11 Mart 2015 Çarşamba

Mandalina Kokulu Ev

Bir ev görmüştüm.Pencereleri tahtadan,duvarları sarmaşıklara meydan okuyan bir ev... Yaklaştıkça bir koku geldi burnuma.Rengi bile vardı bu kokunun.Turuncu... Turuncu bir koku...
Ne kadar sahiciydi öyle.Bu ev dedim.Bu ev mandalina kokulu ev olmalı.Daha da yaklaştım.Mandalina ağacının yaprakları o kokulu evde yaşanan anılar kadar gür ve güzeldi.Ağaçların ardında küçük bir pencere gördüm.Yine tahtadan ve bu sefer özlem kokan.Küçük bir çocuk hayaliyle baktım o pencereden dışarı.Soğukçaydı ev biraz.Yıkık dökük bacası sanki son kez dayanıyormuşçasına tütüyordu.Üşüyordu küçük kız.Babasını bekliyordu.Akşamüstü gelirim demişti.Yine her zamanki çikolatalardan getirecekti ona.En sevdiklerinden yani en ucuzlarından.Babası için... Hep camın önünde beklerdi babasını küçük kız.Komşuları da alışmıştı bu duruma.”Pencere önü çiçeği” derlerdi ona hatta , bir şarkıdan esinlenerek.Memnundu minik bundan.Zaten çiçek olmak her çocuğun hoşuna giderdi.Üstelik mandalina kokulu bir evin penceresi önündeki bir çiçeksen daha da güzel oluyordu her şey.Her gün her gün dünyayı izlemekten yorulmuyordu küçük.Kış,yaz... Ve ilkbaharı unutmamalı tabi.Ama küçük kız en çok sonbaharın getirdiği yağmurları severdi.Çünkü yağmurun ilk damlaları ilk önce mandalina ağacına düşerdi.Ardından babasını daha iyi görmek için camı açan ve başını dışarı uzatan miniğe.Kokulu yağmur işte.Yanında bir de nefis toprak kokusu.Yağmuru sevip ıslanmışlığa aldırmamak ne güzel ! Yapabilen ne kadar da az.Belki de güzelliği ender oluşundan...

“Pencere önü çiçeğine
Ne ansızın yağmur ne gökkuşağı
Ne dipdiri sabah, gözyaşı”



Dipnot: Mandalina kokulu ev fotoğrafı bana aittir.

2 yorum: