Uzay ve Zaman'ın (eğer ayrılarsa tabi) engin derinliğinde
Yüzme bilmeyen birer termit misaliyiz
O kadar kısa ve önemsiz ki varlığımız
Kaderimiz bir karganın iki gagası arasında
En iyi ihtimal gübre oluyoruz soydaşlarımıza
Toprağımızın üstünde sessiz sözsüz
Ve durmaksızın semah dönen gezegenlerden bihaber,
Bir ekmek kırıntısının peşinde geçiyor ömrümüz
Ekmeğimizin peşine gidiyor,
Bir de sevişiyoruz
Ne yıldızlar sönüp, ne karadelikler savruluyor başımızın üstünde; ya da altında
Ne anlam ifade ediyor adımlarım Jüpiter için?
Şiva bensiz de parlayamaz mı?
Uykuyla ölüm ne kadar farklıysa, ben de o aralıkta yaşıyorum
Hayalden ibaret küçük dünyamda oyalanıyor, oyunlanıyorum
Ölü toprağını atsak üzerimizden;
Atıp da görsek kainatı ağzımızda taşıdığımız bir damla suda
Ne değişecek?
Sonunda bulduk derken tersine belki daha da anlamsızlaşacak
Yediğim ekmekti dünyam benim, şimdiyse çerim çöpüm olacak
Bildiğim tek şey de aksi gibi bir soru.
Bir soru. Amma eğer bunu sormaksa gaye benden,
Cevabından korkuyorum
Bilginin yükünü tasavvur bile zihinme ağır gelirken,
Kalbim nasıl dayanacak...
Dönüyorum geri başa. Ben Yüce Termit
Hayır hayır bir termit sadece
Ekmeğimin peşinde koşuyorum, ekmeğimi taştan çıkarıyorum
Rüyamda bir damla suda inciler buluyorum
Uyanmaktan korkuyorum
Beni dizinde sallayıp ninniler söyleyen Şaha kurbanlarımı sunuyorum
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder