17 Aralık 2013 Salı

Monoton Hayatlar

Sıkıcı ve monoton bir okul gününe daha uyandı Burak. Uyandığı zaman bütün sıkıntıları, dertleri, kafasındaki sorular yine boğmaya başladı onu. Hazırlanıp okula gitmesi gerekiyordu. Bazen kahvaltı yapıyordu, bazen yapmıyordu. Karnı tok olduğu zaman uykusu gelebiliyordu çünkü, zaten derslerin sıkıcılığından zar zor uyumadan durabiliyordu. Bazen yüzünü de yıkamıyordu. Üzerindeki o uyku halinin gitmesini istemiyordu çünkü.
Dolabını açtı Burak. Okul kıyafetlerini giydi. Genelde ütüsüzdür. Ütüsüz olup olmadığı pek umrunda değildi zaten.
Dışarıya çıktı. Kapșonunu kafasına geçirdi. Kapșon gidince kendisini daha güvende hissediyordu. Soğuk Ankara havası burnunu uyuşturdu Burak'ın.
Metroya vardı. Kalabalıktı. Kalabalık ortamları hem severdi, hem sevmezdi. Sevmezdi; çünkü yalnızlığı severdi. Gürültüden uzak, insanlardan uzak olmak daha cazip geliyordu ona. Severdi; çünkü insanları incelemeyi severdi.
Uykulu gözler, kırışık yüzler, makyajlı suratlar, sahte gülüşler gördü yine Burak. Hayatın zorluklarına boyun eğmiş insanları gördü. Onlara acıdı. Bende mi böyle olacağım diye bi düşünceye kapıldı. Gelecekteki kendisinden korktu.
Sadece bir tane boş yer vardı metroda. Ayakta bir sürü kişi olmasına rağmen kimse oturmuyordu gururundan. Burak bu duruma 'Son Yer Sendromu' diyordu. Oldukça komik geliyordu ona bu durum.
Okula vardı Burak. Okulların genelinde serbest kıyafet uygulaması olmasına rağmen onlarda yoktu. Aynı kıyafette bir sürü insan. Hapishaneye benzetti bi an. Sınıfa çıktı. Aynı insanlar, aynı yüzler, aynı dersler... Hergün yaptığı gibi sistemin saçmalığına sövdü.
Ders edebiyattı. Başkalarının adlarını, eserlerini, özelliklerini körü körüne ezberlemek ona saçma geliyordu. Ona kazandırdığı neydi? Bilmenin anlamı neydi? İlerde sohbet ortamında millete artistlik yapmaktan başka ne işe yaracaktı? Sövdükçe sövdü...
Denemeye girdi Burak. Sene sonunda olacağı sınavın fragmanı. Ya da geleceğinin fragmanı. 160 dakika süren ve hayatının geri kalanını etkileyecek olan sınavın fragmanı.
Okul bitti. Dershaneye gitti Burak okuldan sonra. Sistemin zorunlu kıldığı ama kaldırmak istedikleri dershaneye. Küçük küçük sınıflarda dolușan 15-20 kişi. 'Test mantığı' na göre anlatılan dersler. Bize bir şey kazandırır mı, gelecekte işime yarayacak mı, günlük hayatta kullanacak mıyız, pek umrunda değildi kimsenin. Sınavdan sonra boşa giden zaman da kimsenin umrumda değildi. Dershane yollarında harcanan vakit...
Dershane bitti, eve gitti Burak. Üzerinde yorgunluk vardı, bıkkınlık vardı. Normalde ders çalışması gerekiyordu. Ama kendini ders calismaya vermiyordu, odaklanamıyordu. İçindeki bir şeyler onu ders çalışmaktan alıkoyuyordu. İçindeki sorular, düşünceler...
Ondan beklenti içinde olan insanlar olmasaydı sınav falan hiç uğraşmazdım diye düşündü. Bunları düşünürken uyuya kaldı.
Ertesi gün oldu. Sıkıcı ve monoton bir güne daha uyandı...

4 yorum:

  1. Gozumden suzulen bir damla yas...

    YanıtlaSil
  2. Bir avuç aşkı gönlüme çok görüyor
    Küçücük dünyamı bana zehrediyor
    Azıcık gülse kalbimi mest ediyor
    Ama gel gör beni nasıl kahrediyor

    Bu nasıl güzelik ayrılsan diyor
    Bu nasıl bir acı beni öldürüyor
    O benim halimi bilip güldürüyor
    Paralı olmuyor acı söyletiyor

    Bir varmış bir yokmuş dünya sev beni yar
    Herkes nankör dostluk duy beni yar
    Gözler görmüş kalpler sevmiş ardı sıra
    Mecnun Leyla göçmüş gitmiş bizde sıra

    YanıtlaSil
  3. Lise sona gelmiş fakat hala ergenliğin etkilerinden kurtulamamış bir yaralı serseriydi Burak..

    YanıtlaSil