arkasını döndü, kapıyı açtı ve odayı terk etti.

12 yorum:

  1. Bir kac diye yazmissin o birlesik yazilir okumayi biraktim xdxdxd

    YanıtlaSil
  2. Kader diye bi şey var tabii ki ama kendi irademizde var biraz bunlar yön veriyor. Direk kadere bağlama. Nasip diye bir şey var o ayrı.
    (Tabii elimizde olmayan durumlar var ölüm gibi onlar dışında)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen ne yaparsan yap, bazı şeyleri değiştiremiyorsun. Bunu kastettim

      Sil
  3. Neyi degistiremiyorsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Neyi mi değiştiremiyorsun? Mesela şu anda şu okuduğun yorumları değiştirebilir misin? Hayır, çünkü şu anda yaptığım bu yorum sadece benim kontrolüm altında. Bunun gibi... 😊sadece görmezden gelebilirsin veya bakış açısı değiştirebilirsin.

      Sil
    2. Yanlış anlamışsın, hoscakal sana

      Sil
    3. Bazı şeyler senin iraden dışında gerçekleşiyor. Mesela karşındaki insanın iç dünyasında olup bitenler. Sen ne kadar fazla olasılığı düşünürsen düşün onun tam olarak ne düşündüğünü bilemiyorsun, o tam olarak anlatmazsa. Ya da bir
      şey için ne kadar çabalarsan çabala olmayabiliyor. Çünkü geniş resme aykırı bir şeydir.

      Sil
  4. Anlıyorum. Zaten iraden dışında olan bir şeyi değiştirmek için çabalamak ne kadar mantıklı bilmiyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben mantık dışı çok şey yaptım, biliyorum.

      Sil