12 Aralık 2013 Perşembe

Kafesteki Hayatlar

Bu aralar kafamı çok fazla şey kurcalıyor. Kafamda bitmek bilmeyen sorular var. Sizlere bu soruları yöneltmek istiyorum bu yazıda.
Etrafıma bakıyorum, insanlar tarafından ortak kabul edilmiş bazı gerçekler var. Ya da bazı kabuller de diyebiliriz. Bunları sorgulamaya başladım. Ve bu sorulara cevap aramaya başladığımda bu hayatın ne kadar sahte olduğunu gördüm. Yüzümdeki asıklık arttı. Hayat daha siyah beyaz oldu sanki.
Bazı insanların, etrafındaki kişilere bazı şeylerin kendi düşündüğü gibi olduğuna ikna etmesi sonucu, hepimizin o gerçekleri sorgusuz sualsiz kabul ettiğini gördüm. Bu beni huzursuz etti. Kukla gibi hissettim kendimi. Başkalarının yazdığı oyunu oynuyoruz sanki. Özgürlük denen şeyin yalan olduğunu anladım. Hiç birimiz özgür değiliz aslında. Hiç birimizin içimizdeki sese kulak verme cesareti yok. Hepimiz toplumun baskıları sonucu hayatımızı şekillendiriyoruz. Bazılarımız kendini özgür sansa da bu böyle.
Düşünün şimdi:
Ferrari bi araç çıkarsa. İçindeki donanım, teknoloji, kasası, her şeyiyle tamamen Şahin olsa bu araç. Ama markası Ferrari olucak. Diğer yandan Şahin de tamamen bir Ferrari araç ile ayni özelliklere sahip bir araç çıkarsa, ama markası Şahin olacak. Siz yine Ferrari marka aracı almaz mıydınız? Çünkü Ferrari bi marka. Ferrari bok çıkarsa, Ferrari diye yine alırız. Çünkü o Ferrari, adı var bi kere.
Ya da şöyle düşünelim: Pazardaki Nike marka ayakkabı olsun. Nixe'nin çakması bu ayakkabı. Siz gider yine Nike mı alırsınız? Hayır. Nixe ayakkabının iki günde önü açılacak, ama marka olduğu için Nixe alırdık.
Meslek olarak düşünelim mesela.
doktorluk hâkimlik mühendislik elit mesleklerdir insanların gözünde. Peki ya günümüzde tuvalet temizlikçisi, çöpçülük elit meslekler olarak kabul edilseydi, yine doktorluk, hakimlik yapar mıydınız?
Parayı ele alalım. Elin lidyalısı çıkmış. Demiş ki 'bakın bunun adı para. Artık alışverişler bununla yapılacak. Bu 5 Lidya parası. Bunun karşılığı 5 çuval tahıl alabiliyorum ben.' Kendi kafasına göre bi demir parçasına değer vermiş. Aslında insanların dönüp yüzüne bakmayacağı demir parçası, bi anda değerlenivermiș. Belki vaktinde çıksam desem ki, 'Ben bu boku para ilan ediyorum. Artık herkes çıkardığı kadar zengin. Alışverişler bununla yapılacak. '. Geniş bir çevrem olsa ve ikna kabiliyetim çok olsaydı şu an para yerine bokunuzu kullanıyor olabilirdiniz.
Aslında hiç sevmediğiniz bir arkadaşınız başla insanlar tarafından ilgi görünce daha çok ilginizi çekiyor. Ya da size itici gelen bi kız bir çok erkeğin ilgisini çekince size daha çekici gelmeye başlıyor o kız. Bir şeyi yaparken ilk düşündüğümüz şey 'Bunu yaparsam bana ne olur? Ne kazanırım, ne kaybederim? ' değil, 'Başkaları ne der?' oluyor.
Sizin hiç ilginizi çekmeyen bir sanatçı, şarkıcı, toplumda çok ilgi çekiyorsa, siz de ilgi duymaya başlıyorsunuz.
Ya da çevrenizdeki kişiler göbekli olmanın kaslı olmaktan daha iyi olduğunu, daha güzel durduğunu söylese, siz yine kas çalışır mıydınız?
Aslında hayata kapalı kafesler içinde geliyoruz. Belki de o kafesleri gören bebekler ondan ağlıyor. Kim bilir. Zamanla mecburen ya da farkında olmadan alışıyor insan bunlara. Çünkü toplumun dayatmalarına o kadar maruz kalıyoruz ki, içimizdeki sorgulama mekanizması ölüyor. Sesini çıkarmaz oluyor. Bunları farkına varınca her şey için çok geç olabiliyor. Ya da etrafındaki insanlara anlatınca 'Ya boş boş şeyler düşünme, dersine çalış, senin görevin bunları düşünmek değil, dersini çalışmak.' gibi bir tepki alıyor. Bunları görünce daha çok üzülüyorum.
Kukla gibi hissediyorum kendimi.
Kukla gibi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder